Kobanê Davası, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın esasa dair savunmasıyla devam ediyor. AKP’li Süleyman Soylu’nun Meclis’te DEM Parti Milletvekili Sırrı Sakık’a dönük sarf ettiği “Ne savaşı bu terörle mücadeledir” sözlerine işaret eden Demirtaş, “Bunun adı savaştır savaş. Bu savaş değilse iç hukuku hatırlatırım. TSK yetki kanununda operasyonların nasıl yapılacağı bellidir. Operasyona girmeden önce velev ki bir silahlı mukavemet olursa ne yapılacağı bellidir yasada. 'Teslim ol' çağrısı yapılır. 'Teslim ol' çağrısına karşılık silahla karşılık verirse bölge güvenlik altına alınır yasada bunlar yazıyor. Yasaya göre böyle yapılır. Buna rağmen ısrar ederse öncelikli olarak sağ yakalamak için operasyon yapılır. Sivil halkı tehlikeye atmayacak şekilde gerektiğinde etkisiz hale getirilir” dedi.
‘SAVAŞ HUKUKUNA UYUN’ ÇAĞRISI
Demirtaş, İHA ve SİHA ile yapılan saldırılarda "teslim ol" çağrısı yapılmadığına işaret ederek, şunları söyledi: "Doğrudan Cenevre Sözleşmesi’ne tabiidir. Soylu, sen bunu bilmiyor musun? Bunun adı savaş hukukudur. Savaş hukukuna uyulması lazım. Herkesin uyması lazım, savaş hukuku budur işte. Biz savaşa kökünden karşıyız. Bu çatışmalar oluyorsa bunun adı savaştır ve her ses bu hukuka uymalıdır. En onurlu görevimiz; savaşa son vermektir çatışmaları bitirmektir.
LÜKS ÇİFTLİKLERDE OTURANLAR EVLATLARINIZI GÖNDERSİN
Bugün milletvekillerimizi suçlayanlar, bu ülkede barış olsun diye bir dakikalarını harcadılar mı? Tırnaklarını bile feda etmediler. İYİ Parti, MHP, AKP milletvekillileri, bir kısmını tenzih ediyorum; çoğu büyük iş adamı. Büyük yatırımları var. Lüks çiftliklerde oturuyorlar. Lüks arabalarının haddi hesabı yok. Siz savaş kararı alırken evlatlarınız mı Xakurke’de Zap’ta nöbet tutuyor. Gönderin bakalım evlatlarınızı. Evlatlarınızı gönderin bakalım bu kadar rahat savaş çığırtkanlığı yapabilecek misiniz? Bizim içimiz yanıyor. Ben defalarca söyledim. Dün toprağa verilen 12 asker benim kardeşimdir. Bu ülkenin yoksul halkının evlatlarıdır. Keşke barışı sağlayabilsek, onlar yaşayabilselerdi. Sorumluluk bizdedir. Biz ahlaken kendimizi sorumlu görüyoruz. Kabul etmiyoruz bunu.
BU TERANELER 50 YILDIR SÜRÜYOR
Şu salonda olanlar parlamentoda olan temsilcilerimiz barış için ne yapılması gerekiyorsa hazırdırlar. Ağzını açan, katliamdan ve 'son terörist kalıncaya kadardan' bahsediyor. 50 yıldır sürüyor bu teraneler. Bir şehit yakını dün yeter diye bağırıyordu. Haklı, yeter artık kimi kandırıyor bunlar. Hem bu gençlerin yaşamının sorumlusu olacaklar hem de pişkince dönüp DEM Parti’yi suçlayacaklar. Sorumlu sizsiniz. Operasyonlara gönderen sizsiniz. DEM Parti günlerdir ne öneriyor; ‘20 yaşındaki çocukları dağa gönderip öldürmeye göndermeyin’ diyor. 'Kolay, basit bir yolu var, maliyeti en düşük en onurlu yolu var' diyor meydanlarda, yürüyüş yapıyor. Ama polis gazlıyor, copluyor, tutukluyor.
TESLİMİYETİN ADI NE ZAMANDAN BERİ BARIŞ OLDU?
Dün DEM Parti Gençlik Meclisi üyelerimizi gözaltına aldılar. DEM Parti, ‘askerleri ölüme göndereceğinize gelin tecridi kaldırın. Abdullah Öcalan ile görüşülsün’ demiş. Bunun neyi onur kırıcı? Neyi yasaya aykırı? Neyi gayrı meşru? Buna kulak verip bunlar ne diyor dinleyelim demek yerine bunu söyleyen 'terörist, katil', Meclis’te oturup trilyonluk ihaleleri götürüp akşam eğlencede mikrofonu uzatınca da 'milliyetçi' öyle mi? Hadi oradan. Bizi burada yargılayan zihniyete de sesleniyorum; asıl savaşın sorumlusu sizsiniz. Dün toprağa verilen 12 evladın sorumlusu sizsiniz. Biz değiliz, partimiz değil, siyasetimiz değil... Biz barış siyasetçileriyiz. Barış nasıl olacakmış efendim; teslim olunacakmış. Teslimiyetin adı ne zamandan beri barış oldu. Teslimiyet teslimiyettir. Biz teslim olacakmışız. Neye? Türki resmî ideolojisine. ‘Hepimiz Türk’üz ana dilimiz Türkçedir’ deyince sorun çözülecekmiş. Biz diyelim, onların bahsettiği barışı biz de teklif edelim.
'KÜRDÜM' DEYİN BU MESELE ÇÖZÜLSÜN!
Teklif ediyorum; İYİ Parti, AKP, MHP liderlerine ben de onların teklif ettiği şeyi teklif ediyorum. ‘Kürdüm’ deyin bu mesele çözülsün. Böyle olur mu? Böyle bir onursuzluk kabul edilebilir mi? Onurlu barış dediğimiz Türk’ün Kürt’ün, Alevi’nin, Sunni’nin özgürce yaşadığı barış ortamıdır."
‘ÇÖZÜMÜ SAVUNMUŞUZ’
Osmanlı’dan günümüze kadar birçok isyanın gerçekleştiğini hatırlatan Demirtaş, "Araya kan girmiş, öfke var, intikam duyguları var. Bu da bir realite. Fakat bunu kaşımak yerine acıları ortaklaştırmak gerekirken bugün barış diyeni linç eden, barış diyen akademisyeni görevden alan, gaz diyen, jop diyen siyasetle sonuç bu oluyor. Bu acı sonuçlar ortaya çıkıyor. Kimse bizi suçlamasın. Türkiye toplumuna sesleniyorum, zerre kadar ahlaki değeri olanlara sesleniyorum. Aydın'da Manisa'da konuşma yaparken suçlandığım şeylere cevaben de söylüyorum; biz birlikte yaşayalım diye uğraştık. Silahlar sussun diye uğraştık, bu ülkede kan akmasın diye uğraştık. 7 yıldır bunun için burada hapisteyiz ve halen barış diyoruz. Arkadaşlarımızın annesi, babası, kardeşi vefat etti. Taziyelerine 1 saat gitti geldiler, acılarını hücrede yaşadılar. Pandemide bizi ölüme terk ettiniz. Depremin acısını burada yaşadık. Bunların hepsini siz yaptınız. Ailelerimiz kaza geçirdiler, benim annem sakat kaldı. Benim annem sakat şu anda, tekerlekli sandalyede, buraya gelemiyor Cezaevi yollarında kaç aile kaza geçirdi. Neler yaşatmadınız ki bize. Ne diyoruz, 7 sene sonunda söz alan her arkadaşımız gibi barış diyoruz. 'Bunu diyenler terörist, ezeceğiz, bitireceğiz' diyenler vatansever mi? Böyle bir iki yüzlülüğü kabul etmiyoruz. Savunmalarımda altını çizeceğim tüm konuşmalar yıllarca bunu savunduk, partim adına bunu savunmuşuz. Çözümü savunmuşuz” ifadelerini kullandı.
'YARGILAMA BİTMEDEN KARAR VERDİNİZ'
Demirtaş, sözlerine şöyle devam etti: “İleri sürdüğünüz suçun infazından daha fazla bizi cezaevinde tuttunuz. Daha yargılama bitmeden bizim örgüt üyesi olduğumuza karar verdiniz. Burada cezaevinde duyuyorum, kimse ile temasımıza izin verilmiyor ama duyuyoruz. Cemaatten yargılayıp 6 yıl üç ay verdiğiniz örgüt üyeliğinden kişiler, 2 yıl önce cezalarını bitirdiler ve tahliye oldular. Örgüt üyeliğinden hükümlerini bitirdiler ama biz 7 yıldır tutukluyuz. Buradakilerin hepsini daha siz yargılama başlarken örgüt üyesi olarak kabul ettiniz. Şu an bize örgüt üyeliği cezası vermeniz lazım ki yattığımız karşılansın. Bizi yargılamadan önce fiilen uygulamanızla bizi örgüt üyesi ilan ettiniz. Bu sizin kesinlikle oyunuzu açıklamanız demektir, bu önyargıya işaret eden en somut delildir. 7 yıl tutukluluk; yasada bile 7 yılı aşamaz diyor. Gültan hanım, Sebahat hanım için 'birleşen dosya' dediniz. Birleşmiş dosyayı tek dosya yapın basit hukuktan bahsediyorum. Ama yasanın açık hükmüne rağmen 7 yıllık tutukluğu rahatlıkla aştınız. Bize hakim taklidi yapmaya devam ediyorsunuz, bunu kabul etmiyoruz. Bu 7 yılda binlerce hukuksuzluğa imza attınız. Bunların toplumsal sonuçlarını da anlatacağım. Siz güya bizi cezalandırırken sebep olduğunuz toplumsal felaketi anlatacağım.
İDAM SLOGANLARI ATANLAR VİCDANSIZLARDIR
Bu süre zarfında kumpasta imzası olan AYM üyesi dahil yargıdaki tüm cübbelilerle tüm insani değerleri çiğnediniz. Dosyaya sahte delil koyarak, bizim suçsuz olduğunuzu bilerek, yalancı tanık ekleye ekleye kasten yaptınız. Her gün bu salondan çıkıp çocuklarınıza sarılırken ne düşündünüz bilmiyorum. Ancak bu kötülükleri yapabilecek kadar insani değerlerden uzaklaşmaktan içiniz rahat mı? Sadece bunu meydanlarda bizi suçlayanlar, idam sloganları atanlar insanlıktan nasibini almamış vicdansızlardır. Bize gelince 7 yıldır vicdanınız rahat, suçsuzluğumuzdan emin bir şekilde en yüksek ahlaki değerleri onuru temsil etmeye devam ediyoruz. Yaptıklarınız bizi yüceltti.”
‘TÜRK DEVLETİ SIRF KÜRT OLDUĞUMUZ İÇİN BİZİ YARGILIYOR’
Demokratik Kürt siyasetinde yer aldıkları için yargılandıklarını dile getiren Demirtaş, “Türk devleti ırkçı ve milliyetçi amaçlarla sırf Kürt olduğumuz için bizi yargılıyor. Türk ırkçı ideoloji ve tezlerine boyun eğmediğimiz için yargılanıyoruz. Kürdistan bizim anavatanımızdır. 'Kürdistan’ı işgal edemezsiniz, yok edemezsiniz' dediğimiz için yargılanıyoruz. Bu salonda bizim şahsımızda Kürt ve Kürdistan gerçeği mahkum edilmek isteniyor. Bunun dışındaki siyasi amaçları referandum ve seçimleri kazanmak, tek adam rejimini meşrulaştırmak için bizi hapiste tutmaktır. Ben Kürdüm, anavatanım Kürdistan’dır, her iki kimliğim onurdur, kimse bu değerleri yargılayamaz” dedi.
‘ÖCALAN MEŞRU MUHATAP VE EN ETKİLİ AKTÖRDÜR’
“Kürt halkının, anavatanı olan Kürdistan’da diğer halklar gibi kendi dili kimliği ile yaşama hakkı vardır” diyen Demirtaş, Kürt halkının haklarının imha ve inkar politikalarıyla elinden aldığını belirtti. Kürtlerin haklarının yeni bir Anayasa ile yeniden inşa edilmesi gerektiğini ifade eden Demirtaş, "İmralı’da hukuksuzca tecrit altında tutulan Öcalan, müzakerenin tarafıdır. Silahların terk edilmesinin yolunun Sayın Öcalan ile müzakereye bağlı olduğu, devletin de birçok defa hakkını teslim ettiği bir hakikattir. Sayın Öcalan çözüm için önemli rolü olmuş bundan sonra da olacağına inandığım bir hakikattir. Kürtlerin politik taleplerini temsil eden meşru muhataptır, en etkili aktördür. Bu vesileyle Kürt sorununda demokratik çözümün inşa edilmesi için İmralı’da tecride son verilmesi gerekmektedir. Açlık grevi yapanları da selamlıyorum. Ayrıca Kürt sorununa dair demokratik çözüm perspektifine sahip tüm Kürt siyasi partileri çözümde taraftır, muhataptır. Sorunun açıkça şeffafça tartışılacağı ve çözüleceği yer parlamentodur. Tüm partiler Kürt sorunun çözümünde taraftır. Bu gerekçelerle son Kürt isyanını barış içinde sonlandırmak için Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Sayın Öcalan ile görüşmesini destekliyor, savunuyorum" ifadelerini kullandı.
‘BİZİM DE SUNABİLECEĞİMİZ KATKILAR VAR’
“Bizim de Kürt sorununun çözümü konusunda sunabileceğimiz ciddi katkılar vardır” diyen Demirtaş, bu konuda elinden geleni yapmaya hazır olduğunu söyledi. Demirtaş, “Amacımız eşitçe yaşamaktır” vurgusu yaparak, “Beni yok saymaya, yok etmeye, yalan kumpaslarla tasfiye etmeye çalışanlara şunu söylüyorum; ben demokrasi ve barışı savunan herkesin dostuyum ve yanındayım. Bunu kabul etmeyen hiç kimseyi tanımayacağımı açıkça ilan ediyorum” dedi.
TERİM FONU
Kobanê Davası’nda birçok kişinin mağdur edildiğini belirten Demirtaş, “Bu davayı sürdürebilmek için Türk milliyetçileri 10 milyonlarca insanı açlığa, fuhuşa, yoksulluğa sürdüler. Yetişmiş gençleri yurt dışına sürdüler. Genç kadınlar kolay para kazanmak için sosyal medyada bedenlerini pazarlamaya, sunmaya başladılar. Sosyal medya fenomenleri güzellik merkezleri ve Fatih Terim fonları ile dünyanın bütün kara paralarını aklayarak zenginleştiler. Dikkat edin Fatih Terim fonuna para yatıranların tamamı Türk milliyetçileridir. Kameraların önünde Türk milletinin asaletinden reisin büyüklüğünden dem vuranların hepsi kendi milletinin, kendi para biriminin zararına yol açacak ne kadar tefecilik varsa yapmışlar” ifadelerini kullandı.
‘ORTADA BİR DEVLET KALMADI’
Demirtaş, savunmasını şöyle sürdürdü: “Reisleri ‘faiz haramlardır nas var’ derken elleri patlayıncaya kadar alkışlayanlar, paralarını faize yatırmaktan zerre kadar utanmıyorlar. Çünkü çakma milliyetçidirler. Çakma İslamcıdırlar. Fatih Terim fonundan milyon dolar kazananlar, kara para aklayanlar, mafyatik karikatürler yolsuzlukla rüşvetle zengin olanlar bizim hapiste olmamızı alkışlıyorlar. Neden, çünkü bu düzen devam etmeli ki servetlerine servet elde etsinler. Çünkü bu ülkenin taşını toprağını Katarlıya satabilmek için… Türk milliyetçisinin beka dediği işte budur, kirli servetlerinin bekasıdır. Mafya bozuntusu uyuşturucu satıcısı bir katilin Türk polisine hakaret etmesi Türk milliyetçilerinin umurunda değildir. Bu görevlendirmeyi yapanlar zerre kadar utanmaz. Yeter ki Kürt hapiste kalmaya devam etsin, belediyelerine kayyum atansın. İşte heyetiniz buna sebep olmuştur. Aldığınız hukuk dışı kararlarla bir toplumu bir devleti çökerttiniz. Eserinizle gurur duyabilirsiniz. Yalnız bir zahmet bizi devlet, hükümeti, Anayasa’yı ortadan kaldırmakla suçlamayın çünkü onu bizzat siz yaptınız. Ortada bir devlet kalmadı, ortada bizim kaldıracağımız bir Anayasal düzen kalmadı ki. Bir milleti ahlaken çöküşe götürdünüz.
KÜRDİSTAN DEYİNCE TÜYLER DİKEN DİKEN OLUYOR
Nedir peki bizi bu davada yargılayan Türk milliyetçiliğinin, resmi Türkçülük tezinin temelleri? Niye biz Kürt deyince, Kürdistan deyince tüyler diken diken oluyor. Mesela Türkistan desen tüyler diken diken olur mu? Yok. Türk, Türkmen, Öztürk kimseyi rahatsız ediyor mu? Ama Kürt Kürdistan deyince tüyler diken diken oluyor. Niye? Türkiye-İran sınırı resmi olarak Kürdistan eyaletine komşudur. Kürdistan eyaleti Kürdistan’ın resmi komşusudur. Habur’dan öte yanı da Irak Anayasası’na göre Kürdistan Federe Bölgesi’dir. Bunları duyunca da tüyler diken diken oluyor. Cumhuriyet kurulurken yapılan hatalar bugün ortaya çıkan bütün sorunların temelidir. Kurtuluş savaşı yürütülürken yapılan işbirlikleri esas alınırsa bugün yaşananların önüne geçilebilir. Yargılanmama neden olan açıklamaların çoğu bunlara dair söylediklerimdir.
ŞEYH SAİT'İN TORUNLARDINDANIM
Mustafa Kemal Anadolu'ya çıktığında arkasında en diri ve dağılmamış güç Doğu ordularıdır. Mustafa Kemal, Datça’ya, Muğla’ya Edirne’ye gitmez. Gittiği yer Erzurum’dur. Yazdığı mektuplar Kürt ve Kürdistan beylerinedir. Mustafa Kemal, ne ‘siz Kürt değilsiniz’ der, ne ‘Kürtçe yoktur’ der. Kürtlerin desteğini arkasına alır. Kurtuluş Savaşı ordularının savaşmadığı tek yer Kürdistan coğrafyasıdır. Çünkü orada halk savaşmıştır. Antep’te savaşan Karayılan’dır. Ne demiştir peki: ‘Ey Kürt beyleri, Kürt şeyhleri…’ Seyit Rıza ile de Şeyh Sait ile de temastadır. ‘Sevgili Kürt şeyhleri, beyleri halifeliği kaldıracağız’ dememiştir. Arkasına aldığı güç laiklik değildir, Türkiye Cumhuriyeti değildir, İslam’ın gücüdür. Sözleşmeye ihanet eden Şeyh Sait değildir, Ankara yönetimidir. Yalan söylüyorlar. İnkılap tarihi kitaplarını okuyup profesör olmuşlar. O ezberleri de çocuklara okutuyorlar. Yalan söylüyorlar. Şeyh niye isyan ediyor? Bize söz verdiniz, başardığınızda ilk yaptığınız şey halifeliği kaldırmak. ‘Kürtçeyi yasaklıyorsunuz’ diyor. İhanet eden Şeyh Sait değildir. Şeyh Sait’in İngilizlerle işbirliği yaptığına ilişkin tek bir bilgi yoktur. Türk aydınları biraz okusunlar aydınlansınlar. Evet bir isyan vardır ama Şeyh Sait bir ihanetçi değildir. Beni seven varsa bilsinler ben Şeyh Sait torunlarındanım. Kürdün sosyalisti de İslamcısı da Şeyh Sait’in ne olduğunu bilir.
TOPAL OSMAN NEYİN KAHRAMANI?
Şeyh Sait’i anmak ihanetmiş. Peki, Topal Osman’ı anmak neymiş? Meral Akşener’e soruyorum…Topal Osman’ın yapmadığı isyan, işlemediği cinayet yok. Mustafa Kemal’e suikast düzenlemekle suçlananlardan biri de Topal Osman. Ortak vatanda yaşıyoruz, sen Topal Osman’ı anıyorsun. Bunun neyi kahraman? Orgeneral Mustafa Muğlalıyı anıyorlar. Harp akademisini bitirmiş bir subaydır. Özalp ilçesinde 33 kişiyi 30 Temmuz 1943 günü yargılama yapmadan elleri kolları bağlı infaz eden kişidir. Mustafa Muğlalı bunlardan yargılanmış ceza almıştır. Sadece Google’a girin, ‘Mustafa Muğlalı Caddesi’ var her yerde. Muğlalı’yı bu ülkede anmak, caddeye ismini vermek haklıyken, Ahmet Arif’in 33 kurşun şiiri onlar üzerine yazılmış. Muğlalı’yı anmakta sıkıntı yok. Ama Şeyh Sait’i anarken kıyamet kopuyor.
EN MEŞHURLARI SABİHA GÖKÇEN
Mesela Abdullah Alpdoğan her yerde anılabiliyor. Binlerce Dersimli, Alevi Kürdü katletmiştir. En meşhurlarını söyleyeyim; Sabiha Gökçen. Dersim'i bombalayan uçağı kullanan kişidir. Bunlar anılırken; Kürtler sesini çıkarmıyor, kerhen sessiz kalırken, Şeyh Said derken niye kıyamet kopuyor. Atlamayalım. Nitekim en meşhuru Kenan Evren'dir. Darbecilikten yargılandı, halen Kenan Evran bulvarı, camisi, sokağı var. Yahu adam darbeci.”
Duruşmaya ara verildi.