Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, Ege Bölgesi'nde gerçekleştirdikleri “Kadın yoksulluğuna hayır” buluşmalarının sonuçlarına ilişkin Meclis’te açıklama yaptı. Yoksulluğa dair konuşan Başaran, ülkede pandeminin fırsata çevrildiğini ve iktidara yakın olanların zenginliklerine zenginlik kattığını söyledi. Halkın gittikçe yoksullaştığını belirten Başaran, bu durumdan en çok kadınların etkilendiğini belirterek, “Bir tarafta yoksulluk gittikçe ağırlaşıyor, insanlar ceplerindeki son parayı en yakınlarına bırakarak intihar ediyor; bir tarafta zenginler gittikçe zenginleşiyor. Öyle bir durumdayız ki, iktidar destekçileri bile türlü yollar bularak, hizmet pasaportları ile ülkeyi terk ediyorlar. Orada yaşanan usulsüzlükler bir tarafa, bu durum gösteriyor ki artık AKP’liler bile bu ülkeyi yaşanılabilir bir ülke olarak görmüyor. Zamanlar, mekânlar, biçimler farklı olsa da kadın yoksulluğunun nedenleri ve yarattığı sonuçlar her yerde aynı. Ve elbette ki kadınların mahkûm edilmek istendiği bu yoksulluğun temelinde erkek egemen zihniyet ve kadın düşmanı politikalar bulunuyor” dedi.
‘DİRENEN KADINLAR VAR’
“Yoksulluğun kadınlaşmasına izin vermeyeceğiz” diyen Başaran, “Kadınları istihdam alanının dışında tutarak ekonomik anlamda erkeğe bağımlı hale getirmek isteyen, ucuz iş gücü olarak gören, her türlü emek sömürüsüne maruz bırakan, Kod-29 ile kadınları hedef alan işverenleri koruyan, güvencesiz işlerde merdiven altı çalışmak zorunda bırakarak kadın düşmanlığını her defasında tescilleyen erkek egemen ittifakın karşısında; bu ittifakın her türlü saldırısı karşısında susmayan, yılmadan direnen, yaşamını idame ettirmeye çalışan kadınlar var” diye belirtti.
‘HER ALANDA KADINLAR VAR’
Başaran, sözlerini şöyle sürdürdü: “‘Kadın Yoksulluğuna Hayır, Kadınlar İçin Adalet’ kampanyamız kapsamında İzmir ve Aydın’da gerçekleştirdiğimiz kadın buluşmalarında bunu bir kez daha gördük. Her türlü zorluğa rağmen sanatını icra etmekten vazgeçmeyen sokak müzisyeni kadınlar, eşit işe eşdeğer ücret diyen tekstil emekçisi kadınlar, her türlü ötekileştirme politikasına maruz bırakılmasına rağmen yılmayan Roman kadınlar, yaşadığı toprakları, evini iktidarın politikaları sonucu terk etmek zorunda kalmış, yaşamını idame ettirmek için çilek tarlalarında çalışan tarım işçisi kadınlar, hijyensiz, havasız ortamlarda midye kesmekten elleri yara içinde kalan, emeğinin karşılığını alamayan midye yapan kadınlar, yaptığı ekmekleri una yapılan zamlar yüzünden satamayan, ürünlerini seyyar tezgâhlarda satarken her gün zabıtaların saldırısına maruz kaldıkları halde yaşam mücadelesi vermekten asla vazgeçmeyen kadınlar ve kadına yönelik şiddetle mücadele veren, kadın yoksulluğuna karşı direnen, ‘Yaşamın her alanında kadınlar vardır!’ diyen kadın dernekleri ve kurumları ile 13-14-15 Nisan tarihlerinde bir araya gelerek ‘Kadın Yoksulluğuna Hayır, Kadınlar İçin Adalet’ dedik.
MÜZİSYEN KADINLAR
Kayıt dışı, çalışma saatleri düzensiz ve güvencesiz bir şekilde yaşamını idame ettirmeye çalışan özellikle kadın sokak müzisyenleri pandemi sürecinde derinleşen yoksulluk karşısında büyük zorluk yaşıyorlar. Kadın müzisyenler diyor ki; ‘İş anlaşmalarımız yarım saat öncesinde keyfi olarak feshedilebiliyor, gecede en fazla 150-200 TL kazanıyoruz ancak ulaşımımız, yemeğimiz, barınmamız karşılanmadığı için gecenin sonunda cebimizde 60 TL kalabiliyor. Çalıştığımız yerlerde taciz ve mobbing ile karşı karşıya kalıyoruz. Kıyafetlerimiz bile tartışma konusu oluyor.’ Ve olağan koşullarda bile çalışma şartları zor olan müzisyen kadınlar, kendilerini pandemi ile derin bir yoksulluğun içinde buldu. Fabrikalarda, tarlalarda üretim devam ederken, kongre salonları ağzına kadar doluyken, pandemi ile ilk duran sektör yine eğlence sektörü oldu. Müzisyenlik için bir iş tanımı yok, bu yüzden bu kadınlar bu süreçte tamamen güvencesiz kaldı. Bir kısmı enstrümanlarını satmak zorunda kaldı. Buradan bir kez daha kadın müzisyenlerin taleplerini yetkililere duyuruyoruz. Müzisyenler için iş tanımı, güvence ve istihdam diyoruz. Müzisyenler işsizlik ücretlerinden faydalanabilmelidir. Müzisyen kadınların şiddete, tacize, mobbinge maruz bırakılmasına karşı önlemler alınmalı.
TEKSTİL EMEKÇİSİ KADINLAR
Kayıt dışı ve güvencesiz bir şekilde çalışan bir başka grup, parça başı iş yaparak geçimlerini sağlamaya çalışan tekstil emekçisi kadınlar. Tekstil ve benzeri sektörlerde evlere ya da küçük atölyelere iş veriliyor ve bu işleri ağırlıkla kadınlar yapıyor. Bu kadınlar 100 parça karşılığında sadece 10 TL alıyorlar, sadece 10 TL. Ve tabii o 10 TL’yi almaları da işverenin insafına kalıyor çoğu zaman. Bir gün boyunca hijyen koşullarından yoksun, karanlık bir depoda elleriniz parçalanarak çalışıyorsunuz ve şansınız varsa, işvereniniz ‘insaflıysa’ 10 TL alıyorsunuz. Tabii gün burada da bitmiyor çoğu için. Evde hasta ya da işsiz bir eşin sorumluluğu da yine bu kadınların omuzlarında. Tekstil emekçisi parça başı işi yapan kadınlara uygun, kayıtlı ve güvenceli iş koşulları sağlanmalı. Sağlık güvencesi olmalı.
ROMAN KADINLAR
Romanlar bu ülkede birçok kesim gibi eşit yurttaş kabul edilmiyor. Eşit yurttaş oldukları yalnızca seçim süreçlerinde hatırlanıyor. Seçimler yokken her türlü ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Beden gücüne dayalı güvencesiz iş alanlarına sıkıştırılıyorlar. Yaşadıkları koşullarda özellikle pandemi sürecinde eğitime erişimleri imkansız hale geliyor. Roman kadınlar da güvencesiz, kayıt dışı iş alanlarına sıkıştırılmaya çalışılıyor. Çoğu müzisyenlik yapan Roman kadınlar, pandemi süreci ile birlikte lebalep kongreler devam ettiği halde eğlence sektörü durduğu için işsizlik ve yoksullukla karşı karşıya kaldılar. Bu da yetmezmiş gibi, yine işsiz kaldığı için evde kalan erkeklerin şiddetine maruz kalıyorlar. Bu kadınların yaşadığı yoksulluk da şiddet de iktidarın kadın düşmanı politikalarının sonucudur.
MİDYECİ KADINLAR
İzmir Kadifekale’de midyeci kadınları ziyaret ettik, koşullarını gözlerimizle gördük. İktidarın da uğrayıp bu koşulları görmesini öneririz. Kadifekale’de kadınlar, kesici aletlerle çalışıyor ve bütün gün midye temizliyorlar. Bu kadınların elleri paramparça. Peki ne için? Bir torba midyeden sadece 15 TL kazanabilmek için. Onların 15 liraya temizlediği bir torba midye, dışarıda 40-50 liraya satılıyor.
Midye temizleyen genç bir kadın diyor ki; ‘Ege Üniversitesi’nde Çocuk Gelişimi bitirdim. İş bulmak çok zor, birilerini tanımadığım için iş bulamıyorum. Bulduğum tek tük işlerde de çok az paraya çalıştırıldım ve bazı yerlerde Kürtçe isminin velileri ürkütebileceği söylendi. Kıyafetimden tutun ismime müdahale edilen bir yerde çalışmaktansa midye temizlemeyi tercih ediyorum.’ Bu ayrımcılığın da bu yoksulluğun da mimarı bu iktidardır. Midyeci kadınların kayıtlı çalışma koşulları derhal sağlanmalıdır. Çalışma koşulları iyileştirilmeli, gerekli hijyen ortamı sağlanmalıdır.
SEYYAR SATICI KADINLAR
Sokağa çıkma kısıtlamalarından yine en fazla etkilenen kesimlerin başında gelen seyyar satıcısı kadınlarla bir araya geldik. Yaptığımız görüşmede zabıtalarla çok fazla sorun yaşadıklarını, kayıtsız işçi statüsünde olduklarını, çok düşük bir destek aldıklarını ve bu desteği de aldıkları cezalara yatırmak zorunda kaldıklarını dile getirdiler. Emeklilik şansı olmayan seyyar satıcısı kadınlar için adalet diyoruz.
TANDIR EKMEĞİ YAPAN KADINLAR
Yine Kadifekale’deydik. 90’lı yıllarda şehrini, köyünü boşaltmak zorunda kalan binlerce insanın yaşadığı bir bölge. Tandır ekmeği yapan kadınları ziyaret ettik. Una yapılan zamlar sebebiyle yaptıkları ekmeklerin çoğu zaman ellerinde kaldığını ve tandırlarda çok fazla iş kazası yaşadıklarını dile getirdiler. Tandır ekmeği yapan kadınların talepleri de diğer kadınlarınkinden çok farklı değildi. Yaşam ve çalışma alanlarının iyileştirilmesi, işsizlik ödeneğinin bağlanması, çalışmalarının kayıtlı hale gelmesini ve başka istihdam alanlarının yaratılmasını talep eden kadınların sesi olacağımıza söz verdik. İşte burada bu talebi de dile getiriyoruz, takipçisi olmaya devam edeceğiz.
KOD-29
İzmir’de kadına yönelik şiddetle mücadele yürüten kadın merkezleri ve dernekleri ile bir araya geldik. Kadınların talepleri aynı zamanda kadın derneklerinin de talepleri. Kod-29 uygulamasının kaldırılması İstanbul Sözleşmesi’nin etkin bir şekilde uygulanması noktasında bir kez daha ortaklaştık.
KÜRT VE SURİYELİ KADINLAR
Molaları kısa olan, yemek ve sularını evlerinden getiren, hijyensiz, tuvaletin dahi olmadığı ortamlarda günlük 70 liraya güvencesiz ve sigortasız bir şekilde çilek tarlasında çalışan, çoğunluğu Kürt ve Suriyeli olan mobbinge maruz bırakılan kadınların sesi olacağımıza söz verdik.
Van’ın Saray ilçesinde belediyede çalışırken, kayyım tarafından işten atılan eşiyle Aydın’a taşınan ve iki küçük çocuğunu evde bırakarak sabahın erken saatlerinde tarlaya çalışmaya gelen kadının sesi olmaya söz verdik. Tarım işçisi kadınlar kayıtlı işçi statüsüne alınmalı, sigorta, sağlık güvencesi, yol ve yemek ücretleri karşılanmalıdır. Yevmiyelerinde kesinti yapılmamalıdır.
ÇADIRDA YAŞAYAN KADINLAR
Aydın’da hasır şemsiye yaparak geçimlerini sağlamaya çalışan kadınlarla bir araya geldik. Günde iki şemsiye yapan kadınların gün sonunda eline geçen kazanç 20 TL. Çalıştıkları çadır atölyelerinin hemen yanında çadırlarda, barakalarda yaşıyorlardı. Kadınlar faturalarını ödeyemedikleri için de hiçbir elektronik malzeme kullanamıyorlar. Buzdolabı olmadığı için yiyecekleri anında bozuluyor. Kendilerine bağlanması gereken ödenekleri ikamet adresi veremedikleri için, çadırda yaşadıkları için alamıyorlar. Biz bu koşulların görülmesi için sesleniyoruz. Bir tarafta çadırlar, barakalar, bir tarafta devam eden inşaatlar, binalar.
YOKSULLUK KADER DEĞİL
Kadınlara, Romanlara, Kürtlere, göçmenlere insana yakışır bir hayat sunmak neden bugüne kadarki iktidarların hiç aklına gelmemektedir? Biz kadın yoksulluğunu yenmek için bütçe tasarruflarını sermayeden yana değil; kadınlardan, işçilerden, yoksullardan yana yapmayı, kadın erkek eşitliğini öncelemeyi, halkların eşitliğini öncelemeyi, Romanlara başta olmak üzere farklı kültürlere, yaşam tarzlarına saygılı olmayı önemsiyoruz. Hükümeti ve yerel yönetimleri bunun için göreve çağırıyoruz. Yoksullar seçimlerde gidilecek oy depoları değildir. Yoksulluğun sebebi yoksullar değildir. Sürekli yoksul üreten, yoksulluğu kuşaklara miras bıraktıran bu düzenin ta kendisidir. Hükümetin partizanca sürdürdüğü sosyal yardımlar, kadınları iktidara bağımlılaştıran sosyal politikalar yoksulluğu yok etmiyor. Tam tersine yoksulluğun sürmesine ve büyümesine neden oluyor. Kadın yoksulluğunu yenmek için, yoksulluğu kız çocuklarına miras bırakan bu düzenin değişmesi şarttır. İktidarınız sosyal yardımları bir hak olarak tanımadığı için kadınları size muhtaç hale getiriyor, kendinize bağımlı kılıyorsunuz. Her kadına ya iş ya da gelir güvencesi bir hak olarak tanınmalıdır.”