Kürtler, yaşadıkları bölgelerde defalarca katliama maruz bırakılan bir halk. Bu katliamlardan biri de 12-13 Temmuz 1930 yılında Van’ın Erciş ilçesine bağlı Zilan Deresi’nde (Geliyê Zilan) yaşandı. Çoğu kadın ve çocuklardan oluşan 40 bini aşkın kişinin yaşamını yitirdiği katliamın izleri ise hala duruyor.
Yaşanan katliamdan kurtulabilen çok az sayıda kişinin yakınlarına aktarımlarıyla gün yüzüne çıkartılabildi.
Resmi kayıtlardaki verilere göre 15 bin, Rus Üniversitesi’nin araştırma raporuna göre 53 bin, savaşın içerisinde bulunan Hasan Serdi’nin ifadesine göre 47 bin kişi, bu katliamda yaşamını yitirdi.
DERE ABLUKAYA ALINDI
Katliama zemin hazırlayan dönem ise 1930 öncesine dayanıyor. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü sürecinde, peş peşe yeni kanunlar çıkarılır. Bu kanunlar ise Takrir-i Sükun, Tehcir, Tenkil ve Te’dip kanunlarıdır. 1926’dan sonra bölgedeki Kürt liderler sürgüne gönderilir. Bu sürgünü kabul etmeyen İbrahim Ağa, “Osmanlı döneminde Ruslara karşı o kadar savaşımın karşılığı sürgün mü olacaktı” diyerek bu sürgüne karşı gelir ve dağa çıkar. Bu dönemde yaşananlardan dolayı kadınlar ve çocukların da aralarında olduğu binlerce kişi, Zilan Deresi’ne sığınır. Salih Paşa 9’uncu Kolordu Komutanı iken bir rapor hazırlar ve böylece Zilan Katliamı’nın zemini hazırlanmış olur. 80 adet uçak ve Tatvan’dan gemi ile gelen askerlerle Zilan bölgesinin etrafı sarılır. Askerler, derenin etrafını ablukaya aldığında kimi yurttaşlar kaçmaya çalışır kimisi de derede kalır.
Zilan Deresi, Van’ın Erciş ilçesinin 16 kilometre kuzeyindedir. Üç vadiden oluşan Zilan Deresi civarında o zamanlar 44 köy bulunuyordu.
'BUNLAR ÖZEL SEÇİLMİŞ KİŞİLERDİ'
Ahmet Derviş komutanlığında askerler, Zilan’daki yurttaşların katledilmesi için gönderilir. Ahmet Derviş, Dersim’deki yurttaşları katleden Abdullah Alpdoğan’ın akrabasıdır. Bazıları bu şahısların Kürtlerin katledilmesi için seçilmiş kişiler olduğunu söyler.
Katliam öncesinde Ahmet Derviş, deredeki köylüleri, çağırır ve onlara serbestçe dolaşım hakkı vereceğini söyler. Bunu söylemek için bir araya getirdiği hamile kadınlar, çocuk ,yaşlı, genç köylüleri, ağır makineli silahlarla katleder ve 44 köy ataşe verilir, yakılır yıkılır.Resmi kayıtlardaki verilere göre 15 bin, Rus Üniversitesi’nin araştırma raporuna göre 53 bin, savaşın içerisinde bulunan Hasan Serdi’nin ifadesine göre 47 bin kişi, bu katliamda yaşamını yitirdi.
'ZİLAN DERESİ CENAZELERLE LAP LAP DOLUDUR'
Deredeki katliamın tanığı olanlar, yaşananları hem yakınlarına hem de kendileriyle yapılan röportajlarda dile getirir. Katliamı, dönemin yarı resmi gazetesi Cumhuriyet, 16 Temmuz 1930 tarihli sayısında “Zilan Deresi cenazelerle lap lap doludur” ve "Temizlik başladı Zilan deresindekiler tamamen imha edildi" manşetiyle duyurur. Yine aynı gazete, burada katledilen kadın ve çocukların da aralarında bulunduğu insanları “15 bin eşkıya öldürülmüştür” diye yazar.
Doğmamış bebeklerin bile annelerinin karnında yaşamını yitirdiği katliamdan geriye on binlerce cenaze ve yakılıp yıkılan 44 köy kalır.
FAİLLERİ KORUMAK İÇİN KANUN ÇIKARILDI
Tarihte “Komkujiye Zilan” diye anılan katliamın faillerini korumak ve yargılanmalarını önlemek için 1931’de bir kanun çıkarılır. Bu kanunun birinci maddesinde şu ifadeler yer alır: “Erciş, Zilan, Ağrı Dağı havalisinde vuku bulan isyanda, bunu müteakip birinci umum müfettişlik mıntıkası ve Erzincan Pülümür kazası dahilinde yapılan takip ve te’dib hareketleri münasebetiyle 20 Haziran 1930 dan 1kasım 1930 tarihine kadar askeri kuvvetler ve devlet memurları ve bunlarla birlikte hareket eden bekçi, milis ve ahali tarafından isyanın ve bu isyanla alakadar vakaların tenkil emrinde gerek müstakilen gerekse müştereken işlenmiş ef'al ve harekât suç sayılmaz.’ Kanunun ikinci maddesinde ise ‘Bu kanun neşri tarihinden muteberdir’” denilmektedir.
Katliamı meşrulaştıran ve failleri aklayan kanuna benzer raporlar da Genel Kurmay’ın arşivinde yer alır. Bu raporlardan birinde şöyle denilir: “500 adet hayvana el koyduk ve satılmak üzere Erciş Komisyonu’na gönderdik.”
3 KÖYDE BİN 555 KİŞİ TOPLU HALDE KATLEDİLİR
Zilan’da katliamın yaşandığı bölgelerden biri Hasanabdal köyü, biri de Kayıplar Adası denilen yerdir. Anlatımlara göre, 3 köyden bin 555 kişi toplu halde katledilir ve sonrasında kimse o bölgeye yanaşamaz.
1950’ye kadar Zilan Deresi yasaklı bölge ilan edilir ve kimse oraya giremez.
Sonraki yıllarda ise bölgeye yavaş yavaş gelişler başlar. Katliamdan kaçanlar, sürgüne gidenler bölgeye geri dönerek köylere yerleşir.
Katliamın izlerini bugün bile taşıyan bölgede şimdilerde ise Hidroelektrik Santrali (HES) yapımına başlandı. 2014 yılında proje aşamasında iken, bölgedeki yurttaşların tepkisi ve çabaları sonucu durdurulan proje yeniden hayata geçirildi.
Bölge halkı, HES yapımına karşı olduklarını belirterek, katledilenlerin üzerine yapılacak bu HES’i kabul etmeyeceklerini söylüyor.