Abdullah Öcalan'a uygulanan tecride son verilmesi talebiyle sürdürülen açlık grevi eylemcilerinden biri de Kanun Hükmünde Kararname’yle (KHK) kapatılan Dicle Haber Ajansı'nın (DİHA) tutuklu muhabiri Nedim Türfent.
13 Mayıs 2016 tarihinden bu yana Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde kalan Türfent, aynı cezaevinden 141 kişiyle birlikte 35 gündür açlık grevinde. Gönderdiği mektupla, tecride, açlık grevi eylemlerine ve cezaevlerinde yaşanan ölümlere sessiz kalındığı eleştirisini yapan Türfent, "Bir gıdım kalan canların etrafında el ele tutuşma vaktidir. Hayata uzatılan bu eli havada bırakmak bir utanç olacaktır" sözleriyle başta sivil toplum örgütleri olmak üzere kamuoyuna çağrı yaptı.
Gazeteci Türfent'in mektubu şöyle: "Ülke gündemi ile az çok bile ilgileniyorsanız haberiniz vardır. Ama ben altını çize çize bir kez daha dile getirmek istiyorum. Leyla Güven 148 gündür açlık grevinde. Cezaevinde binlerce insan bedenlerini açlığa, yani ölüme yatırmış durumda. Siz bu hakikati benden bir kez daha duyarken, yanı başımda hemen bu zindanda 5 insanın eylemi 100'den fazla günü buldu. Ne yazık ki dile bile kolay değil. Hele gözlere hiç mi hiç kolay değil. Zira hiç kimse eriyen insan bedenini seyredemez.
ÖLÜME YAKLAŞAN BEDENLERİ SEYREDİYORUZ
Düşünsenize bir beden, içinde bir can, bir ruh taşıyan sizinki, benimki gibi bir insan bedeni eriyecek ve siz bunu seyredeceksiniz! Mümkün değil, hiç kimse seyirci kalamaz. Hatta, seyirci kalabilen vicdansızdır diyebiliriz değil mi? O zaman hep beraber gocunalım, zira hepimiz gün gün, saat saat ölüme yaklaşan bedenleri seyrediyoruz.
NASIL BU KADAR VİCDANSIZ OLDUK?
Toplum olarak, ülke olarak, her rengi, her sesi, her inancı kapsamına alacak minvalde kamuoyu olarak nasıl bu kadar vicdansız olduk? Farkında değil miyiz, her gün biraz daha körelmekte insani, ahlaki ve vicdani olan yanlarımız. Hep beraber başta yaşam hakkı olmak üzere ortak değerlerimizi korumamız gerekirken, bizler bir suskunluk sarmalının pençelerinde çırpınıp duruyoruz. İktidar ve faşizmi kurumsallaştırıp hortlatmak isteyenler bir korku imparatorluğu inşa etmeye çalışırken, demokrasi ve özgürlük, hak ve hukuk savunucuları olması gereken toplumsal güçler deyimin en sahici anlamıyla iktidarın ekmeğine yağ sürmekte. Ülkenin kendi Anayasa'sı ve hukukuna alenen aykırı olan uygulamalara karşı çıkamamakta, verdiği sinik ve cılız taleplerin sonuç alıcılık bazında bir kıymeti harbiyesi olmamaktadır.
GÜVEN DİRENİYOR, BİZ SEYREDİYORUZ
Suni ve sahte gündemlerle günü kurtarmaya ve yarını görmeyi düşünen muhalefet partileri, faşizmin öngünlerini yaşayan iktidarın gündeminde boğulmaktadır. Açıktır ki ülkemizin en temel sorunu savaş politikasıdır. Peyderper kronik hale gelen, ekonomik krizin de sebebi, ülkenin, yani yurttaşların emeğinin savaşa akıtılmasıdır. Dolayısıyla ülkemizin bu belalardan, bu krizlerden kurtulmasının yol ve yöntemi, reçetesi bellidir. Leyla Güven bunun görünebilmesi adına 4 aydır direniyor, biz seyrediyoruz.
TECRİT ÜYKEYİ FELAKETİN EŞİĞİNE GETİRDİ
Tecrit, savaş politikalarının devamı, krizlerin git gide büyümesi demektir. Tecridin kaldırılması, barışa bir şans, bir fırsattır. Tecridin kaldırılması, yalnızca yasalarca teminat altına alınan avukat ve aile görüşlerinin sağlanması olarak okunamaz. Üstelik burada devlet kendi Anayasa ve hukukunu da çiğnemektedir. Tecrit bu ülkeyi birkaç yılda felaketin eşiğine getirdi. Düzlüğe çıkmanın yolu bu yasağı uygulamaya son verilmesidir. Tecrit bu ülkeye gözyaşı, kan, ölüm ve savaştan kaynaklanan ekonomik kriz getirdi. Tecride 'dur' demek savaşa 'dur' demektir, ekonomik krizden vareste olmaktır. Tecrit savaşta ısrardır, savaş insanlık ayıbıdır.
BEDENLERİNE NEFES OLMALIYIZ
Gerçek gündem budur. Bu gündem etrafında birleşmek ve Leylaların sesine ses ve eriyen bedenlerine nefes olmak durumundayız. Daha fazla can kaybı, daha büyük tahribatlar yaşanmadan, kamuoyu vicdanını bu dumurdan kurtarma günüdür. Her bir canın hayata tutunması, umudu toplumun ta kendisidir. Ne yazık ki sihirli bir el bu kör gidişata 'dur' demeyecektir. Zulmün saltanatını sonlandıracak el bizim elimizdir. Bir gıdım kalan canların etrafında el ele tutuşma vaktidir. Hayata uzatılan bu eli havada bırakmak, bir utanç olacaktır.
CPT İŞKENCEYİ KABUL ETMİŞ GÖRÜNÜYOR
Gelinen aşama itibariyle başta CPT ve AİHM gibi kuruluşlar, kendi varoluş gerekçelerine aykırı bir şekilde hareket etmektedir. Yaşanan üryan bir hak ihlalidir, tecrit bir işkence türü olarak geçmektedir bu kuruluşların literatüründe. Adı 'İşkenceyi Önleme Komitesi' olan kuruluş, işkenceyi kabul etmiş görünmektedir, ya kendilerini feshetsinler ya misyonlarını ivedilikle yerine getirsinler. Yaşanan can kayıplarının mesuliyeti onların da omuzlarındadır. Yaşam hakkı, zamanın akışına bırakılmayacak en temel insan hakkıdır. Bu kuruluşları derhal harekete geçmeye ve samimi olmaya çağırıyoruz.
GAZETECİLİK GÖREVİMİ YAPIYORUM
Bir gazetecinin en temel etik, ahlaki, vicdani görevi başta yaşam hakkı ihlali olmak üzere hak ihlallerini görünür kılmak olmalıdır. Sesi kısılmak istenenlerin, nefessiz bırakılmak istenenlerin can suyu olmak, bir gazetecinin toplumsal sorumluluğudur. Haber yapma koşullarımız elimizden alındığı için biz de bu insanlara, bedenlerimizle haber yapmak istiyoruz. Bedeli ne olursa olsun, bu insanların sesi ve nefesi olmaktan imtina etmeyeceğiz. Bu insanları yaşatmak istiyoruz, hepsi bu. Gün eriyen bedenlere can suyu verme günüdür."
Mezopotamya Ajansı