Van -Hakkari Tabip Odası Başkanı Özgür Deniz Değer, ilk kez 1981 yılında Lizbon’da yapılan 34. Dünya Tabipler Birliği Genel Kurulu’nda yayımlanan Lizbon Bildirgesi ile benimsenen ve Türkiye’de 1998’de  kabul edilen 26 Ekim Hasta Hakları Günü dolayısıyla sağlıktaki problemleri ve çözüm önerilerini dile getirdi. Son 16 yıldır “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında yürürlüğe konulan birçok uygulama, hasta hakları ihlali, sağlık alanın ticarileştirilmesi, anadilde hizmet alma hakkının tanınmaması ve hastanın sağlık hizmetlerine ulaşmasındaki zorluklara dikkat çeken Değer, “Bir hastanın şikâyetlerini birinci ağızdan iletmesi ve hasta mahremiyeti önemlidir. Bu çerçevede baktığımız zaman özellikle Van'da dil önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Kendi anadilinde hizmet görmek isteyen hastalarımız sayısı çok fazladır” dedi.

‘KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ YOK SAYILIYOR'

Hasta haklarını, iyi hekimlik hizmetlerinden, tıbbı hizmetin kalitesinden ve insan haklarından ayrı düşünülmemesi gerektiğini dile getiren Değer, “Özellikle son 16 yıldır AKP hükümetinin 2002'den sonra uygulamaya koyduğu 'Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın hasta hakları üzerinde çok ciddi bir etkisi var. Bu uygulama hükümetin bahsettiği gibi 'sağlıkta çok iyi yerlere geldik' söylemlerinin arka planında hastanın kendi yararına ve faydasına olacak şeylerin olduğunu söyleyemiyoruz. Hastanın aldığı sağlık hizmeti kalitesinin gün gittikçe daha da düştüğünü görüyoruz. Özellikle 'Sağlıkta Dönüşüm Programı' ile beraber hasta-hekim ilişkisinin bir çeşit müşteri ilişkisine çevrildiğini görmekteyiz. Hastanın aldığı sağlık hizmetinin maddiyata dökülerek müşterileştiği bir konum aldığı, hizmetin kalitesinin de düştüğü ortadır. Koruyucu sağlık hizmetlerinin yok sayıldığı, neredeyse uygulanmayan bir aile hekimliği sistemi, hastaların ödediği ücretlerin giderek arttığı ve hastalara ayrılan muayene sürelerinin giderek azaldığı bir sistem var ortada” diye konuştu.

‘HASTALAR ARTIK BİRER MÜŞTERİ' 

AKP hükümetinin sağlık alanındaki dönüşüm programları sonucu hasta haklarının ihlal edilmesine yol açtığına değinen Değer, şöyle devam etti: “Günde 100 ila 120 hastanın bakıldığı dahiliye kliniğinde hastanın ne gibi bir hizmet almasını bekliyoruz? Günde 400 ila 500 arası hastanın görüldüğü acil servislerde ne kadar nitelikli bir sağlık hizmeti almasını bekliyoruz? Sağlık hizmetlerinin metalaştırılmasının ve hastaların müşterileştirilmesinin tek nedeni Sağlıkta Dönüşüm Programı'dır. Sağlık ocaklarının kapatılarak aile hekimlik sisteminin getirilmesi, döner sermaye sisteminin ortaya çıkarılması, hastanelerin artık oteller gibi işletilmeye başlanması ve özellikle son zamanlarda şehir hastanelerinin hasta garantili hastane yöneticiliği ve yönetiminin şirketlere verilmesi açık bir şekilde sağlık alanının ticarileştirildiğini göstermektedir. Devlet hastaneleri artık 'ne kadar çok fazla kar elde edebiliriz' fikri ile yönetilmektedir. Hastalardan değişik kalemler halinde ilaç katkı paylarının ve giderek artan muayene ücretlerinin eczanelerden tahsil edilmesi bu programın ortaya çıkarttığı bir şeydir. Bir devletin sağlık hizmetlerinden kar elde etme mantığı ile hareket etmesi sosyal devlet anlayışa aykırıdır.” 

'HEKİM VE HASTA BİRLİKTE DUR DEMELİ'

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) belirttiği, “Bir hekim, hastasına en az 15 dakikasını ayırması gerekir” ilkesini hatırlatan Değer, bu sağlık politikaları ile günde 100 hasta bakan bir doktorun bunu yapma imkanının olamayacağını söyledi. Sağlık politikalarının ortaya çıkardığı bu durumun hastanın öfkelenmemesi veya daha kötü hissetmesi gibi durumları ortaya çıkardığını ifade eden Değer, şöyle konuştu: "Bu noktadan sonra şiddet devreye girmektedir. Hekimlerin öncelikli şiarı hastanın zarar görmemesidir. Bu durum aslında biz hekimlerin hastaların tarafında olduğumuzu göstermektedir. Mesela hekim şiddete uğruyor tekrar ertesi gün gidip hastasını yine görüyor. Hasta hakları ile hekim hakları birbirine karşıt değildir. Sağlık Bakanlığı'nın açıkladığı verilere göre her gün 31 sağlık çalışanı şiddete maruz kalıyor. Hekim ile hasta aynı taraftadır. Sağlıktaki bu ticarileşmeye ve sağlık hizmetlerine ulaşmaktaki engellere birlikte 'dur' dememiz gerekiyor. Sağlıkta hizmetlerindeki bu engelleyici politikalara birlikte karşı çıkmamız gerekiyor.” 

Van’da Jandarma Operasyonu: 48 Kişi Tutuklandı Van’da Jandarma Operasyonu: 48 Kişi Tutuklandı

‘HASTA ANADİLİNDE HİZMET ALMALI' 

Bölgede hastanın anadili ile kendisini daha rahat ifade ettiğini vurgulayan Değer, şunları dile getirdi: “Öncelik olarak bir hekim için hastanın kendisini ifade etmesi çok önemlidir. Bir hastanın şikâyetlerini birinci ağızdan iletmesi ve hasta mahremiyeti önemlidir. Bu çerçevede baktığımız zaman özellikle Van'da dil önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Kendi anadilinde hizmet görmek isteyen hastalarımız çok fazladır. Fakat, ülkenin de bir gerçeği, hekimler için de mecburi hizmet dediğimiz olgu var. Hekimler buraya mecburi hizmet yolu ile geliyorlar. Biz bu mecburi hizmet kavramına karşı çıkmaktayız. İnsanların kendi isteği ile gelebilecekleri bir yerde daha iyi hizmet verebileceklerine inanmaktayız. Başka bir yerden geldiğiniz vakit kişinin anadilinde sağlık hizmeti alabileceği koşulların yaratılması gerekmektedir. Bir hastanın kendi anadilinde bir sağlık hizmeti alabilmesi çok önemlidir. Özellikle Van'da biz bu sorunu aşmaya çalışıyorduk. İsteyen hekimlerimize Kürtçe eğitimler alması için KHK ile kapatılan Kurdi- Der'e gönderiyorduk. Sağlık hizmetlerini anlatan kısa öğretici Kürtçe videolar çektik. Ne yazık ki bu videoları hastanelerde yayınlatamıyoruz.”

'HEKİM EKSİKLİĞİ VAR'

Van’da sıklıkla karşılaşılan ve insan sağlığını etkileyen bir diğer sorun ise yoksulluk olduğunu dile getiren Değer, şunları söyledi: “Hasta, sağlık hizmeti için geldiği vakit muayene ücretini karşılamada zorlanmaktadır. Türkiye'nin ekonomik gelişmişlik sıralamasına baktığımızı zaman Doğu ve Güneydoğu illeri her zaman en sonda yer almaktadır. Sağlık hizmetleri ile ilgili bölümleri burada bulmak çok zor. Bazı özelleşmiş bölümlerin burada istihdamı yok. Haliyle hastalar farklı illere gitmek zorunda kalıyorlar. Ankara ve İstanbul gibi uzak yerlere sevk edilmek zorunda kalınıyor. Özellikle darbe girişiminden sonra üniversite hastanesinde çoğu bölümdeki hocaların artık olmaması hatta bazı bölümlerde hiç öğretim görevlilerinin olmaması bu hakkı daha da zorlaştırmaktadır.” 

MA / Berzan Güneş