Karantinanın anlamı, bulaşıcı bir hastalık taşıdığından şüphelenilen kişilerin alıkonulması ve ayrı tutulması anlamındaki orijinal tanımından evrilmişti. Şimdi ise, bulaşıcı hastalığı olan veya maruz kalmış ancak henüz hasta olmayan insanlar veya hayvanlar için bir izolasyon süresini temsil ediyor.
Geçmişte, kendi kendine veya gönüllü bir toplumdan ayrılma durumu olsa da, daha yakın zamanlarda karantina, sağlık yetkilileri tarafından uygulanan zorunlu bir eylemi temsil etmeye başladı.
Uygulama ilk olarak Eski Ahit’te kaydedilmişti, burada birkaç ayet cüzzamlılar için izolasyon emrediyordu. Tevrat’ta İsrailoğullarına cüzzamlılardan uzak durmaları emredilmişti. İncil’de de bu hastalık ayrıntılı bir şekilde tarif ediliyordu.
Cüzzamın yaralara ve vücutta şekil bozukluğuna yol açması, yüzyıllar boyunca bu hastalığın kolay bulaştığı inancının yayılmasına neden oldu. Bu hastalığa yol açan bakteri (Mycobacterium leprae) 1873’te bulununcaya kadar cüzzam, korkulan ve oldukça yanlış anlaşılan bir hastalık oldu. Hastalığın tedavi edilemez doğası, medeniyetleri yanlış bir şekilde kolayca yayıldığına inandırdı.
Tıbbın babası olarak anılan Antik Yunan hekim Hipokrat ile Antik Roma’nın en önemli hekimlerinden Bergamalı Galen, veba hastalığına karşı “derhal uzaklaşma ve mümkün olduğunca geç dönme” tavsiyesinde bulunuyordu.
1300’lü yılların ortalarında kara veba Asya’ya, Avrupa’ya ve Afrika’nın bazı kesimlerine yayılırken tıbbın verebileceği en iyi öğüt buydu. Ancak o dönemlerde “karantina” kelimesine henüz rastlanmıyordu.
Modern karantina kavramını doğuran şey ise, 14. yüzyıl vebasıydı.
14. yüzyıl ortalarından itibaren veba birkaç dalga halinde Avrupa’yı vurdu. İlk kez 1347’de Avrupa’da görülen veba, dört yıl içinde Avrupa’da 40 milyon ila 50 milyon insanı ve dünya çapında 75 milyon ila 200 milyon insanı öldürmüştü.
Salgının ağır sonuçları, bulaşıcı hastalıklara karşı ciddi tedbirler alınmasına neden oldu. Örneğin 1374’te Milano lordu Barnabas Visconti, vebalı herkesin şehirden çıkarılıp kırsal bölgeye götürülmesini, orada iyileşmelerinin veya ölmelerinin beklenmesini emretmişti.
Akdeniz’in yoğun limanlarından biri olan Ragusa’da (Hırvatistan’ın Dubrovnik kenti) şehrin başhekimi Jacobo de Padua, tedavi için dışarıdan gelen yabancı hastalar için şehrin surları dışında bir alan oluşturulmasını tavsiye etmişti.
Ancak bu tedbirler pek etkili olmamış, kent konseyi salgını önlemek için daha ciddi yollara başvurmak zorunda kalmıştı. 1377’de, İtalyanca 30 (trenta) sayısından türetilen “Terentino” uygulaması için bir yasa çıkartıldı. Bu yasaya göre, veba oranları yüksek bölgelerden seyahat eden gemilerin yanaşmadan önce 30 gün boyunca denizde kalmaları gerekiyordu. Bekleme süresinin sonunda sağlıklı olan herkesin enfeksiyonu yayması olası olmadığı varsayıldı ve karaya çıkmasına izin verildi.
Karantina adası
Venedik Cumhuriyeti 1423’te bu uygulamayı bir adım daha öteye taşıdı.
Venedik, 12. ve 13. yüzyıllarda Venedik, Doğu ile ticaretin merkezi konumundaydı. Birçok mal gemilerle Venedik’teki limana geliyordu. Ama bu lüks malları getiren gemiler, fareleri ve veba gibi o bölgelerin egzotik hastalıklarını da taşıyordu.
1361’den 1528’e kadar Venedik’te 22 salgın kaydedildi. Veba bulaşan hastaların vücudunda şişme ve kanama oluyor, daha ölmeden bedenleri çürümeye başlıyordu. Bir salgında kentin nüfusunun yarısı yok oluyordu.
Venedikliler buna çözüm olarak, Lazaretto Vecchio adını verdikleri küçük bir adada tarihteki ilk yalıtılmış hastaneyi kurdular. Hıyarcıklı veba veya sadece veba olarak bilinen hastalığın belirtilerini gösterdiği düşünülen insanlar derhal şehirden çıkarılıp adaya götürülüyordu.
Ada bugün de tenha ve kasvetli halini koruyor. Adada kazı yapan Martino Rizzi, oraya götürülen çok az insanın hayatta kaldığını, adada yürürken iskeletler üzerinde yüründüğünü söylüyor.
Rizzi’ye göre Kara Veba Adası olarak da anılan bu adada On binlerce insan ölmüştü. Fakat bu uygulama sayesinde yüz binlerce insanın da hayatı kurtulmuştu.
40 gün – karantina
30 gün, en nihayetinde 40 güne kadar genişletildi ve İtalyanca 40 kelimesinden (quaranta) türetilen karantina terimini doğurdu. Bu sürenin neden uzatıldığına dair bir bilgi bulunmuyor.
Zamanla, karantina doğasında ve düzenlemesinde değişiklikler ortaya çıktı. Liman yetkilileri, yolcuların girmelerine izin vermeden önce, ciddi salgınlara sahip olan bölgelerde bulunmadıklarını belgelemelerini istedi.
1468’den itibaren Venedikli yetkililer, kente gelen tüm gemilerin 6,5 km uzaktaki başka bir adada bir lagünde 40 gün bekletilmesi emri verdi. Tüm yolcu ve tayfanın gemiden inmesi, yüklerin boşaltılarak adanın ortasındaki depoya taşınması, sirke, kaynar su ve şifalı bitkilerin tütsüsü ile dezenfekte edilmesi gerekiyordu.
Lazaretto Nuovo adıyla bilinen adadaki bu binalar, sadece Venediklileri değil kenti de korumak amacıyla Venedik Devleti tarafından yaptırılmıştı. Zira ticaretin sonu, kentin de ölümü olacaktı. Böylece Venedik Cumhuriyeti, dünyadaki ilk karantina sistemini kurumsallaştırmış oldu.
19. yüzyılda karantina, politik ve ekonomik nedenlerle kötüye kullanıldı ve karantina uygulamalarını standartlaştırmak için uluslararası konferans düzenleme gerekliliği duyuldu.
Arkeofili