Eyşana Kurd, Eyşe Xan, Eyşana Eli olarak ta tanınan Ayşe Şan, 1938 yılında Diyarbakır'da baba evinde kurulan dengbêj divanlarıyla yaşama gözlerini açtı. Babasının dengbêj olması nedeniyle küçük yaşta müzikle tanışmış, müzik hayatına Diyarbakır’da kadın cemaatlerinde ilahiler söyleyerek başlamıştır. Qederê ve Dayikê gibi unutulmaz şarkılara imza atmıştır. 9 yaşında babasını yitiren Ayşe Şan, genç yaşta Diyarbakır’dan ayrılarak Gaziantep’e gider.
Gaziantep’te sanat yaşamına ilk ciddi adımı atan Ayşe Şan, o dönemlerde Kürtçenin yasak olması nedeniyle radyoda 2 yıl boyunca Türkçe şarkılar söylemiştir.
1963 yılında ekonomik sıkıntılar nedeniyle sanatın merkezi olarak gördüğü İstanbul’un yolunu tutar.
İstanbul’da Kürtçe ve Türkçe konserler vermeye başlar. ‘Ez Xezalim’ adlı parçasıyla ünlenir. Daha sonra çıkardığı Kürtçe - Türkçe ilk kaseti, onun tanınmasına sağlar. Ancak Ayşe Şan’ın tanınması, onun üzerindeki baskıları azaltmak bir yana, bilakis artırır. Kürtçe müziğin yasak olduğu bu yıllarda baskılara daha fazla dayanamayan Şan, Türkiye’yi terk ederek Almanya’ya gider. Burada sanat ve yaşam mücadelesini sürdürmeye çalışırken 18 aylık kızı Şahnaz’ı yitirir. Direndiği baskılara bir de duygu dünyasındaki bu büyük yıkım eklenir. (Şan’ın dillere destan “Qederê” adlı parçası bu yıllarda yazılır ve söylenir.)
Bir süre Almanya'da yaşadıktan sonra şartların uygun hale geldiğini düşünüp Almanya’dan İstanbul’a geri döner. Fakat İstanbul’da yaşamı umduğu gibi iyi gitmez. Artık 3 çocuk sahibi bir anne olan Şan, bu kez söylediği şarkılar nedeniyle baskı ve tehditler ile karşılaşır. Çocuklarının da bu durumda kendisini yalnız bırakması üzerine 1979 yılında Bağdat’ın yolunu tutar.
Bağdat’ın Sesi Radyosu’nda Eyşana Eli adıyla sesini duyurmaya başlar. Dönemin Hewler Valisi’nin daveti üzerine Hewler’e giden Şan bir çok konser verir. Burada bir çok sanatçıyla tanışma fırsatı bulur. Ayşe Şan’ın hayatından etkilenen sanatçı Cizrawi, ‘Le le le waye, Eyşane le waye, çav biçuke le waye..’ gibi Ayşe Şan’nın aşkını dillendiren şarkılar seslendirir.
Ayşe Şan, kardeş ve akrabalarının ölüm tehditleri yüzünden doğduğu, hayatının ilk yıllarını geçirdiği ve çok sevdiğini her fırsatta dile getirdiği Diyarbakır’a bir daha gidemez. Sadece annesinin ona sahip çıkması, sevdiği şehre gitmesi için yeterli olmaz.
Kendi hayatında tanık olduğu yalnızlık ve baskıyı şarkılarında dillendiren Ayşe Şan, yine de bütün acılarını vakur bir şekilde karşılamanın yanında, ezilmişliğin üstünü örten perdenin arkasını gören, bilinçli bir sanatçı olarak; Ezilmişliğin kendisiyle beraber büyük acı ve keder getirdiğini söyler.
Ayşe Şan’ın acı ve keder dolu yaşamına kanser hastalığı eklenir. Ölümünden önce son kez kızını görmek isteyen anneye akrabaları izin vermediği gibi, annesinin mezarını bile bir kez olsun ziyaret etmesine izin verilmez. Bu olay Ayşe Şan’ın hayatında büyük bir yara açar. Ayşe Şan, bu acısını, müzik duygusunda derin izler bırakan bu olay sonucunda ‘Dayike’ şarkısıyla dillendirir. Bir dönemin bütün gençlerini etkileyerek o dönemin efsanesi haline gelmiştir.
Zorluklarla dolu olan hayatı gurbet elde tek başına mücadele ve sıkıntılarla geçmiştir.
Ayşe Şan 18 Aralık 1996 yılında İzmir’de kanser hastalığına yenik düşerek aramızdan ayrıldı.