Türkiye’nin karanlık dönemlerinden biri olan 90’lı yıllarda hakikati kamuoyuna duyuran Özgür Basın emekçileri,  saldırıların hedefi oldu. 22 Nisan 1990’da ilk adımı atılan Özgür Basın geleneğinin sürdürücüsü olan Özgür Ülke Gazetesi, 1994 yılının 2 Aralık’ı 3 Aralık’a bağlayan gece İstanbul Cağaloğlu’nda bulunan merkez bürosu, Kadırga ve Ankara’da bulunan büroları eş zamanlı olarak bombalandı. Bu bombalı saldırıda gazetenin ulaştırma görevlisi Ersin Yıldız yaşamını yitirdi, 23 gazete çalışanı yaralandı. Bu saldırıya rağmen Özgür Basın geleneğini sürdüren Özgür Ülke Gazetesi, ertesi gün “Bu ateş sizi de yakar!” manşetiyle çıktı. 

ÇİLLER’İN ÖLÜM LİSTELERİ

Saldırıdan 3 gün önce gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında karar altına alınan bombardımanla hedef alınan Özgür Ülke Gazetesi, “Bertaraf edilsin” denilerek susturulmak istendi. Çantasında “ölüm listeleri” ve “bertaraf edilecekler” listesiyle dolaşan dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in imzasının bulunduğu “Gizli” ibareli belge, bombalanan Özgür Ülke Gazetesi tarafından saldırıdan 15 gün sonra yayınlandı.

DEVLETİN BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜ

Doğrudan Özgür Ülke Gazetesi’nin isminin yer aldığı belgede, şu ifadelere yer verilmişti: "Bölücü ve yıkıcı faaliyetlere destek verecek şekilde yayın yapan yayın organlarının faaliyetleri son günlerde devletin bekası ve manevi değerlerine açıkça saldırı şeklini almıştır. Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne yönelik bu önemli tehdidin bertaraf edilmesi maksadıyla Adalet Bakanlığınca bu kadar suç duyurusu olmasına rağmen hukuken etkili bir şey yapılamamasının nedenlerinin belirlenerek, giderici önlemlerin alınmasına…" 

GAZETECİLER KENDİLERİNİ BOMBALADI!

Saldırıya dair yaptığı açıklamada “bertaraf edin” emrini, doğal emir olarak karşıladığını söyleyen dönemin Hükümet Sözcüsü Yıldırım Aktuna ise, gazetenin bombalanmasını dair “Türkiye'yi zor durumda bırakmak için kendi kendilerini bombaladıklarını düşünüyoruz" açıklaması yaptı. 

Dönemin tanığı ve mağduru olan Özgür Ülke Gazetesi’nin Dünya Haber Şefi gazeteci ve yazar Hüseyin Aykol ve Özgür Basın geleneğinin ardılı olan Yeni Yaşam Gazetesi editörlerinden Hicran Urun, Özgür Ülke’nin bombalanması ve Özgür Basın’ın saldırılara karşı mücadelesini değerlendirdi.

BOMBARDIMAN GÜNÜNÜ ANLATTI

3 Aralık 1994 sabahı gittiği bombalanan gazete binasıyla karşılaştığını dile getiren Aykol, o günü şöyle anlattı: “Ersin’i orada kaybettik. Üçüncü kattaki arkadaşlarımızdan yaralananlar oldu. Kendi imkanlarıyla binadan çıkabilenler oldu, ancak yarası ağır olanları polis hastaneye götürse de hafif yaralı olanları büyük bir utanmazlıkla gözaltına aldılar. Ben tüm bu gelişmelerden habersiz bir şekilde, sabahleyin saat 07.00 civarlarında her zamanki gibi binaya geldiğimde, binadan halen dumanlar tütüyordu. Gazeteden kimse yoktu. Dahası binanın halini görünce, büyük bir üzüntüyle, yöneticisi olduğum HEDEF dergisine gidip, derginin manşetini değiştirdim. Özgür Ülke’nin bombalanmasını dergi kapağına aldım ve dergiyi basılmak üzere hazırladım. Dergimizin telefonu çaldı. Arayan Gültan Kışanak’tı. Onun söylediği adrese gittim ve dört sayfalık bir gazete yapıp, matbaaya gönderdik.”

‘BU ATEŞ SİZİ DE YAKAR!’ MANŞETİ 

Özgür Ülke’nin bombalanmasının ardından müthiş bir dayanışma ağının ortaya çıktığını ifade eden Aykol , “Kimi yurtsever ve sosyalist dergiler, ‘Siz kendi binanızda çalışmaya başlayıncaya kadar, biz kendi yayınımızı durduruyoruz. Bu bürolar sizin hizmetinizde’ dediler. Nitekim günlerce onların bürolarında çalıştık. Dahası kimi aydınlar, evlerindeki bilgisayarlarını getirdiler bu bürolara. Kimi gazeteciler, çalıştıkları günlük gazetelerden haber getirdiler. O zamanlarda ajansların haberleri telekslerle gazetelere servis edilirdi. Söz konusu teleks sayfalarını getirirler. Mesela ben dünya haberlerini oradan seçip yazardım. Birçok aydın, gazetemizde yayınlanmak üzere dayanışma yazısı getirdi. Kamuoyuna duyarlılık sağlamak üzere kimi aydınlar, Taksim’de sembolik gazete satışı yaptılar. Yani ilk gün ‘Bu ateş sizi de yakar!’ manşetini anlayan ve sırasının kendisine gelmesini istemeyen bir kesim ortaya çıktı. Özgür Ülke’yi bombalandıktan sonra, hiç aksatmadan çıkarmayı başaran bu dayanışmacı yaklaşım, bence son dönemlerin en büyük sivil inisiyatif eylemlerinden biridir” dedi.

DEVLET AKLININ SAVAŞ POLİTİKALARI 

Saldırının arkasında devletin savaş politikalarının olduğunun altını çizen Aykol, aynı zamanda yapılan saldırının bütün sol ve sosyalist çevrelere gözdağı olduğunu söyledi. Aykol, “Öncelikle ‘Kürt sorunu çözülmeden ülkeye bırakın sosyalizmi, demokrasi bile gelmez’ diyen insanlardık. Halka gerçek haberi vermenin kutsal olduğuna inanıyorduk. O günlerde, bu uyarı basına ya da medyaya karşıydı ama bugünlere geldiğimizde, uyarı tüm kurumlar için söz konusu. Muhalefet partilerine, yargı kurumlarına, parlamentoya yapılmış bir uyarı haline geldi. Çünkü devlet aklının ısrarla sürdürdüğü savaş politikası, hem toplumu hem de devletin kendisini, yani tüm kurumlarını çürüttü ve çürütmeye de devam ediyor” diye belirtti.

ÖZGÜR BASIN GELENEĞİNİN DURUŞU 

Gazetecilik faaliyeti dışında kendi yaşamının söz konusu olduğu dönemde Özgür Basın’da çalışma ısrarının halka gerçek haber vermek olduğunu vurgulayan Aykol, Özgür Basın geleneğinin ilk gazetesi olan Halk Gerçeği gazetesinde çalışmaya başladığında, bu işin kolay olmadığını anladığını dile getirdi. Aykol, “Matbaa bulamadık. Sansürle karşılaştık. Hakkımızda davalar açıldı. İlk Yazı İşleri Müdürümüz hapse atıldı. Gazetelerimiz kapatılarak bizi sahadan ‘sakince’ çıkarmak istediler. Arkadaşlarımızı öldürmeye başladıklarında ise, aramızdan alınan her bir arkadaşımızın yerini doldurmak ve Özgür Basın geleneğinin bayrağını yere düşürmeme gibi duruşumuz ve görevimiz oldu” diye konuştu.

MANŞET: BU ATEŞ SINIRLARI DA AŞTI 

Yargıtay, Ferhat Tunç’un hapis cezasını onadı Yargıtay, Ferhat Tunç’un hapis cezasını onadı

Kurdistan’da yaşanan gelişmeleri kamuoyuna duyuran Özgür Basın emekçilerinin büyük bir baskı altında olduğunu belirten Aykol, tanığı ve mağduru olduğu o dönemi şöyle anlattı: “Gazeteci ve dağıtımcı arkadaşlarımız gözaltına alınıyor, tutuklanıyor ve hatta öldürülüyordu. Elbette böylesi devlet terörüne maruz kalanlar sadece bizler değildik. Kürt illerinde yaşayan parti üye ve yöneticileri, insan hakları üye ve yöneticileri ve hatta koruculuğu kabul etmeyen köylüler bile baskı altındaydı. Köy yakmalar ve boşaltmalar başlamıştı. Özgür Basın geleneğinin kurucularından biriyim. Birlikte yola koyulduğumuz arkadaşlarımdan şehit edilenler, sürgüne gitmek zorunda kalanlar, hapsedilenler oldu. Dahası milletvekili ve belediye başkanı seçilerek siyasete atılanlar oldu. Hatta yolunu şu ya da bu nedenle bizden ayıranlar da. O günden bu yana 33 yıl geçti. Ben buradan hiç ayrılmadım. Bana ihtiyaç olduğu sürece de ayrılmayı düşünmüyorum. ‘Bu ateş, sizi de yakar!’ manşeti o gün en azından bir kesim tarafından çok iyi anlaşılmış ve dayanışma anlamında gereken yapılmıştı. Bugünkü manşet, şöyle olabilir: Bu ateş sınırları da aştı! Devlet aklının gazete bombalayan ve köy yakan ateşi, sınır ötesine taştı. Başûr’a gitti, Rojava'ya gitti. Yangın büyüdükçe, devlet kurumlarındaki çürüme artıyor. Ama asıl önemlisi toplumun kendisi çürütülüyor.”

ÖZGÜR BASIN DÜNYA ÇAPINDA GÜÇ OLDU

Baskı ve saldırılarla susturulamayan Özgür Basın’ın dünya çapında bir güç haline geldiğini vurgulayan Aykol, “Basınımıza, medyamıza karşı devlet aklının sürdürdüğü saldırıları, bizleri yıldıramadığı gibi, bizler basınımızı medya haline getirdik. Eskiden sadece gazetelerimiz vardı, şimdi televizyonlarımız, ajanslarımız ve internet sitelerimiz var. Bizi bırakın yok etmeyi, küçültemedikleri gibi, biz her geçen gün büyüyoruz; dünya çapındaki haber gücümüz ve kapsamımız artıyor” ifadelerini kullandı.

ÖZGÜR BASIN BİR OKUL OLDU 

Özgür Ülke’nin ardılı olan Yeni Yaşam Gazetesi editörlerinden Hicran Urun, Özgür Basın’ı halkın eşitlik ve adalet mücadelesinin yanı sıra kadın mücadelesini anlatabileceği bir okul olarak gördüğünü dile getirdi. Urun, 12 yıldır emeğini kattığı Özgür Basın’ın özgürlük ve eşitlik talebini dile getirdiği bir alan olmasının ötesinde, iktidarın makul gördüğü kadın profilini teşhir etme amacı taşıdığını dile getirerek, “Böyle bir dönem içinde Özgür Basın geleneği ile tanıştım. Özgür Basını diğer basından ayıran özel ve anlamlı bir yanı ise, Türkiye'de ilk kadın Genel Yayın Yönetmeni olan Gurbetelli Ersöz’ün bu gelenekten çıkmasından dolayı, kadın yayıncılığı açısından bir milattır. Onun için Özgür Basın çok özel bir yerde duruyor” dedi.

‘GELENEĞİ DEVAM ETTİRİYORUZ’

Özgür Ülke Gazetesinin bombalanmasının üzerinden 29 yıl geçmesine rağmen yol ve yöntemler değiştirilerek bu baskıların sürdüğüne dikkat çeken Urun, bu yol ve yöntemlere karşı Özgür Basın geleneğinin de yeni yol ve yöntemler geliştirdiğini söyledi. Urun, “Gazetelerimiz hala kapanıyor, baskınlar düzenleniyor. Ekipmanlarımıza el konuluyor. Gözaltı ve tutuklamalar her şekliyle devam ediyor. İçerde de olsak, dışarda da olsak biz bu geleneği devam ettiriyoruz” diye konuştu.   

ÖZGÜR ÜLKE ANMASINA ÇAĞRI

Özgür Basın geleneğinin plazalardan oluşan bir gazetecilik anlayışına sahip olmadığını belirten Urun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Burada bir bütünen halkla birlikte yürüyen, halkın sesini, sözünü söyleyen bir yayıncılık söz konusu. Özgür Basın, halktan kopuk değil, halkın da kendini gördüğü ve sahiplenme duygusunun çok güçlü olduğu bir gelenektir” diye belirtti. 

Özgür Ülke Gazetesi’nin bombalanmasının yıldönümü olan 3 Aralık’ta İstanbul Kadırga’da anma etkinliği düzenleyeceklerini aktaran Urun, Özgür Basın emekçileri başta olmak üzere halka ve basın meslek örgütlerine katılım çağrısı yaptı.

MA / Ferdi Bayram