ABD'nin seçilmiş başkanı Donald Trump, 20 Ocak'ta koltuğuna oturuyor. Trump'ın göreve başlamasıyla beraber en çok merak edilen konu Suriye ile ilgili nasıl bir politika yürüteceği. Savaşları bitireceğini ve Suriye'den ABD askerini çekeceğini iddia eden Trump'ın Pentagon'a rağmen nasıl hareket edeceği belirsizliğini koruyor. Trump'ın göreve başlamadan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik kullandığı övücü sözler de hem Ankara-Washington ilişkileri açısından hem de Türkiye'nin Suriye'de yürütmek istediği politika açısından dikkat çekici.
Gazeteci Fehim Taştekin, Türkiye'nin Trump’a ikili stratejiyle hazırlandığına dikkat çekti. Buna göre, Ankara İmralı açılımıyla sınırın altındaki ve üstündeki Kürt sorununu durgun sulara çekmeye çalışıyor. Diğer yandan SDG’ye karşı askerî harekât tehdidini masada tutuyor.
"Trump’ın Erdoğan hayranlığı Suriye’de nasıl kendini gösterir?" sorusunu da yönelten Taştekin, "Erdoğan, 'Biz Kürtlerin de hamisiyiz' diyerek yaklaşırsa Trump’a 'Eyvallah' dedirtir mi? Erdoğan’ın Şam’daki rolü Amerikan çıkarlarını garantilerse bu olasılık dışlanamaz" vurgusunu da yaptı.
Taştekin'in Gazete Duvar'da yer alan yazısından bir bölüm şöyle:
"Amerikalılar gibi İsraillilerin yeni denklemde Kürtleri pivot bir noktada görmek istemeleri Erdoğan’ın Suriye misyonunda komplikasyonlara yol açıyor. Ankara, Ebu Muhammed el Colani’yi (Ahmed el Şeraa) SDG’nin dağıtılması, özerkliğe kapının kapatılması ve ülkenin isminin Suriye Arap Cumhuriyeti olarak kalması konusunda koşullandırmaya çalışıyor. Burada İsrail-Amerikan ekseninin öncelikleriyle çatışan hususlar var. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Esad’ın düşüşünden sonra 10 gün boyunca yürüttüğü diplomatik temaslarda herkesin “Suriye'nin komşuları için tehdit olmaktan çıkması”, “IŞİD ve PKK başta olmak üzere teröre alan bırakılmaması”, “azınlıkların güvenliğinin sağlanması”, “toprak bütünlüğünün korunması” gibi ilkeleri kabul ettiğini, bu ortak talepleri Şam'a götürdüğünü ve Colani’nin “Hiçbir itirazım yok” dediğini aktarıyor. HTŞ’yle iştigal için belirlenen prensiplerde uzlaşma var ama tarafların fil tarifi uyumsuz. Fidan’ın sözünü ettiği ‘herkes’in içinde SDG’ye destek verenler de var. Ayrıca sorun olarak Fırat’ın doğusunu mimleyen toprak bütünlüğü meselesi konuşulurken Türkiye Suriye’de ABD ve İsrail’le birlikte suçlanan tarafta yer alıyor.
Askeri varlığını YPG-SDG varlığıyla gerekçelendiren Türkiye, İsrail ve ABD’ye “çık” dese kendisi de içerde. Fidan, Şam’dayken SDG’yi dağıtma görevinin artık yeni Suriye yönetiminde olduğunu söylemişti. Sonra Türkiye’nin Kürtler dahil bütün azınlıkların hamisi olduğunu da savundu. Hatta Colani’den bu konuda garantiler aldığını söyledi. Colani’nin yol haritasından bahsederken devletin isminin Suriye Arap Cumhuriyeti olarak kalacağını da belirtti. Arap tanımının korunması Suriye’nin kendi Kürt açılımının önünü kesen yaklaşımın tezahürü. Şimdilik yol haritaları birbirine çelme atıyor. Çelişkileri aşmak liderler arasında harbi bir konuşmayı gerektiriyor.
Ve Türkiye, Trump’a ikili stratejiyle hazırlanıyor:
Bir tarafta İmralı açılımıyla sınırın altındaki ve üstündeki Kürt sorununu durgun sulara çekmeye çalışıyor.
Diğer yandan SDG’ye karşı askerî harekât tehdidini masada tutuyor.
Trump’ın Erdoğan hayranlığı Suriye’de nasıl kendini gösterir? Erdoğan, "Biz Kürtlerin de hamisiyiz” diyerek yaklaşırsa Trump’a “Eyvallah” dedirtir mi? Erdoğan’ın Şam’daki rolü Amerikan çıkarlarını garantilerse bu olasılık dışlanamaz."