Uzun yıllardır gazetecilik yapan Oktay Candemir gazetecilik yapabilmek için neredeyse bütün şartları zorlamış. Çocuk yaşlarda gazete okuyarak yürümesi, cebinde haber küpürleri taşıması çevresinde ki çocuklar nezdinde alay konusu olmuş.Günlük gazetenin olmadığı zamanlarda yerlerde gördüğü gazeteleri alıp okumuş. Bu gazete okuma sevdası onda zamanla gazetecilik yapma duygusu uyandırmış ve bu yüzden Ortaokul’da kitap okumaya başlayan Candemir, çok genç yaşlarda Arzuhalcilikte yapınca son 15 yıldır yaptığı gazeteciliğin alt yapısını daha ö dönem doğal olarak oluşturmuş.
Oktay Candemir, kendisini bu meslekten koparmaya çalışanlara karşıda büyük mücadele verdi. Candemir, kendisine çıkarılan tüm engellere ve bir çok sıkıntıya rağmen ısrarla mücadelesini bugüne kadar sürdürdü ve gazeteciliği bırakmayı asla aklının ucundan geçirmedi.
Daha muhabirliğinin ilk yılında 33 Kurşun katliamının azmettiricisi Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın isminin katliamın gerçekleştiği Özalp’ta bir kışlaya verilmesi haberini yapan ve ardından Muğlalı ismi kışladan indirilinceye kadar fikr-i takibi sürdüren Candemir’in gazeteciliği son birkaç yıldır keşfedilse de Candemir 15 yaşından bu yana hiç ara vermeden aktif gazetecilik yaptı. Yaptığı haberler, hakkında açılan davalar, Van Valisi ile olan ‘Badem Bıyık’ tartışması ile gündeme gelen Candemir ile Gazetecilik ve Türkiye üzerine Ötekilerin Gündemin'den Hamza ÖZKAN’nın sorularını yanıtladı.
*Söyleşimize sizi daha yakından tanıyarak başlamak istiyoruz, hayata nasıl bakar, hayatta neleri değerli ve anlamlı bulur?
Her şeye rağmen hayata pozitif bakıyorum. İyi işler yapabilmek, yaşadığınız topluma yarar getiren bir birey olmak istiyorsanız bunun için her şeyden önce pozitif bir yapıya sahip olmanız gerekiyor. Doğasıyla, toplumuyla uyumlu; sabah uyandığında yarınlar değil ‘Bugün güzel bir gün olacak’ diyorsanız başarıyı ertelemeden içinde bulunduğunuz zaman dilimini güzelleştirmeniz mümkün. O yüzden ben yarın değil bugün diyorum. Hayata çok anlam biçenlerden değilim. Şapkadan tavşan çıkaracak bir durumum yok. Ama ‘illa bir anlamı olmalı’ derseniz bunu üç kelimeyle açıklayabilirim: Barış, Özgürlük ve Sevgi.
Luis Borges’in ünlü şiirinden kısa bir pasajla yanıtlayayım bu sorunuzu : Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşama/ikincisinde daha çok hata yapardım/kusursuz olmaya çalışmaz/sırtüstü yatardım/Neşeli olurdum,ilkinde olmadığım kadar ve çok az şeyi ciddiyetle yapardım.
* Gazeteciliğe nasıl ve hangi şartlarda başladınız? Bütün mesleklerde herkes emekli olmak, dinlenmeye çekilmek ister. Oysa gazeteciler ömrünün sonuna kadar işine dört eller sarılır, bu iş aşkının nedeni nedir?
2000’lı yılların başında, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın yine İmralı’da ortaya koyduğu ve barış süreci denilen dönem ile AKP’nin iktidara geldiği koşullarda elime bir fotoğraf makinesi alıp Dicle Haber Ajansı’nda gazetecilik yapmaya başladım. Benim başladığım koşullar 90’lı yıllara göre nispeten daha olumluydu. Bizden önce ki özgür basın çalışanlarının neredeyse tümü faili meçhul cinayetlere kurban gitmişti ve o atmosferde özgür basında çalışma kararı büyük riskti. O günün koşullarında bir çok arkadaşımızla birlikte bu riski rahatlıkla aldık. Tabi gözaltılar, davalar, cezaevi süreçleri ile birlikte 15 yılı geride bıraktım. Gazetecilikte emeklilik, dinlenmek yoktur. İnsana, doğaya olan sevginiz meslek aşkınızı hep diri tutuyor ve hep kendinizi bir şeyler yapmak zorunda hissediyorsunuz. Gazetecilik sadece bir meslek değil aynı zamanda yaşama biçimidir. Gazeteciliği biraz olsun içselleştirdiğinizde bırakmanız mümkün olmuyor ve zaman geçtikçe yorgunluk yerine daha fazla haber yapma duygusuna kapıldım. Eğer düzene bir itirazınız varsa gazeteciliği severek yaparsınız ve kolay kolay bırakmazsınız. Gazetecilik paha biçilemeyecek kadar değerli bir meslek grubudur.
* 15 yıl boyunca gazetecilikte neler görüp geçirdiniz, geri dönüp baktığınızda sizi en çok etkileyen anınız hangisi?
Aslında yaşanan çok şey var. Tabi mesleğin yoğunluğu nedeniyle yaşamadıklarınızda oluyor. Örneğin öyle sakin bir hayat yaşayamıyorsunuz. Gazeteciliğin doğası gereği bir çok anı biriktiriyorsunuz tabi. Ben İstanbul’da ilk gazeteciliğe başladığım günleri, Kars’ta haber takibi sırasında yaşadığım zorlukları, cezaevi günlerimi unutamam. Ama İstanbul’da haber takibi sırasında bir annenin polisler tarafından tekmelendiği an hala belleğimde tazedir. O an gözyaşlarımı tutamamıştım. Öyle çok güzel, gülümseten anılarım olmadı maalesef.
*Gazetecilik ve politika arasında ince bir bağ var. Sizde hangisi daha ağır basıyor. Siz hangisiyle kendinizi tanımlıyorsunuz ve siyasal yaşamın ve gazeteciliğin birlikte yürütülmesini doğru buluyor musunuz?
İyi bir Gazeteci aynı zamanda günlük politikadan, tarihten, felsefeden, sosyolojiden, sanattan, kültürden anlamak zorundadır. Bu mecburiyet haliyle gazeteciyi hayata dair fikir sahibi yapar ama gazeteci artık tüm dünyada kamu denetçisi olarak tarif ediliyor. Bu yüzden toplum adına konuşma hakkına sahiptir. Kamu yararı mutlaka gözetilmelidir. Kimse bir gazeteciye ‘Fikirlerini kendine sakla’ deme hakkına sahip değildir. Gazeteci toplum yararına fikirlerini ortaya koymalıdır. Gazeteci aktif politikacı değildir ama doğal bir siyasetçidir diyebiliriz. Kendine gazeteciyim diyen biri, ‘Ben bunu yazmayayım başıma bir iş gelir’ dediği an onun gazeteciliği bitmiş demektir.
*Toplumun gazetecilerden beklentisi nedir,bir toplum için gazeteler ve gazetecilik neden önemlidir?
Toplum bizden onların sorunlarını dile getirmemizi istiyor. Medya toplumun sesidir. Toplum medya ile sesini duyurabilir. Bu yüzdendir elinden bu imkanı alındığında öfkeleniyor. Gittiğimiz her yerde bize söyledikleri şudur : Lütfen sesimizi duyurun. Bu talep çok anlamlıdır. Türkiye’de sadece etnik ya da mezhep farklılıkları sorun yaşamıyor… Kadınlar, çocuklar, eşcinseller ile bazı fikir akımları ağır bir baskı altında. Dolayısıyla kulağımızı dört açıp bu insanların sesini duymamız ve duyurmamız gerekiyor.
Türkiye’deki basın ve Avrupa basını arasındaki farklar neler, Kürt basının Türkiye’deki konumunu ve durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de basın özgürlüğü hiçbir zaman iyi durumda olmadı. Yaygın medyanın olmadığı dönemde dair 1945’te Tan Gazetesi basıldu. Bu saldırıyı da bugün mağdur durumda olan ama o günlerde rejimin mutlak bekçisi olan Cumhuriyet Gazetesi desteklemiştir. Sadece Tan Gazetesi değil, Yeni Dünya, Fransız La Turgui ve Ermenice yayın yapan Yeni Gün dergisi de susturulmuştur. 90’lı yıllarda ise Özgür Basına yönelik şiddetli saldırıları yaşadık, 100’lerce Kürt Gazeteci faili meçhul cinayetlerde öldürüldü, gazete binalarımız bombalandı. AKP iktidarı ile birlikte gazetecilere yönelik bir tutuklama furyası başladı ve hala 100’den fazla gazeteci içeride bulunuyor. Türkiye’de basın özgürlüğü Avrupa ile kıyaslanamayacak kadar geride, bu yüzden farklardan söz etmek mümkün değil. İşte böylesi bir ortamda Kürt basını kendini hep yeniden var etmeyi başardı. Onca ölüm, tutuklama ve son 3 yıldır KHK ile kapatmalara rağmen Kürt basını hala ayakta ve varlığını sürdürüyor. Bence bu çok önemli, Bunu ortaya koyan inanca ve iradeye de herkes büyük saygı duyuyor.
*Pek çok gazeteci bugün demir parmaklıklar arkasında, daha önce hapis yatmış bir gazeteci olarak arkadaşlarınızın haberini yapmak size neler hissettiriyor, neler düşünüyorsunuz, bu durum bir ülke için ne ifade ediyor?
Türkiye’nin tutuklu gazeteciler sıralamasında dünyada ilk üçte bulunması bir ülke için utanç verici bir durumdur. Gazeteciliğin suç olduğuna dair bir yasa olmadığı için polis ve savcılar gazetecileri örgüt bağlantısı olduğu iddiasıyla tutuklamaya çalışıyor. Ben yaptığım haberler nedeniyle bugüne kadar 30 defa polise ifade verdim ve çok garip sorularla karşılaştım. Bana, ‘Neden haber yapıyorsun, Haber yapmak zorunda mısın?’ şeklinde sorular soruldu. Hatta ‘Eylem talimatını kimden aldın’ şeklinde ki bir soruya ‘ne eylemi’ diye sorduğumda ‘Bu haberler eylem değil mi?’ diyen polis bile oldu. Türkiye’de bütün gazeteciler yaptıkları haberlerle yargılanıyorlar. Hala cezaevinde bu kadar arkadaşımızın olması çok üzücü bir durum ve sonuna kadar gazeteci arkadaşlarımızın yanında olacağız.
*OHAL’e ve belediyelere kayyum atanmasına ilişkin oldukça sert bir muhalefet yürüttünüz. Bu muhalefete sizi iten kaygılar nelerdir?
Ben sadece yaşanılan gerçekleri bire bir kamuoyuna aktardım. Amacım muhalefet etmekten çok yaşanan hukuksuzluğu ve insanların çilesini ortaya koymaktı. Kayyumlar ve yaptıkları ile ilgili sert yazılar yazdım. Toplumu sert yöntemlerle yönetmeyi düşünen bir anlayışa karşı yumuşak bir üslup kullanmanız mümkün olmuyor. Atanan kayyumlar bu toprakların bir tarihinin, kültürünün ve entelektüel birikiminin olduğunun farkında değil. Meydan boştu ve her şeyi yapabileceklerini düşünüyorlardı. Ben bunun böyle olmadığını göstermek istedim. Van’da yapılan yolsuzluklar, halka ait gayrı menkullerin satılması, binlerce emekçinin kayyum marifetiyle işten çıkarılması beni ‘İşte şimdi gazetecilik yapmanın tam zamanıdır. Bugün değil de ne zaman’ duygusuna itti.
* Bir gazeteci gözüyle baktığınızda Türkiye’de gördüğünüz önemli sorunlar nelerdir ve bu sorunlar nasıl çözülebilir?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yaşanan sorunlar yapısaldır. Dolayısıyla yapı bir bütün olarak değişmediği sürece tek tek sorunların çözümü mümkün değil. Her şeyi yeni baştan dizayn etmek gerektiğine inanıyorum. Ülkemizin maalesef her şeyi sorunlu. İktidarlar devleti kendine göre dizayn etme sevdasından vazgeçmediği sürece ne sağlık, ne eğitim, ne de trafik sorunu çözülür. Kürt sorununu çözmekten ısrarla kaçan ve aksine defalarca deneyip başarılı olamadığı şiddet yönetimini yeniden devreye koyan devlet anlayışı başarısız olmaya mahkumdur. İşte bugün yaşadığımız ekonomik kriz bünyeyi sarmış bu yapısal virüsün bir sonucudur.
*Size yönelik Van’dan hiç çıkmıyor şeklinde eleştiriler gündeme geliyor, bu eleştirilere cevabınız ne olacak?
Ben 10 yıl boyunca İzmir, İstanbul, Kars, Ardahan, Iğdır, Muş, Ağrı ve Bitlis’te çalıştım. 15 yıllık meslek hayatımın belki de sadece son 5 yılı Van’da geçti. 1 yılını da cezaevinde geçirdiğim için 14 yılım kalıyor (gülüyor) Son 24 Haziran seçimlerinden önce yine Serhat Bölgesine çıkıp haberler yaptım. Haber yapmak için bölgeyi gezmeye devam edeceğim. Bu dünyadan göçüp gitmeden önce şöyle tarihe not düşecek bir kitap yazmak istiyorum. Bundan sonra en büyük hedefim bu.