HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, İmralı'daki tecride işaret ederek, "Sayın Öcalan üzerindeki tecrit, hukuksuz ve politik bir tercihtir. Bu ülkenin en temel sorunu, görünmez kılınmaya çalışılıyor. Bütün problemler tecritten kaynaklanıyor" dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, kadın gündemine dair partisinin Diyarbakır İl Örgütü binasında açıklamada bulundu.
Yılın son günlerinin yaşandığını belirten Başaran, “Tüm Türkiye halkı, Kürtler, kadınlar, emekçiler, yoksullar ve gençler için çok büyük sorunların yaşandığı, bir taraftan toplumun pandemi kriziyle mücadele ettiği, bir taraftan ekonomik krizin daha da derinleştiği, anti demokratik uygulamaların yaşamımızın her alanına sirayet ettiği, kadın katliamlarının gün geçtikçe arttığı ve katmerleştiği, bunun vahşi IŞİD’vari yöntemlerle gerçekleştiği, cezaevlerindeki hukuksuzluğunun 80 dönemindeki pratiklerin daha da derinleştiği bir 2021 yılı yaşadık. 2021 yılı ayrıca tecridin mutlaklığını koruduğu ve derinleştiği bir yıl olarak tarihe geçti” dedi.
İMRALI’DA HUKUKSUZLUK DERİNLEŞTİ
Saldırılar, anti demokratik uygulamalar, demokratik siyasetin tasfiyesi ve kadın katliamları gerçekleşirken HDP ve kadınlar olarak sokakta, alanda, fabrikada, Meclis’te ve tarlada bu tekçi rejime karşı mücadele ettiklerini ifade eden Başaran, şöyle devam etti: “2021 yılı tecridin mutlaklığını koruduğu bir yıl olarak tarihe geçti. 99 yılından bu yana Sayın Öcalan üzerinde mutlak bir tecrit uygulanıyor. Özellikle son süreçte içerisine girdiğimiz siyasi atmosfer nedeniyle aylardır Sayın Öcalan ile herhangi bir irtibat sağlanmış değil. Ailesi, avukatları ve siyasetçiler ısrarlı çağrı yapmalarına ve görüş talep etmelerine rağmen, daha önce görüş için hiçbir problem olmadığını söyleyen Adalet Bakanlığı, görüşmeyi engelleme konusunda bir problem olmadığını söyleyen iktidar, bu süreç içerisinde sessizliğini korumaya ve hukuksuzluğu derinleştirmeye devam etti.
Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kendisi hukuksuz ve diğer taraftan politik bir tercihtir. Biz biliyoruz ki bu ülkenin en temel sorunu, görünmez kılınmaya çalışılıyor. Bu ülkenin en temel sorunu ısrarlı bir şekilde çözümsüz bırakılmaya çalışılıyor. Etrafında gelişen bütün problemler de aslında tecritten kaynaklanıyor. Yaşadığımız süreç durum bir gömleğin ilk düğmesinin yanlış iliklenmesi olarak tariflenebilir.
TEK DIŞ GÜÇ İKTİDARIN KENDİSİ
İktidar bir süredir, Kürt sorununu demokratik yöntemlerle çözümden vazgeçerek aslında ülkenin en temel sorununu, yani gömleğin ilk düğmesini ısrarlı bir şekilde yanlış ilikliyor. Attığı adımlarla sanki bu ülkenin problemlerini çözecekmiş gibi bir illüzyon yaratıyor, hakikati flulaştırmaya çalışıyor. Kürt sorununun çözümsüzlüğü bu ülkedeki ekonomik krizin derinleşmesine, milliyetçiliğin, militarizmin, savaş politikalarının yükseltilmesi, kadınlara savaş ve şiddet olarak geri dönüyor. Topluma yoksulluk olarak geri dönüyor. Doğaya, ekolojik yıkım olarak geri dönüyor. İktidar bu çözümsüzlüğünde ayakta durmaya, toplumu farklı manipülasyonlarla kandırmaya, algılarını başka yöne çevirmeye çalışıyor. Son süreçte yaşadığımız bu büyük ekonomik krizin esaslı nedeni aslında iktidarın yürüttüğü tekçi politikadır. İktidarın yürüttüğü savaş politikaları. Toplum açlıkla cebelleşirken, kadınlar yoksullukla yüz yüzeyken, Diyarbakır'da iki yaşındaki bir çocuk DEDAŞ’ın elektriklerini kesmesi nedeniyle yaşamını yitirirken, her gün kadınlar işsizlik ve yoksullukla cebelleşirken, Batman’ın köylerinde sular aylarca kesilirken iktidar dış güç arıyor. Biz kendilerine buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz ki bu ülkedeki tek dış güç iktidarın kendisi.
Kendilerine sağladıkları ortamlarda, konforlu mekanlarda, topluma kemer sıkma telkinlerinde bulunuyorlar. Kendi konforlu alanlarında dış güçlerle mücadele ettiklerini ifade ediyorlar. Kendi konforlu alanlarında savaşı derinleştirmekten vazgeçmiyorlar. Hala ülkenin dört bir yanında savaş politikaları; dışarıda da savaşı derinleştiren, bir taraftan Güney’e, bir taraftan Rojava'ya yönelik politikalar. İktidar kendini bu sorunların dışında tutarak konforlu alanlarda topluma telkinlerde bulunuyor.
TOPLUM YOKSULLUKLA CEBELEŞİYOR
Oluşturduğu illüzyonla sanki ekonomik bir manipülasyon varmış gibi bir yaklaşım sergiliyor. Dolar 17’den 12’ye müdahaleler sonucunda indirildiğinde sanki bir refah ortaya çıkmış gibi bir algı oluşturmaya çalışıyor. Ama bugün de gördük ki ekmeğe, mazota, elektriğe, doğalgaza, gıdaya zam devam ediyor. Toplum yoksullukla cebelleşiyor, iktidar savaşla ve milliyetçilikle ayakta durmaya çalışıyor.
ESAT OKTAY ZİHNİYETİ
Tam da bu tecrit politikaları nedeniyle aslında yılın son ayında gerçekten toplumsal vicdanda büyük bir yara açan cezaevleri ve hasta tutsakların durumuyla yüz yüze kaldık. Sadece bir hafta içinde Türkiye cezaevlerinden toplam 7 cenaze çıktı. Bunlardan ikisi şüpheli bir şekilde yaşamını yitirenlerden Garibe Gezer ve Vedat Erkmen’di. Garibe’nin yaşadıkları, maruz kaldığı işkence, cinsel saldırı bütün kamuoyuna yansımıştı. Garibe, milletvekillerine mektuplar gönderdi, ailesi vasıtasıyla kamuoyuna sesini duyurmaya çalıştı.
Garibe, tekli hücrede kalmaya devam etti. İşkence ile yüz yüze kalmaya devam etti, sonunda şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Aynı Vedat Erkmen gibi. Tekli hücrede yaşamını yitiren bir diğer tutsak da Vedat Erkem idi. Biz çok iyi biliyoruz ki bunun esas sorumlusu iktidarın kendisi ve Kürtlere dönük yürüttüğü düşmanca politikalardır. Israrlı bir biçimde cezaevindeki 604’ü ağır olmak üzere toplam bin 605 hasta tutsakla ilgili olarak adım atmama yaklaşımını sergiliyor. Bu Türkiye tarihinde ilk defa gördüğümüz bir yaklaşım değil. 80 dönemini hatırlayalım. Kenan Evren, ‘Asmayalım da besleyelim mi’ diyordu. Esat Oktay, Diyarbakır’da binlerce siyasi tutsağa işkence uygulayanlardı. Bugün cezaevlerinde Esat Oktay, iktidarın başında da Kenan Evren’in zihniyeti var.
AYSEL TUĞLUK'UN DURUMU
İdamın olmadığını söylüyorlar ama cezaevlerinde fiili bir idam uygulanıyor. Göz göre göre cezaevlerinde Adli Tıp Kurumu’nun da desteğiyle her gün cenazeler çıkıyor. İktidar hala insan haklarına saygılı olduğunu ve insan haklarında gelişim sağladığını ifade ediyor. Hala bu ülkede iktidar işkenceye sıfır tolerans uyguladıklarını ifade ediyor. Ama Garibe Gezer gibi cezaevlerindeki hasta tutsaklar da ölümle yüz yüze bırakılmaya devam ediyor. Bunlardan biri -bütün kamuoyunun bilgisinin de olduğu üzere Aysel Tuğluk arkadaşımız. Aysel Tuğluk bu ülkede milletvekilliği yapmış, önceki dönem partilerimizde eş genel başkanlık yapmış, DTK Eşbaşkanlığı yapmış, kadın mücadelesi yürütmüş, en son tutuklandığında HDP’nin hukuktan sorumlu Eş Genel Başkanı olan arkadaşımız. Tuğluk, bu ülkede yıllardır kadın ve demokrasi mücadelesi veren bir arkadaşımız. Maruz kaldığı hukuksuzlukların yanı sıra Türkiye tarihine kara bir leke olarak geçen, bütün toplumun vicdanını yaralayan, annesinin cenazesinin mezardan çıkartılmasıyla da toplumun hafızasına kazınmış bir arkadaşımız.
TOPLUM VİCDANINI YİTİRİYOR
Annesinin vahşi bir şekilde mezardan çıkarılmasının ardından Aysel Tuğluk’un yaşadığı sağlık sorunları her geçen gün artmış durumda. Kocaeli Tıp Fakültesi, Aysel Tuğluk’la ilgili 'cezaevinde kalamaz' raporu verdi. Tıpkı yaşamını yitiren diğer hasta tutsaklar gibi. Hepsinde aslında fakülte hastanelerinde 'cezaevinde kalamaz' raporu veriliyordu. Ancak siyasi saiklerle hareket eden, iktidarın tutsakları cezaevinde tutma aracı haline gelmiş ATK, sadece 5 dakika Aysel Tuğluk’la yüz yüze gelerek 'cezaevinde kalabilir’ raporu verdi. Aysel tekli hücrede tutulmaya çalışıldı. Aysel, bugün bu uygulamalarla her gün biraz daha hafızasını yitirirken, toplum da her gün biraz daha vicdanını yitiriyor. Tam da bu nedenle demokratik kamuoyu, öncelikli olarak kadınlar, Aysel Tuğluk’a özgürlük diye haykırıyorlar. Tuğluk’u cezaevinde tutmak, yaşamını daha zor duruma getirmesi ve hastalığının ilerlemesi anlamına geliyor. Bunun için bir kez daha sesleniyoruz. Toplumsal vicdana sesleniyoruz; artık bir cenazenin daha, bir tabutun daha cezaevinden çıkmasına tahammülümüz kalmadı. İktidarın Kürt ve kadın düşmanı politikalarına karşı hep beraber mücadele edelim. 2022 yılında tekrar benzer tablolarla yüz yüze kalmayalım diye çağrımızı yinelemek istiyoruz.
KADIN KATLİAMLARI
Maalesef 2021 yılı kadın katliamlarının arttığı yıllardan biriydi. İktidar, 2021 yılında tek adamın bir gece kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekildi. Bütün mekanizmaları işlevsiz hale getirdi. Sadece mekanizmaları işlevsiz hale getirmiyor, sürekli bir biçimde kadınların yerini ve haddini bildirmek için destek veriyor erkeklere. Erkeklerle fiili ve fikri bir ittifakının olduğunu daha önce de söylemiştik. Aslında bu gün kadına yönelik şiddet vakalarında da bu pratikleri ve uygulamaları görebiliyoruz. Erdoğan, daha önce hatırlarsınız kamuoyunda 'Kadınlar ve erkekler fıtraten eşit olamaz' demişti. Doğalarında eşitlik olmadığını söylemişti. Ne kadar büyük bir tesadüftür ki bir kadını, Başak Cengiz’i katleden Can Göktuğ Boz 'Korumasız ve zayıf olduğunu düşündüğüm için katlettim' demişti. İşte iktidarın yürütücülerin en tepeden söylediği sözlerin topluma yansıması. Artık erkekler sadece evlerindeki, yanlarındaki kadınları değil, sadece eşlerini sevgililerini, partnerlerini değil, kardeşlerini değil; sokakta da kadınlara şiddet uygulamaktan imtina etmiyorlar. Bu konuda çok cesaretlenmiş durumdalar. Bu cesareti kimden ve nasıl alıyorlar sorusunu bir daha sormak lazım. Bir kez daha sesleniyoruz; siz en tepeden kadınlara ‘erkeklerle eşit değil’ derseniz, siz en tepeden kadınların gülüşünden kılığından dem vurup kadınlara yönelik koruma mekanizmalarını ortadan kaldırırsanız sokaklarda erkek de samuray kılıcıyla kadınları katleder. Bu sizin yürüttüğünüz politikaların sonucudur.
Erkekler, yargılanmayacaklarını bildikleri için benzer saldırılar geliştiriyorlar. Bu gücü erkek yargıdan alıyorlar. İpek Er’in tecavüze maruz bırakılması ve günlerce hürriyetinden yoksun bırakılması ve en nihayetinde İpek Er’in ölüme sürüklenmesinden sorumlu olan Musa Orhan’ın cezası iki yıl indirildi. İndirim gerekçesi 'sanığın geleceği üzerindeki etkileri nazara alndığından.' Bu ülkede kadınların değil, erkeklerin geleceği üzerindeki etkileri önemli ve kıymetli.
DENİZ POYRAZ DAVASI
Önümüzdeki günlerde, siyasi suikast olan ve Kürt kadınların mücadelesini hedefleyen Deniz Poyraz’ın katledilmesinin davası var. Bu katliamın Deniz Poyraz şahsında kadın mücadelesi yürütenlere, Türkiye demokrasisine, Kürtleri hedef alan bir saldırı olduğunu söylemiştik. Duyarlı kamuoyunu 29 Aralık'ta görülecek olan Deniz Poyraz duruşmasına çağırıyoruz. Gelin hep beraber tetiği çekenleri değil, nefret söylemiyle hedef gösterenleri, partimizi ve kadınları hedef gösterenlere karşı mücadeleyi yükseltelim.
GENÇLİK KONGRESİ
Yine 26 Aralık'ta Gençlik Meclisi, kongresini gerçekleştiriyor. Gençlik Meclisimiz büyük bir heyecan ve kararlılıkla çalışmalarını yürütüyor. 26 Aralık günü Diyarbakır'da gençlik kongresini gerçekleştirecek. Gençlik Meclisimiz büyük bir heyecan ve kararlılıkla çalışma yürütüyor. 26 Aralık’ta Diyarbakır’da bütün gençleri örgütlüğün içinde yar almaya, iktidarın gençliğe yönelik politikalarını boşa çıkarmaya, geleceğin ve yeni yaşamın inşacısı olmaya çağırıyoruz."