Günümüzde yaşayan insanların aksine uzak atalarımız, arkalarında dünya üzerinde bulundukları zamanı kaydetmemizi sağlayacak neredeyse hiçbir şey bırakmadılar. Gezegen üzerindeki ayak izleri oldukça sınırlı. Her yeni kafatası parçası, femur kemiği, taş alet keşfi ile birlikte arkeologlar, bizim türümüzün ve bizimle yakın akraba olan diğer insansıların parçalara ayrılmış tarihini bir araya getiriyorlar.

Geleneksel arkeolojik yöntemler genetik bilimi, tarihleme teknolojileri, yapay zeka ve diğer dönüştürülebilir analitik aletlerdeki inanılmaz ilerlemeler tarafından desteklenirken, geçtiğimiz on yıl boyunca yapılan keşifler bu gelişen hikayeye gözle görülür katkılar sağladı.

Bu yazıda, son on yılda insan kökenine dair anlayışımızı temelinden değiştiren en önemli arkeolojik ve antropolojik keşifler gözden geçirilecek.

1- Önemli Antik Türlerin Yüzlerini Belirlemek

Üç yıl önce Etiyopya’da bulunan neredeyse hiç zarar görmemiş kafatası, Australopithecus anamensis‘in (insan evrimi ile ilişkilendirilen bir erken insansı) yüz özelliklerine dair fazlasıyla ihtiyaç duyulan bir bakış sağladı. Bu keşiften önce bu tür hakkındaki bilgiler, sadece diş ve çene kırıntılarından sağlanıyordu. Kafatasının Cleveland Doğa Tarihi Müzesi’nden paleoantropolog Yohannes Haile-Selassie ve meslektaşları tarafından yapılan analizi; uzun, sağlam ve çıkıntılı bir yüz ile küçük dişler ve benzer türlere kıyasla büyük bir kafatasının dahil olduğu eski ve modern özelliklerin bir karışımı olduğunu ortaya çıkardı.

3.8 milyon yıl önceye tarihlenen keşif, A. anamensisin 100.000 yıl boyunca A. afarensis ile bir arada yaşadığını gösteriyor; bu örtüşme dönemi, bu tür hakkındaki anlayışımızı daha da karmaşıklaştırıyor.

2019 yılı başlarında yapılan önemli bir araştırma; Australopithecus sedibanın, türümüz Homo sapiens‘in doğrudan atası olmasının pek mümkün olmadığını ortaya koydu. İnsanlığın tohumunun hangi Australopithecine tarafından atıldığını hala bilmiyoruz fakat şimdilik A. afarensis en iyi aday gibi görünüyor.

2- Afrika’daki Modern İnsanlara Dair En Eski Fosil Kanıtları

Mardinli kuaför Dünya Şampiyonası İçin İtalya’da Türkiye’yi temsil edecek Mardinli kuaför Dünya Şampiyonası İçin İtalya’da Türkiye’yi temsil edecek

Fas’taki Jebel Irhoud adlı arkeolojik alanda yapılan çarpıcı keşif, Homo sapiens‘in ortaya çıkışını, önceki en eski kayıttan 100.000 yıl daha geriye götürerek, 300.000 yıl önceye tarihledi. 2017’de belgelenen ve Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü ile Fas Ulusal Arkeoloji ve Miras Enstitüsü’nden araştırmacılar tarafından incelenen kanıtlar taş aletler, hayvan kemikleri ve ateş kullanımına dair izlerin yanında beş adet erken dönem modern insandan oluşuyordu.

Kronolojik bir bakış açısı sağlamak gerekirse; Homo habilis ( yaklaşık 2.1 milyon yıl ila 1.5 milyon yıl önce), Homo rudolfensis (yaklaşık 1.9 milyon yıl önce) ve Homo erectus (1.9 milyon yıl ila 600.000 yıl önce) gibi ilk insanlar (Homo cinsi içine koyabildiklerimiz), yukarıda bahsedilenden çok daha önce ortaya çıkmıştı.

Türümüzün başlangıç tarihini geriye götürmeye ek olarak keşif, insan evriminin tek bir coğrafi lokasyon ile sınırlandırılamayacağı ve anatomik anlamda modern insanların tek bir atasal popülasyondan evrimleşmediği hakkındaki gelişmekte olan bakış açısını destekledi. Çalışmanın ortak yazarı Jean-Jacques Hublin’in de dediği gibi, “Afrika’da bir Cennet Bahçesi yok çünkü Afrika, Cennet Bahçesi’nin ta kendisi.” Bir sonraki sene Cezayir’de keşfedilen 2.4 milyon yıl yaşındaki aletler, bu iddiayı destekleyecek çok daha fazla kanıt sağladı.

3- Yeni Bir İnsan Türünün Keşfi: Homo naledi

2013’te bilim insanları, tesadüfen, son on yılın en önemli arkeolojik keşiflerinden birine imza attı: Daha önce bilinmeyen ve soyu tükenmiş bir insan türü olan Homo naledi.

15 bireyin kalıntıları, Güney Afrika’daki Rising Star (Yükselen Yıldız) Mağarası’nda, tamamı kadın arkeologlardan oluşan bir ekip tarafından ortaya çıkarıldı. Güney Afrika’da yer alan Witwatersrand Üniversitesi ile diğer kurumlardan araştırmacıların dahil olduğu analiz, bu antik insansıların şu özelliklere sahip olduğunu gösterdi: İnsanlarınkine benzer dişler, bilekler ve ayaklar ile Australopithecusu anımsatan nispeten küçük bir kafatası, yukarı kalkabilen omuzlar, kavisli parmaklar ve kalçalar. Dartmouth College’dan antropoloji doçenti Jeremy DeSilva, keşfin önemini şu sözlerle açıklıyor:

“Şaşırtıcı bir şekilde, Homo naledi sadece 250.000 yıl önce Homo sapiens atalarımızla aynı doğal ortamı paylaşıyordu; bu durum zaten Neandertaller, Denisova insanları ve adada yaşayan Hobbitler (Homo floresiensis) tarafından işgal edilmiş Pleistosen Çağ dünyasını daha da karmaşık hale getiriyordu. Dönüştürülebilir olmalarının yanı sıra fosiller, Lee Berger ve ekibi tarafından bilimsel çalışma şeklimizi değiştirme amaçlı kullanıldı. Fosillerin düzenlenme sürecinde eş zamanlı tweetler atılarak dünyanın gerçek zamanlı olarak bilimle buluşması sağlandı. Doktora teslimini yakın zamanda yapmış birçok araştırmacıdan oluşan büyük bir uluslararası ekip, bu fosiller üzerinde çalışmak için bir araya toplandı. Ekibin çalışmasının sonuçları, erişime açık bilimsel dergilerde yayımlandı. Ayrıca fosillerin üç boyutlu yüzey taramaları da ücretsiz bir şekilde ulaşılabilir durumda. Paleoantropologların fosillerini birer gollum gibi gördükleri, onlara hükmetmek için ellerinde bir yüzük varmışçasına davrandıkları zamanlar sona eriyor. Bu sırada bu fosiller, keşfedilmeyi bekleyen çok daha fazlasının olduğunu gösteren sarsıcı bir ikaz görevi görüyor.”

335.000 ila 236.000 yıl önce yaşayan bu insansılar, yaklaşık 1.44 metre uzunluğunda ve 40-56 kilogram ağırlığındaydı. Ne yazık ki Homo naledi hakkında çok fazla şey bilinmiyor; türün diğer Homo cinsleriyle ilişkisi, beslenme düzeni veya Pleistosen Çağ doğal ortamında nasıl hareketler sergilediği bilinmezliğini koruyor.

4- Modern İnsanların Afrika’dan Ayrılışına Dair Güncellenen Göç Tarihleri

2018’de yapılan bir araştırma, İsrail’deki Misliya Mağarası’nda hala sağlam birkaç diş ile birlikte bir insana ait kısmi çene kemiği keşfedildiğini açıkladı. 175.000 ila 200.000 yıl öncesine tarihlenen bu bulgular, Afrika dışında Homo sapiense ait en eski kanıtlar olma özelliğine sahip. Daha önceki en eski modern insan fosilleri, Levant Bölgesi’ndeki Skhul ve Qafzeh alanlarında gün ışığına çıkarılmış ve 90.000 yıl ila 120.000 yıl öncesine tarihlenmişti. Tel Aviv Üniversitesi’nden arkeolog Israel Hershkovitz tarafından yürütülen son keşif, türümüzün Afrika’yı daha önce düşünülenden çok daha erken terk ettiğini gösterdi.

Bu yılın başlarında, Tübingen Eberhard Karls Üniversitesi’nden paleoantropolog Katerina Harvati, erken modern insanların Misliya fosillerinin desteklediği zaman diliminden muhtemelen çok daha önce Avrasya’da bulunduklarını gösteren yeni bir kanıt sundu. Bir insan kafatası parçası şeklinde olan bu kanıt, kırk yıldan da uzun bir süre önce Güney Yunanistan’daki Apidima Mağarası’nda bulunmuştu. Apidema 1 olarak adlandırılan parça, yaklaşık 210.000 yıl önceye tarihlendi (fosil, daha önce 170.000 yıl önceye tarihlenmişti). Eleştirmenler, diğer birçok konu ile birlikte, kafatası parçasının tarihlemeyi sağlıksız kılacak kadar bozulmuş olduğunu söyleyerek çalışmayı eleştirdiler.

Harvati, yaptıkları keşfin önemi sorulduğunda, Gizmodo’ya “Apidima keşfi, erken Homo sapiensi Orta Plesitosen Çağ’da Avrupa’ya yani daha önce sadece Neandertallerin hakimiyetinde olduğunu düşündüğümüz bir zamana ve yere yerleştiriyor,” diyor. “Fosil kayıtlarının da yardımıyla keşif, iki soyun (Neandertaller ve modern insanlar) Geç Plesitosen Çağ’dan çok daha önce birbiriyle karşılaşmış ve melezleşmiş olabileceğine dair kanıt sağlıyor. Dahası keşif, erken modern insanların yaklaşık 170.000 yıl önce bölgedeki Neandertallerin yerini aldığını ileri sürüyor ve Güneydoğu Avrupa ile Doğu Akdeniz’in insan evrimi için önemini vurguluyor.”

5- Neandertal ve Denisovalı Genomlarının Dizilenmesi

2010’da bilim insanları, Neandertal genomunu dizilemeyi başardı. Cambridge Üniversitesi’nden arkeogenetikçi Christiana Scheib’e göre bu başarı, modern insanların Neandertallerle çiftleşip çiftleşmediği hakkındaki hararetli bir şekilde tartışılan soruyu cevaplamakla kalmadı, aynı zamanda bilim insanlarının arkaik DNA üzerinde çalışmasını sağlayabilecek tamamen yeni bir çalışma alanını ortaya çıkardı.

“Ben 2000’lerin sonunda üniversite öğrencisiyken, bana insanlar ve Neandertallerin melezleşmesinin imkansız olduğu öğretilmişti,” diyor Scheib Gizmodo’ya. “Argümanı tam olarak hatırlayamıyorum ama eminim ki, iskelet yapısı ve melezlenme kısırlığı hakkında ince ve mükemmel ifade edilmiş noktalara dayanıyordu. Eksiksiz bir Neandertal genomunu elde etmenin teknik başarısı bize şunları gösterdi: Atalarımız Neandertallerle çocuk sahibi oldu ve bununla birlikte, dünya üzerindeki çoğu insan, genomlarında küçük bir yüzde olarak Neandertal DNA’sı barındırıyor.”

“Bu genetik özellikler, o zamandan beri insanlar üzerindeki hem negatif hem pozitif özelliklere bağlanıyor; bir yandan da insanlar Afrika’yı terk ettiğinde farklı bölgelerde yaşayan çeşitli Neandertal popülasyonları ve bu popülasyonların atalarımızla nasıl bir etkileşim içine girdiği hakkındaki soruları gündeme getiriyor,” diyor Scheib. “Bilim insanları bu ırsi genlerin faydalı olup olmadığı hakkında emin değil fakat gittikçe daha fazla arkaik genomun dizilenip incelenmesi ile karmaşık ve ilgi çekici geçmişimizi daha iyi anlayabileceğiz.”

Benzer bir buluştan hemen sonra Denisovalı genomu dizilendi. Denisovalılar, soyu 35.000 ila 40.000 yıl önce tükenen Neandertallerin kardeş türüydü (Denisovalıların keşfinin bu listeye alınmamasının nedeni, ilk Denisovalı fosilinin 2008’de keşfedilmiş olması. Dolayısıyla bu keşif teknik olarak son on yıl içinde yapılmış sayılmıyor). Bu insansılar, hem Neandertaller hem modern insanlarla melezleşti ve genleri, günümüzde Güneydoğu Asyalılar ve Melanezyalıların DNA’sında yaşamını sürdürüyor. Arkeologlar, Denisovalılara ait çok az fosil kanıtlarına sahip: bir serçe parmağın ucu, birka. diş ve alt çene. Dolayısıyla bu DNA’nın değerli olduğunu söylemek yetersiz kalır. Bu yıl başlarında bu genetik kanıt, bilim insanlarının ergenlik dönemindeki bir Denisovalı kadının yüzünün ve vücudunun rekonstrüksiyonunu yapabilmesini sağladı.

6- Neandertal-Denisovalı Melezinin Keşfi

Sibirya’daki Denisova Mağarası’nda bulunan bir kemik parçasına 2018’de yapılan genetik analiz, Neandertal bir anneye ve Denisovalı bir babaya sahip bir bireyin varlığını ortaya çıkardı. Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden genetikçiler Viviane Slon ve Svante Pääbo tarafından yürütülen araştırma; iki arkaik insan türünün melezleştiğini (ve bu süreçte hem değerli hem de potansiyel olarak zararlı genleri değiş tokuş ettiğini) göstermenin yanı sıra, Neandertallerin bölgeye en az 90.000 yıl önce göç ettiklerini açığa çıkardı.

7- 64.000 Yıl Yaşındaki Neandertal Mağara Sanatının Kesin Tarihlenmesi

2012’de İspanya’daki üç mağarada, sağlıksız tarihleme yöntemleri nedeniyle kökeni belirlenemeyen bir dizi resim bulundu. Sonuç olarak hayvan tasvirleri, noktalar, geometrik şekiller ve el şablonlarını içeren bu kırmızı ve siyah figürleri Neandertallerin mi yoksa modern insanların mı yaptığı konusu açıklığa kavuşamadı.

Southampton Üniversitesi, Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü ve diğer kurumlardan araştırmacılar, uranyum-toryum tarihleme yöntemini kullanarak sanat eserini en erken 64.000 yıl önceye tarihlemeyi başardılar. Çalışma gösterdi ki mağara sanatı Avrupa’ya modern insanlardan önce ulaşmıştı ve Neandertaller, tahmin edildiği üzere, sembolik düşünme kapasitesine sahipti.

8- 45.000 Yıl Önce Yaşamış Bir Adama Ait Genom Dizisi

2014’te bilim insanları, 45.000 yıl önce Batı Sibirya’da yaşamış bir adamın genomunu dizilemeyi başardı. Bu, anatomik anlamda modern bir insandan elde edilen en eski yüksek çözünürlüklü dizilerden biriydi. Büyüleyici bir şekilde, bu adam hemen hemen günümüzde yaşayan insanlardaki kadar Neandertal DNA’sına sahipti fakat Avrupalı ve Çinli araştırmacılar, bu adam doğmadan yaklaşık 7.000 ila 13.000 yıl önce atalarının Neandertallerle melezleştiğini saptadılar. Dolayısıyla erken modern insanların Sibirya’ya 45.000 yıl önce yerleştiğini söylemeye ek olarak araştırma, modern insanların Neandertallerle ne zaman çiftleştiğine dair daha iyi tahminler üretti: Genetik kanıtlara göre, yaklaşık 52.000-58.000 yıl önce.

9- Neandertallerin Soyunun Ne Zaman Tükendiği Hakkında Gelişmiş Tahminler

Modern insanlar ve Neandertaller, yaklaşık 800.000 yıl önce ortak bir atadan ayrıldılar. Türümüzün sonraki ataları Afrika’da evrilmeye devam ederken Neandertal kuzenlerimiz Avrupa boyunca ve Asya’nın büyük bir kısmına yayılmayı başardı fakat bilinmeyen nedenlerle soyları zamanla tükendi. 2014’te yapılan bir araştırma, son Neandertallerin ne zaman öldüğüne dair gelişmiş tarihler sağladı.

Oxford Üniversitesi ve diğer kurumlardan araştırmacılar, gelişmiş tarihleme yöntemlerini kullanarak Batı Avrupa’dan Rusya’ya yaklaşık 200 Neandertal kemiğinin de dahil olduğu numuneler ile aletleri tarihlediler ve Neandertallerin soyunun 39.000 ila 41.000 yıl önce tükendiğini keşfettiler. Çalışmaya göre veriler ayrıca Neandertallerin yok oluşunun “mozaik” bir yapıda gerçekleştiğini, bu insansıların “farklı bölgelerde farklı zamanlarda” ortadan kaybolduğunu gösterdi. Sonuçlar, Neandertal ve modern insanlar arasında gerçekleşen ve iki türün melezleştiği ve muhtemelen kültürel ve teknolojik takaslar yaptığı 2.600 ila 5.400 yıllık önemli bir zamansal örtüşmeyi ortaya çıkardı.

10- Bilinen En Eski Çizim

Witwatersrand Üniversitesi’nden arkeologlar, 2011’de, Güney Afrika’daki Blombos Mağarası’nda bulunan ve L13 olarak adlandırılan kayayı analiz ettikten sonra bilinen en eski çizimi açığa çıkardılar. Modern bir “hashtag” görünümündeki çizim, kırmızı aşı boyası rengindeki tebeşirle yapılmıştı. Bilim insanları çizimi, bir önceki kayıttan 30.000 yıl daha eskiye götürerek 73.000 yıl öncesine tarihledi (daha önce bahsi geçen ve 64.000 yıl önceye tarihlenen Neandertal mağara resimleri bu konuya dahil edilmiyor).

Şüphesiz ki son on yıl, müthiş keşiflerle geçti. Özellikle şaşırtıcı olan şey ise, bu keşiflerden çoğu var olan görüşleri altüst etmesi ve tamamen yeni olasılıklara fırsat tanıması. Önümüzdeki on yılın neler getireceğini düşünmek ise oldukça heyecan verici.(Arkeofili)