Sessiz bir yaz gecesi dikkatli bir şekilde etrafınızı dinleyin, onları duymanız oldukça muhtemel. Her ne kadar bir yarasayı telaşlı bir şekilde çırpınırken görmesiniz de, geceleri akşam yemeği için etrafta dolaşırken yüksek perdeli seslerini fark edebilirsiniz. Yarasalar, 2.5 cm boyundaki yabanarısı yarasasından yaklaşık 1.5 kg’yi bulabilen devasa altın taçlı uçan tilkiye kadar uzanan binlerce yarasa türünden sadece birisi.

Küçük ya da büyük, yarasalar şöhretlerinden dolayı bazı sorunlar yaşıyor. Vampirlerle ilişkilendirilmelerinin yanısıra, sıklıkla ‘uçan sıçanlar’ olarak biliniyorlar ve zoonotik hastalıkları (net bir kanıt bulunmamasına rağmen COVID-19 da dahil) insanlara bulaştırdıkları için suçlanıyorlar. Bu korku, yarasaların uçabilecek şekilde evrimleşen tek memeli olduğuna dair muhteşem gerçeğin gölgede kalmasına sebep oluyor. Bu canlılar on milyonlarca yıldır etrafta dolanıyorlar. Peki, bu uçan tuhaf canlılar nereden geliyor?

Yarasalar fosil kayıtlarda 50 milyon önce, Eosen olarak bilinen dönemde beliriyorlar. Paleontologlar; Wyoming, Paris, Avustralya ve Hindistan Vastan Mağarası gibi muhtelif yerlerde, çene parçaları ve dişlerden tüm iskeletlere kadar çeşitlilikte yarasa kalıntıları elde etmiş durumdalar.

En eski yarasalar ve onların modern akrabaları arasında göze çarpan bazı farklılıklar bulunuyor. Bilim insanları daha iyi korunmuş örneklerin kulak anatomilerine dayanarak, ilk yarasaların ses ile yön bulma yetilerinin olmadığı öğrendiler. İlkel yarasalar, avlarını görme, koklama ve dokunma duyuları ile buluyorlardı. Modern yarasaların sadece başparmağımıza denk pençesi varken, daha erken dönemdeki yarasaların atalarından kalan fazladan bir parmaklı pençesi bulunuyordu. 52 milyon yıl önceye tarihlenen ve 2008’de Onychonycteris finneryi olarak isimlendirilen fosil bir yarasada, beş parmağının her birinde de pençe bulunuyordu. Yeni teknolojiler erken dönem yarasaların hikayesine de birkaç yeni detay ekliyor. Almanya’da bulunan, 48 milyon yıl yaşındaki yarasaların fosil kayıtlarının renklendirildiği yeni bir çalışma, bu yarasaların genelde kahverengi olduğunu gösteriyor.

Fossil Butte National Monument’te bulunan bir Onychonycteris fosili. C: Wiki Commons

Atılmış büyük adımlara rağmen bilim insanları bazı büyük sorularla karşı karşıya kalmış durumda. Mesela, 50 milyon yıl öncesine tarihlenen yarasa fosilleri yarasa olarak tanımlanabiliyor, ancak bunlar nereden gelmişti? İlk yarasaların ne zaman, nerede, niçin ve nasıl havada yaşayabiliyor hale geldiği derin zamanda gizemini koruyor.

Paleontologlar bu tarz çıkmazlara oldukça alışkın. Anatomistler ve zoologların balinaların kökeni konusunda kafası uzun süredir karışıktı. Yirminci yüzyılın sonlarında bulunan iyi korunmuş bir fosil, nasıl toynaklı bir kara memelisinin denizin en büyük yüzen canlısı olduğu hakkında detaylı bilgiler sağladı. Uzmanların kafasını karıştıran bilinmeyen sürüngen atasından, ‘korkunç kertenkeleler’ hakkındaki yeni fikirlere kadar kuşlar için de aynı problem mevcuttu: Ta ki şaşırtıcı fosil bulguların kuşların ‘yaşayan dinozorlar’ olduğunu ispatlayana kadar.

A 101 iş başvurusu nasıl yapılır? A 101 iş başvurusu nasıl yapılır?

Günümüze kadar, kaplumbağalar da yarasalar gibi tuhaf bir duruma sahipti; kabuklu sürüngenlere dair fosiller hiçbir yerde gözlenemiyordu. Geçen yirmi yıl içinde uzmanlar, yeni geçiş kaplumbağa türleri tanımladı ve kaplumbağaların kabuklarına nasıl sahip olduğuna dair görüşlerini yenilediler.

Yukarıda bahsedilen kafa karıştırıcı paleontolojik örneklerin her biri, hayvanların yaşamında meydana gelen büyük değişimleri içeriyor. Balinalar karadan okyanusa yöneldi, kuşlar kara dinozorları olarak başlayıp sonrasında havaya yöneldi ve kara sürüngenleri yer altında açtığı oyuklarda yaşamaya başladı. Yarasalar da kuşkusuz kara memelisi atalarından başlayarak benzer yolu takip etti. Bu hikayelerden yola çıkarak, ilk yarasaların gözden kaçan örneklerinin nerede olduğu sorusunun cevabı bulunabilir gözüküyor.

Gözlüklü uçan tilki (Pteropus conspicillatus) C: CSIRO

Birmingham Universitesi’den paleontolog Emily Brown: “Kısaca yanıtlamak gerekirse, niçin ilk yarasaların yaşadığı on milyon yıllık sürecin kayıtlarının olmadığını bilmiyoruz.” diyor. Brown ve arkadaşlarının geçen sene yayımladığı çalışmasında, yarasa fosil kaydına dair bir incelemeye göre buna birçok faktör sebep olmuş olabilir.

Erken yarasaların yaşamak için seçtiği yerler, kendilerini korumalarını engelliyordu. “Erken yarasaların ağırlıklı olarak kendilerini koruma olanaklarının yeterli olmadığı ormanlık alanlarda yaşamış olabileceği daha önce önerilmişti.” diyor Brown. O da çalışmalarında yoğun ormanlık bölgelerde yaşayan modern yarasalara ait fosil kayıtların aynı sebep dolayısıyla büyük oranda eksik olduğunu gösterdi.

Günümüz bilim insanlarının hakkında en çok bilgi sahibi olduğu  yarasa fosilleri, genelde çok iyi şekilde korunmuş ufak memeli fosillerinin yer aldığı yerlerde bulunuyordu. Onychonycteris’in komşularından ve bilinen en erken yarasalardan olan Icaronycteris index’in bazı kemikleri ise insan saçı kadar ince. Bu yarasalar hakkında bilgi edinmemizi sağlayan yegane şey ise fosillerinin mükemmel bir şekilde korunmasını sağlayacak göllerin çevresinde yaşaması. Gölün dibindeki ince tortu ve oksijen içermeyen suyun varlığı, artıklarla beslenen canlıların olduğu ve diğer ayrıştırıcıların ulaşamadığı bu ortamda fosillerin hızlıca gömülmesini sağladı.

Icaronycteris fosili. C: Wiki Commons

Brown, dişlerin birçok yarasa fosilinde olduğunu ifade ediyor. Bilim insanları, yarasaların bütün ya da kısmi iskeletleri bu özel alanlarda korunmadıkları sürece, yarasa fosillerini net bir şekilde tanımlayamıyor.  Paleontologlar ise bu sırrı çözmek için Lagerstatten adı verilen depozitleri bulmak zorunda. Yarasaların ilk olarak ne zaman ortaya çıktığını anlamanın tek yolu ise nasıl uçacak şekilde evrimleştiğini ve daha fazlasını anlamaktan geçiyor. Bu da ancak, 50 – 66  milyon yıl önceki zaman aralığında oluşmuş kayalarda, ilkel yarasa fosillerinin çok iyi korunduğu daha fazla alan bulmaktan geçiyor.

Erken öncül yarasaların nasıl göründüğüne dair düşüncelerimizi netleştirmek oldukça önem arz ediyor. Güncel kayıtlar maalesef fazla ipucu sunmuyor. Örneğin bütün iskelet halinde bulunan fosillerin bir kısmını oluşturan en eski yarasalardan Onychonycteris’i göz önüne alalım. Bu memelinin daha ilkel ekstremite parçaları ve parmaklarında pençeleri bulunurken, paleontolog Kevin Seymour: “Ancak hala yarasa.” diyor. Seymour’un dediğine göre bu canlıyı anlamaya iyice yaklaşan paleontologların, havada hareket etmek için kanat çırpmayı ve süzülmeyi birlikte kullanan günümüz yaşayan fare kuyruklu yarasalara göz atması gerekiyor.

Onlardan önce ne olduğu ise tartışmaya açık. Yarasalar memeli canlılar ve ilk yarasalar kesinlikle tüylü olmalı. Onychonyctreis gibi örneklere bakarak, bildiğimiz şekilde uçmadan önce havada süzülme sürecinden geçtiğini öne sürmek mantıklı gözüküyor. İlk yarasalar büyük ihtimalle böceklerle besleniyordu. Ancak bu bilgiler, bilim insanlarının bilgi boşluğunu doldurmak için nispeten eksiksiz bir fosil olmadan güvenle söyleyebileceği tek şey. Seymour, bunun için kesinlikle eklemli örneklere ihtiyaç duyulacağını söylüyor.

Uzmanlar ilişkili fosilleri ararken, diğer memeliler, bilim insanlarına kabataslak da olsa yol gösterebilir. Yarasalar kanat çırparak uçacak şekilde evrimleşen tek memeliler olabilir ancak uçan sincaplardan colugo olarak adlandırlan lemur benzeri canlılara kadar bazı memeliler genişlemiş deri uzantıları sayesinde havada süzülebiliyor. İlk yarasalar da büyük ihtimalle bir ağaçtan diğer ağaca geçişine izin veren ek deri parçası sayesinde  benzer bir yolla evrimleşmiş gözüküyor.

Elimizdeki fosillerden elde edilen yeni bilgiler, ilk yarasaların ağaçlar arasında mekik dokuduğu düşüncesini güçlendiriyor. Paleontolog Kevin Padian ve Kenneth Dial, 2013 yılında gerçekleştirilen Society of Vertebrate Paleontology’nin yıllık toplantısında, ilk yarasaların bazılarında  gövdenin altında olmaktan  ziyade yanlara doğru esneyen arka eklemleri olduğunu bildirdi. Bu yapı, yerde yürümek yerine sarp kayalıklara ve ağaçlara tırmanmak için daha uyumlu. Ağaçta yaşayan hayvanların daha fazla araştırılması, fosiller arasındaki bağlantının birleştirilmesine yardımcı olabilir.

Paleontologlar en azından hangi zaman dilimini araştıracaklarını biliyor. Bilinen en eski yarasa fosilleri, tek bir tür iskelet yerine birçok türden oluşan yarasa topluluklarından oluşuyor. Bu da hemen hemen 50 milyon yıl önce yarasaların zaten çeşitlendiğini ve atalarının daha önce var olduğunu gösteriyor. Yarasaların ataları büyük ihtimalle 66 milyon önce kuş olmayan dinozorlar ortadan kaybolduktan sonra ortaya çıkmış gözüküyor. İlk yarasalar, farklı bir grup memelinin henüz kanatlanmaya başladığı zaman diliminde bulunan kayalardan elde edilecek.(Arkeofili)