İstanbul'un şehir yaşamından uzaklaşıp kendi toprakları olan Van'ın Gevaş ilçesine dönen Elif ve Kübra Başkala adlı kuzenler, 3 dönümlük tarlalarında geleneksel yerel tohumlarla üretim yapmaya başladı. 18 yıl önce aileleriyle birlikte İstanbul'a yerleşen iki kadın, hiç bir zaman kentin gürültülü ve yoğun temposuna alışamadıklarını, kendi topraklarının özlemiyle yaşadıklarını dile getirdi. Toplumun "Yapamazsınız" sözlerine aldırış etmeden yola çıkan iki kadın, burada kendi topraklarında alternatif tarımı geliştiriyor. Arkadaşlarının yardımıyla bu yıl topraklarını süren kadınlar, tarlaya 2 çeşit beyaz fasulye, yeşil fasulye, mısır, ay çiçeği ve diğer sebzeleri ekti. Çıkan ürünlerle hem kendi ihtiyaçlarını karşılamak hem de satacaklarını belirten kadınlar, şimdiden sipariş aldıklarını kaydetti.
'TOPLUMSAL TEPKİLERİ BİR KENARA BIRAKTIK'
Lise öğrenimini tamamladıktan sonra Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde Antropoloji bölümünü tamamlayan kadınlardan Elif Başkala, sürekli toprakla iç içe olduğunu söyledi. İstanbul'da ekonomik, toplumsal ve özellikle kadının yaşam alanlarının daraldığını hissetmeye başladıklarını ifade eden Başkala, işsizliği de yaşayınca bir fikir ortaya koymak istediklerini söyledi. Yola çıkmak istediklerinde toplumdan "kız başınıza yapamazsınız, edemezsiniz" söyleriyle karşılaştıklarını vurgulayan Başkala, kadınlar olarak toplumsal tepkileri de bir kenara bırakarak ürün hasadına başladıklarını belirtti. Tarlalarında elleriyle emek verdiklerini bu vesileyle kendi alternatiflerini de oluşturduklarını sözlerine ekleyen Başkala, bununla birlikte daha önce toprakla iç içe olmadıkları için ilk zamanlarda kaygılarının da olduğunu dile getirdi.
DOĞAL TOHUMLARI EKTİLER
Tarlanın daha önce işlem görmediği için sürümünü zor yaptıklarını anlatan Başkala, şöyle devam etti: "Arkadaşlarımızla dayanışma içinde tarlada iki defa sürüm ve ufalama işlemi yapıldı. Hala ufalama işlemi tamamlanmış değil. Buna rağmen ürün ektik. Maddi durumla bu işlemi yapmış olsaydık hasadın iki katında zarara girmiş olacaktık. Ama dayanışma her zaman bizi karlı çıkardı. Tarlada ekim yaptıktan sonra tohumları tane tane ektik. Az maliyetli, modern tarım dedikleri ilaçlı olan ve bir kereliğine kullanılan zirai tohumları ekmedik. Ama bizim istediğimiz doğal olan tohumu seçmek oldu. Yani eski zamanlarda insanlar daha fazla verim almayı değil, güzel ve sağlıklı olanı şiar edindiler. Biz de bu vesileyle ailelerden ve her evden farklı faklı tohumlar aldık. Bu tohumların hepsi neneden anneye, anneden kızına kalmış. Herkesin hasadından sonra elde ettiği ve sakladığı tohumları ektik. Herhangi bir ilaç kullanmayı planlamıyoruz. Fazla ürün almak değil doğal olanı elde etmek istiyoruz. Bugün bize yapamazsınız diyenler başarımızı gördükten sonra bizden şimdiden ürün sipariş ediyorlar."
‘GÜNEŞ SAATİNİ ESAS ALIYORUZ'
İstanbul'da toprakla buluşmanın zorluğuna dikkat çeken Başkala, şunları dile getirdi: "İstanbul'un beton yığınları, gürültüsü içerisinde bunu yapsaydık dahi keyif alamazdık. Bugün fikrimizi İstanbul'da yaşayan arkadaşlarımıza söylediğimizde lüks bir hayat yaşadığımızı ifade ediyorlar. Çünkü kimse o yığınlar içerisinde hayatından memnun değil. Birçoğunun hayalini biz gerçekleştirdik. Toplumsal sıkıntılarımız, ön yargılarımız var ama biz bunlara aldırmadan o yoğunluğun içinden çıkıp buraya geldik. Burada fabrika ayarlı saati bırakıp güneşe bağlı bir zaman saat ayarıyla çalışıyoruz. Güneşin bizi tepede ısıttığı ve aydınlattığı sürece toprağın içindeyiz ve sabah 08.00 akşam 06.00 mesaimiz yok. Toprağa nasıl yaklaşırsak, güneşe bağlı zamanı değerlendirirsek toprağın dilini anlayabildiğimiz zaman mutlaka olumlu bir cevap alacağız. Beklentimizden daha iyi bir sonuca ulaştık. Bizim bu girişimimizden sonra bize yardımcı olan arkadaşlarımız da kendi tarlalarında üretime geçti. Bir nevi arkadaşlarımıza da örnek olduk. Arkadaşlarımızla birlikte mülkiyet anlamında benim senin tarlan diyalogunu bıraktık. Üç tane tarla var ve hep birlikte üretiyoruz."
'KADININ TOPRAĞA DOKUNDUĞUNDA GÜZELLEŞİR'
Doğduğundan bu yana İstanbul'da yaşadığını vurgulayan Kübra Başkala ise, her zaman kendi topraklarına olan özlemle yaşadığını ifade etti. Bu yüzden hep bir arayış ve kendi topraklarına gelmek için bir çaba içerisinde olduğunu sözlerine ekleyen Başkala, şunları söyledi: "Kadın olarak emeğimizi nasıl var edebiliriz diye düşünürken aklımıza kendi topraklarımız geldi. Buralara gelmek için büyük bir fırsattı. Daha önce yaptığımız bir şey değildi toprakla ilgilenmek. Topraktan anladığımız bir sahil kenarı veya bir parka oturmak. İçine girmek daha farklıydı ve bu bizi daha çok heyecanlandırdı. Gevaş'a geldiğimizde alışmak gibi bir sıkıntımız yoktu. Çünkü burası bizim ait olduğumuz yerlerdi. Şimdi verdiğimiz emeği görünce güç alıyoruz. Toprağa iyi baktığın sürece iyi sonuçlar alacağımız bakidir. Bilindiği üzere kadınlar zaten yıllardır toprakla iç içe. Burada en çok erkek arkadaşlarımıza örnek olduk. Çiftçiliğin ve üretimin bittiği bir süreç yaşıyoruz. Sistemin yarattığı koşullar hiç bir zaman kadın emeğinden yana olmadı zaten. Biz kendi topraklarımızda umut ettik, var ettik. Şimdi ektiklerimizin filizlenmesi, kendi emeğimin sonucunu almak beni çok mutlu ediyor. Bu inatçı tarlada şimdi ürünlerimiz çıkıyor. Tüm kadınlar bunları yapmalı. Hiç bir kadın topraktan elini çekmemelidir. Kadın dokunduğunda toprak güzelleşir. Emeklerini küçümsemeden, toplumun ne dediğine aldırış etmeden üretmelidir."
(Mezopotamya Ajansı / Ayşe Sürme)