Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 26 Nisan 2024 tarihinde öğretim kademelerindeki zorunlu derslere ait, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yeni müfredat taslağını kamuoyu ile paylaştı. AKP iktidarı boyunca 8 bakan 17 kez eğitim sistemi değiştirildi. Bu süre zarfından eğitim alanı yapboz tahtasına çevrilirken nitelik de her seferinde giderek düşüyor.Son yapılan değişikliğin 2024-2025 eğitim-öğretim dönemi itibari ile yürürlüğe gireceği açıklanırken eğitimciler duruma tepkili.
AKP iktidarının eğitime yönelik yaptığı sık değişiklikler bir yandan dindar ve biat eden bir nesil oluşturmayı hedeflerken bir yandan da apolitik bir gençlik yaratma çabasını gözler önüne seriyor. Bunun en büyük kanıtlarından biri de açılan sayısız üniversiteler. Gençlerin kendi yaşam alanlarından uzaklaşmasını engelleyerek hayata hazırlanma süreci de sabote edilirken, konfor alanlarından uzaklaşamayan bireyler kendini geliştirme noktasında eksik kalıyor.
Yeni müfredat değişimi ve sık sık değişen sınav ve eğitim sistemine ilişkin Wan Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM-SEN) Şube Eşbaşkanı Funda Demir Bozkurt değerlendirmelerde bulundu.
‘Müfredat değişikliği 10 yıllık bir çalışmanın ürünüdür’
Müfredatın aslında eğitimin anayasası niteliğinde bir belge olduğunu ifade eden Funda, daha önce MEB tarafından taslak olarak sunulan müfredatın kısa bir süre önce kamuoyuna açıklandığını hatırlatarak, “Eğitimcilerin belli bir süreç içerisinde müfredatla ilgili dönütler ve eleştiriler sağlaması için kısa bir süre verildi. Biz şunu çok net biliyoruz ki bu müfredat değişikliği kendilerinin de ifade ettiği şekilde 10 yıllık bir çalışmanın ürünüdür” dedi.
‘AKP ideolojisini toplumda eğitim aracılığıyla yayıyor’
AKP iktidarı boyunca üç defa ciddi bir müfredat değişikliği yaşandığını ve sık sık eğitimde küçük değişimler yapıldığını vurgulayan Funda, “Ciddi boyutuyla üçüncü defa müfredat değişimi yaşandı. Bu müfredat AKP iktidarının aslında kendi ideolojisini topluma bir şekilde entegre etmesi ve bunu da eğitim aracılığıyla yaymasının biçimidir. Çünkü eğitim dediğimiz şey bireylerde istendik davranışlar değiştirme sürecidir. Aynı zamanda bireylerde gerçekleştirilen bu davranış değişikliği toplumunda genelinde istendik bir şekilde empoze edilmeye çalışılan davranışlardır” şeklinde konuştu.
‘Dinselliğin yoğun olduğu bir eğitim programı’
AKP’nin eğitim üzerinden kendi ideolojisini ortaya koyduğunu kaydeden Funda, sözlerine şöyle devam etti: “Bu 10 yıllık süreç içerisinde AKP boş durmadı. Kendi ideolojisine göre yaratmak istediği toplumun referanslarını çok iyi bilen bir yerden yaklaştı. Bu müfredat değişimiyle birlikte aslında biraz daha gelenekçi dediğimiz, kendilerinin de ifade ettiği gibi köklerinden bağımsız olmayan bir eğitim anlayışıyla aslında çağdaş eğitimin karşısında yer alan bir eğitim anlayışı yaratıyorlar. Bununla birlikte dinselleştirilmiş, dinsel öğelerin daha çok yerleştirildiği bir program taslağının ortaya çıktığını görüyoruz” ifadelerini kullandı.
Müfredat değişimlerinin sadece ders metaryellerinin değişeceği anlamına gelmediğini ifade eden Funda, “Aynı zamanda müfredat değişimleri öğretmenlerin, eğitim emekçilerinin hangi alanlarda atanacağını, hangi branşlarda işsizliğin artacağını ya da azalacağını ortaya koyan; topluma eğitim aracılığıyla yön vermeyi sağlayan, değişen müfredatla beraber yeniden basılacak olan ders kitapları ve yayınevlerinin nerelerden olacağını ortaya koyan bir belgedir” diye konuştu.
‘Yeni müfredat toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştiriyor’
Yeni müfredatın karşısında durdukları çok fazla nokta olduğuna dikkat çeken Funda, “İnceleyen akademisyenlerin de bu yeni müfredat programını daha totaliter, baskıcı, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha derinleştiren, çocuğun üstün yararını maalesef gözetmeyen bir belge olduğunu ifade ediyorlar. Bu anlamda bizlerin de karşı çıkışları var. Özellikle toplumsal cinsiyet ve tür eşitsizliği bununla birlikte gerici bir anlayış, yüzde 35 seyreltildi denilen, aslında yoğun bir şekilde yeniden çerçevesinin çizildiği müfredata bizler de karşı çıkıyoruz” sözlerini kaydetti
‘Birdenbire yapılan değişiklikler söz konusudur’
Ölçme değerlendirme denilen sürecin eğitimin girdisini ve çıktısını ölçen bir süreç olduğunu belirten Funda, bu sürecin eğitim emekçileri açısından oldukça kıymetli olduğunu ifade ederek, “Bizim yaratmak istediğimiz bu davranış değişikliğini veya öğretmek istediğimiz, kazanım dediğimiz şeyi çocuğun ne kadar aldığını ölçmeyle ilgili bir durumdur. Maalesef MEB’in bir gece aniden aldığı kararları sabahına uygulamaya çıkartmasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bu kararlar alınırken eğitim emekçilerinin görüşleri, veli öğrenci ayağı, eğitim sendikalarının, akademisyenlerin hiç kimsenin görüşü ve onayı olmadan birden bire yapılan değişiklikler söz konusudur” dedi.
‘Türkçe, İngilizce ve edebiyat derslerinde üç aşamalı bir sınav sistemi getirildi’
Bu sene de aynı şekilde eğitim emekçilerinin gözünü değişen bir sınav sistemine açtığını vurgulayan Funda, özellikle merkezi başarıyı ölçen merkezi başarıyla yerleştirilen öğrenci gerçekliğine dikkat çekerek, “Bir sabah gözümü açtık ve MEB bize dedi ki ‘artık siz yapmış olduğunuz ölçme değerlendirme araçlarında çoktan seçmeli değil açık uçlu okuduğunu anlayan, dinlediğini anlayan bir öğrenci seçeceksiniz’. Türkçe, İngilizce ve edebiyat derslerinde üç aşamalı bir sınav sistemi getirildi. Bir yazılı sınavın yüzde ellisi, dinleme sınavının yüzde 25’i,konuşma sınavının da yüzde 25’i alınarak toplamında bir sınav notuna eşdeğer şekilde ortaya çıkıyor. Bununla birlikte bu sınav sistemine yoğunlaştığımız bir aşamada aynı zamanda öğrencileri çoktan seçmeli merkezi başarıyı ölçen çoktan seçmeli sınava da hazırlamamız gerekiyor” şeklinde konuştu.
‘Öğrenciler ve veliler ticarileşmiş eğitim anlayışıyla karşı karşıya kalıyorlar’
Müfredatın talep ettiği ve eğitimcilerin ortaya koyduğu kazanımların neredeyse hiçbirinin merkezi sınav başarısını ölmediğine dikkat çeken Funda, “Bu yüzden de son dönemlerde çok net bir şekilde eğitim sisteminin neoliberal politikalarla birlikte ticarileştiğini görüyoruz. Merkezi sınav başarısıyla okuldaki ölçme değerlendirme arasındaki uçurum arttıkça öğrenciler ve veliler maalesef ki ticarileşmiş eğitim anlayışıyla karşı karşıya kalıyorlar. Dershanelere, özel okullara yönlendiriliyorlar. Yani bir şekilde bu da eğitimin sermayeleşmiş kısmını oluşturuyor” sözleriyle ticarethaneye dönmüş eğitim kurumlarına değindi.
‘Eğitimin niteliği düşüyor’
Çok fazla üniversitenin açılmasıyla üniversitelerin amacından saptığını ve eğitimin üniversitelerde de niteliğini yitirdiğine işaret eden Funda, şöyle konuştu: “Kişisel gelişim noktasında baktığımız zaman başka bir şehir ve mekânda eğitim, öğretim sürecini devam ettiren bireyde kazanımlar çok daha yüksek. Kendini tanıma, topluma karışma veya ekonomisini idame ettirme gibi birçok kazanımı var. Fakat siz, adım başı bir üniversite açarsanız ve bir iş bulma imkânı sağlamadan bu kadar çok üniversite açarsanız eğitim niteliği elbette düşer.”
‘Yeni eğitim sistemi ‘biat’ kültürünü beraberinde getiriyor’
Funda, yeni eğitim sisteminde fizik yapamadığı halde fizik bölümüne yerleşen öğrenciler olduğunu belirterek, bu durumun eğitimde niteliğin düşmesine verilecek örneklerden biri olduğunu kaydetti. Bu durumun yalnızca eğitimle alakalı olmadığını aynı zamanda politik olduğuna vurgu yapan Funda, “Çünkü üniversiteyi kendi memleketinde okuyan veya üniversitede politikleşemeyen, kendini tanımayan birey sonraki yaşamında da maalesef hak temelli arayışlarında zayıf kalıyor. Bu çok bilinçli bir yerden yapılıyor. Zaten iktidarın yaratmak istediği apolitik bir gençlik var. Apolitik gençlik hakkını arayamayan gençlik ve maalesef adım başı üniversite olması öğrencilerin kendi yaşam alanından uzaklaşamaması, iş imkânlarının, bir gelecek garantisinin olmaması elbette ki biat kültürünü de beraberinde getiriyor” şeklinde sözlerini sonlandırdı.
jınnews haber ajansı