Demokratik Toplum Kongresi (DTK), kadına yönelik artan katliamlara ve bölge kentlerinde uygulanan özel savaş politikalarına ilişkin yazılı açıklama yaptı. Uygarlık tarihi boyunca yaşanan tüm sömürü biçimlerinin, eşitsizliklerin, militarizmin ve faşizmin, kadının köleleştirilmesi fikriyatı üzerinden geliştiğinin belirtildiğinin belirtildiği açıklamada, kapitalist modernite ve onun örgütlenme ayağı olan ulus-devlet yapısının da kadın bedeni ve emeğinin sömürüsü üzerinden kendisini geliştirdiği ifade edildi. 

Lüleburgaz'da doktora tecavüz eden başhekim tutuklandı Lüleburgaz'da doktora tecavüz eden başhekim tutuklandı

Kadın köleliği üzerine kurulan ve beş bin yıldır kadın ve toplum kırımıyla varlığını sürdüren ataerkil kapitalist sistemin, 21’inci yüzyılda çok daha fazla teşhir olduğunun vurgulandığı açıklamada, “Ulus devletlerin kadın düşmanı politikaları sonucu taciz, tecavüz artmış; kadın cinayetleri kadın kırımı boyutuna ulaşmış, toplumda yozlaşmayı ve çürümüşlüğü arttırmak için her türlü yol ve yöntemi denemiş ve bunu kadın üzerinden gerçekleştirmek istemiştir. Çünkü ulus devletler, kadının özgürleşmesiyle bütün toplumun özgürleşeceğini bilmekte ve bundan dolayı kadına yönelik katliam dahil her türlü baskı ve zor aygıtlarını kullanmaktadır” denildi. 

TEK ADAM REJİMİ 

Kadınların erkek egemen sistemle bin yıllardır mücadele ettiğinin vurgulandığı açıklamada, “Ulus devletlerin her türlü baskı ve katliamına rağmen mücadele etmekten vazgeçilmemiştir. Özelde Kürdistan da genelde tüm ülkede, her türlü hukuksuz uygulamaları hayata geçiren AKP-MHP rejimi, kadınlara yönelik şiddet ve baskı üzerinden tüm toplumda bir korku iklimi oluşturarak toplumun tamamını mücadelesizleştirmeye ve biat ettirmeye çalışmaktadır. AKP-MHP rejimi yönetememe krizi sonucunda çıkan ve her geçen gün derinleşen ekonomik krizin faturasını da tüm halklardan çıkarmakta ve bu haksızlıklara karşı çıkan kesimleri işten atmalar, gözaltılar, tutuklamalarla susturmaya çalışmaktadır. Mücadeleyi hazmedemeyen tek adam rejimi delirmiş gibi her yere saldırmakta, kadın mücadelesini yürütenleri hedef alıp esir etmekte, katletmekte ya da özel savaş politikalarıyla bağımlılığa ve fuhşa sürüklemektedir” diye belirtildi.

HEDEFLERİ KÜRT KADIN HAREKETİ 

İktidarın özel olarak Kürt kadın hareketini hedef alan saldırılar gerçekleştirdiğinin belirtildiği açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Ülkede yaşanılan taciz, tecavüz ve katliamların üzerini ‘psikolojik hastalık, pedofili, tahrik olma’ gibi safsata nedenlerle örtülmekte ve normalleştirilmektedir.  Son süreçte Kürdistan'a gönderdiği üniformalı tecavüzcülerin eliyle Colemerg’te kadınları şantajla, tehditle fuhşa sürüklemiştir. Siirt’te İpek Er’e tecavüz ettikten sonra, intihara sürükleyerek, yaşamını yitirmesine neden olan uzman çavuş Musa Orhan’a nitelikli cinsel saldırı suçundan 12 yıl ceza verilip geleceği üzerinden olumsuz etki yaratabileceği ve tüm duruşmalara düzenli katılması gerekçesiyle 2 yıl iyi hal indirimi yapılmıştır. Aldığı cezaya rağmen suçlunun tutuklanmamasına karar veren devlet, gönderdiği üniformalı tecavüzcüsüne geçmişte de olduğu gibi yine sahip çıkmış ve bu suçları kendi eliyle yaptığını bizzat kabul etmiştir." 

DAİŞ POLİTİKALARI

Bölgenin birçok ilinde özel politikası kapsamında gençlerin ajanlaştırıldığının hatırlatıldığı açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi: "Hedef aldığı özelde Kürt kadını ve gençlerdir. Ama asıl amacı bir halkın hem beyin gücünü hem de geleceğini hiçsizleştirerek yok etmeye ve ahlaki politik toplumu yozlaştırarak çökertmeye çalışmaktır. Özellikle Kürdistan'da yürütülen bu özel savaş politikaları Kürt kadın mücadelesini hedef almaktadır. Kürt kadınının tarihten bu yana gelen ve son kırk yılda da büyüyerek devam eden mücadele gerçekliği tüm dünyada rol model haline geldiği için başta Rojava’da elde edilen kadın kazanımlarının getirdiği sonuçlarını hazmedemeyen zihniyet, tıpkı DAİŞ gibi kadın bedeni üzerinden kirli politikalar üretmektedir.

TECRİT VURGUSU 

Bu temelde gerçekleşen saldırılar karşısında mücadele süreklileşmeli ve bu mücadele, yaşamın tüm alanlarında kadın öncülüğünde toplumsallaştırılarak büyütülmelidir. Bunun da Sayın Öcalan'ın 2008 de bir çözüm olarak sunduğu jineolojinin bir yaşam biçimi olarak geliştirilmesiyle mümkün olabileceğini kadınlar mücadeleleriyle gösterdiler. Kaybedilen ve toplumdan çalınan bütün değerleri Jineoloji aracılığıyla tekrar topluma kazandırmanın arayışına giren kadınlar, bugün bütün alanlarda öncü misyonunu üstlenmiş bulunmaktadır. Mücadeleyi toplumsallaştırmak gerektiği bilinciyle; İmralı üzerinde başlayan ve tüm topluma yayılan tecridi kırarak ve demokratik, ekolojik kadın özgürlükçü paradigmayı esas alarak kadın mücadelemizi büyütmeye devam edeceğiz."