Mezopotamya'nın uzun soluklu söz ustalarıydı. Yazılı olmayan binlerce yıllık tarihin taşıyıcılarıydı. Dünden bugüne hüznü, acıyı, kederi, mutluluğu ve en önemlisi de kahramanlıkları ilmek ilmek ördüler. "Coğrafyanın kaderi” mi, “kaderin cilvesi" mi bilinmez ama göç zamanları hep aynı oldu: Yalnızlık ve yoksulluk! 

Güçlü sesiyle “Şahê Dengbêjan (Dengbêjlerin Şahı)” olarak nam salan Şakiro ile dengbêjliğin Botan bölgesinde akla gelen ilk isimlerden biri olan Seyîd Fadil Cizîrî’nin ardından “Seyîtxanê Boyaxçî” nam-ı diğer “Bilbilê Amedê (Diyarbakır’ın Bülbülü)” olarak bilinen dengbêj Seydo Şimşek de yalnız ve yoksulluk içinde toprakla buluştu. 

Bir süre önce vücudunun tamamının enfeksiyon kapmasının ardından felç geçiren Boyaxçî, tıpkı Şakiro ve Cizîrî gibi yaşamını yitirmeden önce “kimsesizlikten” ve “sahipsizlikten” dert yandı ve Kürtlere “Dengbêjlere sahip çıkın” feryadıyla göç etti.  

5 asırlık Sinoğlu Camii (Sin Camii) satılığa çıkarıldı 5 asırlık Sinoğlu Camii (Sin Camii) satılığa çıkarıldı

ŞEVBUHÊRKLERİN VAZGEÇİLMEZİ

Herkes, uzun soluklu bir nefes isteyen “Telî” parçasıyla tanırdı Boyaxçî’yi. Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesindeki Dengbêj Evi’nin daimi üyelerinden, şevbuhêrk ve civatların aranan isimlerinden biriydi Boyaxçî. 2 yaşında annesini, 4 yaşında ise babasını kaybetmiş, amcası tarafından büyütülmüş ve hiç okullu olmamıştı. Birçok Kürt çocuğu gibi çocukluğunu çobanlıkla geçirmiş, evlenmiş, 7 çocuğunu peş peşe kaybetmiş, soyadını ise 25 yıl boyunca Dağkapı Meydanı’nda yaptığı boyacılık mesleğinden almıştı. Bir süre önce gittiği hastanede vücudunun tümden enfeksiyon kaptığını öğrenen Boyaxçî, durumu kötüleşmesi üzerine felç geçirmişti. 

DENBÊJLİK AŞKIYDI

Buna rağmen çocukluk aşkı dengbêjlikten vazgeçmiyordu Boyaxçî. Yer yer yaşadığı unutkanlığa rağmen bütün gününü kasetlerden dinlediği klamlarla geçiriyor, hatırlayabildiği klamları seslendiriyordu. “Bana bildiklerini yaz dediler, yazamadım, sadece söyledim” sözleriyle dengbêjlikle olan bağını anlatan Boyaxçî, son verdiği demeçte “aşk” diye nitelendirdiği dengbêjliğe sahip çıkılmadığından dert yanıyordu. 

KÜRTLERE ‘KÜS’ GİDEN ŞAKIRO

Tıpkı, yaşamını yitirmeden önce “Kürtlere kırgınım. Kürtler değerlerine, dengbêjlerine sahip çıkmıyor. Türklere bir bakın, bir Aşık Veysel’leri vardı, ona sahip çıkıldı. Bütün dünyaya onu tanıttılar. Bir Reso’muz vardı. Hepimizin ustası. Aç öldü...” sözleriyle akıllarda kalan Şakiro gibi. 

Kürtlerin Homeros'u diye tabir edilen Evdalê Zeynikê’den sonra en çok tanınan ve asıl adı Şakir Deniz olan Şakiro da yıllarca sürgünde yaşadı. Gulê Dêran, Şerê Mala Nasir, Eliyê Pûrto, Nêçîrvano, Geliyê Zîlan, Qazê ve Esmer gibi yüzlerce kilamıyla Kürtlere büyük bir miras bırakan Şakiro da Kürtlere “küs” olarak 1996 yılında İzmir’de hayata yumdu gözlerini. Yokluk içinde sürdürdüğü yaşamdan dert yanan Şakiro, kendisiyle röportaj yapmak isteyen bir gazeteciye, konuşmak istememiş ve nedenini de kendilerine sahip çıkılmamasını göstermişti. 

‘YALNIZLIĞI’ TAŞIYAMAYAN CIZÎRÎ

Bir de "Heyran Jaro"ya can veren ve hayata gözlerini yummadan önce  “Şakiro da kimsesizlikten ölmedi mi? Kimse dengbêjlere sahip çıkmıyor” sitemi duyulmayan Seyîd Fadil Cizîrî gibi.

Cizîrî diğer birçok dengbêj gibi kimsesiz ve yoksul bir şekilde 25 Temmuz 2018’de ömrünü tamamladı. İçinde destan, savaş ve aşkları barındıran birçok payizoka can verdi ve “Heyran Jaro” parçasıyla ünlendi Cizîrî. Dengbêjliği annesi dengbêj Sevê’den öğrenmiş, 14-15 yaşlarında ilk dengbêjlik divanına oturmuştu. Son 7 yılını Parkinson hastalığıyla mücadele vererek geçiren Cizîrî, bir trafik kazasında bir oğlunu, Cizre’deki sokağa çıkma yasağı sırasında ise diğer oğlu Murat Ergül’ü kaybetti. Hastalığı için hastane hastane gezen, ancak çare bulamayan Cizîrî’nin son günlerindeki tek tesellisi de başucundan ayırmadığı keklikleriydi. Şakiro’nun “kader” ortağı Cizîrî’nin de son dönemlerinde en çok yakındığı şey yalnızlık ve dengbêjliğin yeteri kadar sahiplenilmemesiydi. 

Mezopotamya Ajansı/ Gökhan Altay