Yerine kayyım atanan Birsen Orhan: İşgalcileri izlemeyin gelin birlikte mücadele edelim Yerine kayyım atanan Birsen Orhan: İşgalcileri izlemeyin gelin birlikte mücadele edelim

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Meclis Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis’te görüşülen 2024 Yılı Merkezi Yöntemi Bütçe Kanunun Teklifi” üzerine konuştu.

Oluç, tüm itirazlara rağmen AKP ile MHP’nin bütçede halkın taleplerine yer vermediğini, Meclis’e getirilen bütçenin virgülünün dahi değiştirilmediğini söyledi.

‘SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİN VERİLEN 50 ÖNERGE RET EDİLDİ’

Bütçenin Meclis Komisyonu’ndaki görüşmeleri sırasında halkın sorunlarının çözülmesi için DEM Parti’nin 50 önerge verdiğini, önergelerin tümünün AKP-MHP oyları ile reddedildiğine dikkat çekerek, “Evlerin depreme dayanıklı hâle getirilmesine, deprem bölgesinde uygun eğitim şartlarının sağlanmasına, engellilerin kamudaki istihdam kotasının artırılmasına, en düşük emekli aylığının yoksulluk sınırının yarısına denk gelecek şekilde yeniden düzenlenmesine, kreş açılmasına, öğrenciler için yeni yurtlar yapılmasına Cumhur İttifakı karşı çıktı. Yıllardır söylediğimiz gibi, bütçeler iktidarın vicdanıdır. Bu bütçe vicdansız bir bütçedir” dedi.

‘TÜRKİYE DENGELERİN DIŞINDA TUTULDU’

ABD öncülüğünde bir araya gelen ülkelerin altına imza attığı yeni ticari yol antlaşmaları ve Çin’e karşı konumlanışlarının yanı sıra bu yeni hamleler ile Ortadoğu’da değişen dengelere işaret eden Oluç, Türkiye’nin ise güven vermeyen dış siyaseti ile tutarsızlığının yanı sıra bölgesel Kürt düşmanlığı, sosyal çürüme yaratan baskıcı içi politikası nedeniyle bu yeni ekonomik ve siyasal dengelerin dışında tutulduğunu ifade etti.  Oluç, “Önümüzdeki yılları derinden etkileyecek OBOR ve IMEC arası rekabet, Orta Doğu'da da yaşanıyor. Bildiğimiz İpek Yolu ortadan kalkıyor. Orta Doğu, tüm bunların merkezi olarak hayati konumunu korumaktadır. Çok uzağa gitmeden, Filistin ve Rojava’da, Kuzey ve Doğu Suriye'de devam eden savaşların da gösterdiği üzere, uluslararası hukuk, barış kurumları ve bilinen tüm teamüller yerle yeksan olurken; 2024'te yeni arayışların burada daha sert cereyan edeceği görülmektedir. Bu iktidar bu gelişmeleri ne yazık ki öngörememiştir, yanlış okumuştur veya yanlış çözümlere kapılmıştır. Hem dış politikada hem Orta Doğu'da hem de dünyanın diğer bölgelerinde yanlış üzerine yanlış yapmıştır” diye konuştu.

‘ÇÖZÜMSÜZLÜKTE KARANLIK GÜÇLER KAZANIR’

Toplumsal Barış Yollarının Araştırılması ve Çözüm Sürecinin Değerlendirilmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’nun Kasım 2013’te hazırladığı raporu hatırlatan Oluç, söz konusu raporda Kürt sorunun barışçıl bir şekilde çözülmesi durumunda ekonomik, siyasal, kültürel ve pek çok konuda gelişimin yaşanacağına ilişkin tespitlerin yer aldığını söyledi. Oluç, “Çözümde şeffaflık, demokratik, hukuki, parlamenter zemin siyaset zemini işler. Çözümsüzlükte ise tüm bu zeminler hasar alır. Hukuk dışılık, gayrimeşruluk, karanlık politikalar devreye girer. Çözümde demokratik siyaset güçlüdür ve her türlü karanlığı sona erdirir. Çözümsüzlükte ise karanlık güç kazanır, demokratik zemini ortadan kaldırır. Hukuksuzluk karanlığı her yeri, tüm toplumu sarar ve kuşatır” şeklinde ifadeler kullandı.

TÜM PARTİLERE ÇAĞRI: İNİSİYATİF ALALIM

Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) 2014'te karar altına aldığı "Çöktürme Planı" nın hala devrede olduğunu kaydederek şunları söyledi: “Sizin döneminizde partimize kapatma davası açıldı. Sizin döneminizde yargı, Kürtler üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallandı ve sallanmaya devam ediyor. Sizin döneminizde halkın iradesi gasp edilerek, kayyumlar atandı. Bu iktidar, Kürt sorununa her gün bir yeni sorununa her gün yeni bir sorun ekliyor. Çağrımız Meclis’teki bütün partileredir; gelin, bu sorunun çözümü için yeniden inisiyatif alalım. Çözüm sürecinin tıkanan yanları neydi? Sona ermesinin nedenleri neydi? Bu süreç nasıl ilerletilir? Bir araştırma komisyonu kuralım, hızlı bir biçimde çalışmalarına başlasın ve siyasetin, demokratik kamuoyunun, toplumun önüne bir yol haritası çıkarsın.

2’NCİ YÜZ YIL ÇÖZÜM YÜZYILINA DÖNÜŞSÜN

Kürt sorununun doğrudan kaynaklık ettiği demokrasi, hukuk, adalet, toplumsal eşitsizlikler, ekonomik krizlerin çözüm yolları konusunda araştırma yapmak üzere bir Meclis komisyonu oluşturalım ve çalışmalarına başlasın. Parlamentoda grubu bulunan ve bulunmayan siyasi partiler olarak 2’nci yüzyılında cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak, eşit yurttaşlığın önünü açmak, toplumsal yaraları saracak onarıcı bir adaletin gerçekleşmesi için neler yapılabileceği konusunda ortak bir gündem oluşturalım ve tartışalım. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı tüm sorunlarımızın ortak akıl ve uzlaşıyla çözüme kavuşturulacağı bir çözüm yüzyılına dönüştürülsün.  Demokrasiyi yüzyılına dönüştürülsün ve nihayetinde demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir Anayasa'yı hep birlikte yapalım. Açık ve net teklifimiz budur. Demokratik çözüm yeri Parlamentodur. Çözüm yolu, diyalog ve müzakeredir. Çözüm aracı demokratik siyasettir. Demokratik siyasetin güç kazanmasıdır.

HERKES ŞAPKASINI ÖNÜNE KOYMALI

Barışçı ve demokratik bir çözüm toplumun yararına değil midir? Aksini kim iddia edebilir? Herkes şapkasını önüne koyup bunu iyi düşünmelidir. Güvenlikçi politikaların peşinden sürüklenip gidileceğine, bu ülkede toplumsal barışı yaratsak ve dünyaya örnek olsak ne kaybederiz? Hangi iktidar, hangi koltuk, hangi makam, hangi mevki, toplumsal barıştan daha değerli olabilir.  İnsan hayatından, gençlerin hayatından daha kıymetli olabilir? Bu Parlamento nasıl ki uluslararası meselelerde İsrail, Filistin, Ukrayna, Rusya gibi konularda barış ve müzakere çağrısı yapıyorsa, diplomasi öneriyorsa kendi meselemizde de demokratik müzakere sürecini işletebilmelidir. Terzi olarak kendi söküğümüzü neden dikemiyoruz? Biz bu meseleyi kendi içimizde, parlamenter zeminde, demokrasi yoluyla çözebilecek birikime, tecrübeye sahip değil miyiz? Sahibiz. Yeter ki siyasi irade ortaya konulsun, burada oturup cesaretle her şeyi tartışabilelim.

DÜNYADA  İMRALI TECRİDİNİN ÖRNEĞİ YOK  

Bakın; günlerdir, aylardır, yıllardır bahsettiğimiz bir konu var, İmralı’daki tecrit. Sadece son bir yılda 169 kez başvuru yapıldı ama tek bir cevap yok. Son üç yıldır da hakeza bine yakın başvuru var, yine cevap yok. Peki, böyle nereye kadar? Bu bir çözüm mü? Bin günden fazla otuz dört ay kadar bir süredir Abdullah Öcalan’a aile, avukat veya telefon görüşmesinin yaptırılmaması, mutlak iletişimsizlik uygulaması gerçekten çözüm mü sizce? Bu, insanlık dışı bir durum, hukuk dışı bir durum. Tecrit ve İmralı Adası, bugün hukukun kara deliği hâline gelmiş. Tecrit uygulamasında hukuk nasıl oldu da kendini inkâr edecek hukuku oluşturmak durumunda kaldı? Hukuk nasıl oldu da şiddete dönüştü? Bu sorulara makul bir cevabınız yok. Dünya da bunun bir örneği yok ve kimseye böyle bir tecrit yaşatılmadı. Kimseye böyle yaklaşılmadı. Bizler bu hukuksuzluğu anlatmaya devam edeceğiz. Tecrit durumunu, topluma dayatılan alışma hâlini kesin bir dille reddediyoruz; bu bilinmelidir, bunu söylemekten vazgeçmeyeceğiz, ta ki bu hukuksuzluk sona erene kadar.”