“Kesin yargılarda bulunmak ya da yol göstermek değil niyetim. Kendini anti emperyalistmiş gibi göstermeye çalışanlara (dev aynasına bakan cücelere) asıllarını hatırlatmaya çabası. Bir büyük devrimciye, Deniz Gezmiş’e saygı duruşu ayrıca...”
Cumhuriyet Röportaj: Ahmet Külsoy
Çok satan "Celile", "Yeşil Mürekkep" ve "İpek Sabahlık"tan sonra şimdi de "Karanlık Oda". Ama bu kez roman değil...
Evet. Bir deneme.
Neden?
Bazı “özel durumlar”ı anlamaya ve anlatmaya çalışırken kesin yargılardan kaçınmamızda yarar var. Ayrıca “ne, nasıl, neden” gibi sorulara samimiyetle yaklaştığımızda, araştırma ya da roman formuna pek uygun düşmüyor. Montaigne bir yazısında “Mümkün olsaydı, karşınıza anadan doğma çıkardım” diyor. Çünkü, haklı bulunmak da istemiyor, yargılanmak da. İşte bu nedenle deneme.
Karanlık Oda’da Deniz Gezmiş’le konuşuyorsun. O kendi kuşağının neyi, neden yaptığını sana anlatmaya çalışıyor, sen de kendi kuşağının onlardan ne devraldığını, devraldığından ne anladığını, buna ne eklediğini ya da ekleyemediğini anlatıyorsun. Neden?
Çok kritik bir süreçten geçiyoruz. Şimdi diyeceksiniz ki “Ne zaman geçmedik?” Ama bu sefer öyle değil. Sapla saman karışmış durumda. Emperyalizmin uşağı, temsilcisi olup, onun Türkiye bürosu gibi çalışanlar, epeydir avazları çıktığı kadar “Anti emperyalistiz! Anti Amerikanız!” diye bağırıyorsa, buna dikkat kesilmek lazım.
Kitapta da sözünü ettiğim gibi Kurtuluş Savaşı anti emperyalist bir savaştı. Öncesiyle birlikte 68 kuşağının mücadelesi de anti emperyalistti. Benim kuşağım sosyalist bir mücadele verdi ama anti emperyalist olunmadan sosyalist olunmuyor. Bu nedenle, bu ülkede üç kuşak, son damlasına kadar, kanını anti emperyalizm yolunda akıttı. Şimdi böyle söyleyince “masal” gibi geliyor ama öyle değil.
Karanlık Oda’yı yazmamın asıl nedeni tam da bu!
Bugün kendisini anti emperyalist gibi takdim edenler, sözünü ettiğim bütün mücadele dönemlerinde emperyalizmden yana faaliyet gösterirken, nasıl olup da bugün karşıtına dönüştüler?
Örnek vermem gerekirse: Kurtuluş Savaşı sürerken bugünün egemenlerinin ataları “Memleketi ABD’ye mi yoksa İngiltere’ye mi bağlayalım?”ın peşindeydi. 68 Kuşağı ABD’nin 6. Filo’sunu Kabataş’tan denize dökerken, aynı zihniyet seccadelerini Amerikan gemilerine çevirmiş namaz kılıyordu. Bu ekol, benim kuşağımın kanı oluk olup akarken de emperyalizmin en has işbirlikçisi oldu. Üstelik bu yolla iktidarı ele geçirdi. Uzun yıllar hüküm sürdü. Ne oldu da bugün anti emperyalist kesildi?
“Kırk yıllık Yani olmaz Kani” mi demek istiyorsun?
Evet aynen öyle. Eğer bir şeyin sebebi ve sonucu iseniz, onun tam karşıtına dönüşemezsiniz. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Bugünün egemeni AKP, iktidara Amerikan Emperyalizmi’nin kendisi için açtığı yolu geçip geldi. Bir yol kazası oldu, iktidarı ortağıyla paylaşamayınca ikiye bölündü. Önemli bölüm ABD’nin elinde kaldı. Yönetimi elinde bulunduranlarsa, bir gecede Anti Amerikancı oluverdi.
Karanlık Oda’da iki kuşak (Ben ve Deniz), bunun köklerine inmeye çalışıyoruz.
Kitapta birbirinden güzel illüstrasyonlar var. Kutlukhan Perker çizmiş. Bundan söz eder misin biraz?
Evet. Sevgili Kutlukhan bana göre sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en önemli çizerleri arasında. Böyle bir kitap yapmaya da birlikte karar verdik. Bazı meseleleri anlatmak için sözden fazlasına ihtiyaç var. Birkaç örnek vereyim:
ABD Büyükelçisi ve CIA ajanı Kommer’in (teşkilattaki adıyla Bay Pürmüz) arabasının yakılması, sembolik değeri çok yüksek bir olaydır. Neden önemli olduğunu kitapta Deniz’le uzun uzun tartışıyoruz. Böylesine önemli bir dönüm noktasının birkaç fotoğrafla sınırlı kalmaması gerekiyordu. İllüstrasyonu yapılmalı, afişi olmalı, heykeli dikilmeliydi. Kutlukan’ın eline sağlık, bu yolda ilk taşı koydu.
Deniz Gezmiş ile Sinan Cemgil’in bir motosikletle dağa çıkmak üzere yola koyuldukları an da öyledir. İki genç insan, kendi inisiyatifleriyle “imkansıza yolculuk”a çıkıyorlar. Ne demek istediğim yeterince açık mı bilmiyorum. Ölüme gidiyorlar! Bana göre bu önemli an da ölümsüzleştirilmeli.
Taylan Özgür mesela, o sembollerden bir başkası. İstanbul Üniversitesi’nin önünde, sivil polis tarafından sırtından vurularak öldürüldü. Hastaneye götürülmesi gerekirken sorgulanmak için Toplum Polisi Merkezi’ne götürüldü.
Sevgili Kutlukhan Peker’in çizdiği Deniz Gezmiş’i önde Nazım Hikmet’i arkada gösteren illüstrasyon da çok önemli. Anti emperyalist mücadele ne sadece 1920’lerin, 1960’ların, 1970’lerin ne de bugünün meselesi. Ve bu mücadelenin bayrağını, ancak hayatını hak ve özgürlük mücadelesine adamış olanlar, kuşaktan kuşağa aktarabilir. Düne kadar emperyalistlerin maşası olanlardan anti emperyalist olmaz.
Kitapta başka karakterler de var bu tür sembolik önemleri olan.
Evet. Che ve Castro var mesela. Yerlilerden örnek verecek olursam, Süleyman Demirel ve Niyazi Ağırnaslı var.
Kutlukhan’ın başarıyla canlandırdığı, başta Süleyman Demirel olmak üzere Milletvekillerinin Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı için el kaldırdıkları an çok ama çok önemli. Tarihimize kara bir leke olarak geçmiştir bu an! Tarihin tozlu sayfaları arasında yitip gitmemeli. Bakıp ürpermemize yol açmalı.
Niyazi Ağırnaslı ayrıca, mutlaka hatırlanmalı. Sembol bir isim. Gerçek bir aydın. Denizler’in idamı onanmasın diye başta İsmet İnönü olmak üzere çalmadık kapı bırakmıyor.
En başa dönecek olursam, bir roman değil yazdığın. Araştırma da değil. Sen “deneme” diyorsun. Zor olmadı mı Celile, Yeşil Mürekkep ve İpek Sabahlık’ın arkasından bu tür bir çalışma yapmak.
Olmadı. Aslında biraz nefes aldığımı bile söyleyebilirim. Kendime “Hep roman, nereye kadar?” diye sormaya başlamıştım ki araya bu kitabı soktum. Öte yandan, kendimi ülkemin gidişatından sorumlu hissettiğimi de söylemem lazım. Geçmişte de kalsa, çok önemli bir dönemi en içinde yaşamışken “Bildiğim bazı konuları ve düşüncelerimi yeni kuşaklarla paylaşmam gerekir” diye düşündüm.
Dediğim gibi, bunlar kesin yargılar değil. Bir yol gösterme çabası hiç değil. Olsa olsa, kendini anti emperyalistmiş gibi göstermeye çalışanlara (dev aynasına bakan cücelere) asıllarını hatırlatma çabası. Bir de tabii, bir büyük devrimciye, Deniz Gezmiş’e saygı duruşu.
Kitabını bu kez başka bir yayınevi bastı.
Pek de başka değil. Kara Karga yayınevi Destek Yayın Gurubu’nun içinde.