Dünyayı etkisi altına alan pandeminin ardından yükselmeye başlayan enflasyonun en çok hissedildiği sektörlerden biri de hizmet (yeme-içme) sektörü oldu. Öyle ki uzun süredir devam eden hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı bu kez de kafe ve restoran sahipleri ile müşteri konumundakileri karşı karşıya getirdi.
Restoran fiyatlarındaki astronomik artışlara dikkat çeken bazı tüketiciler tarafından sosyal medyada boykot çağrıları yapıldı. Çağrıyı başlatan ekonomist İris Cibre, X hesabından yaptığı paylaşımda, 'fırsatçılığa son vermek için' herkesi boykota katılmaya davet etti.
Geçen hafta sonu, boykota katılımın ne düzeyde olduğu, ‘restoran ve kafelerin boş kalıp kalmadığı’ tartışmalarıyla geçerken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da yaptığı açıklama ile meseleye dahil oldu.
Kafe ve restoranlardaki fahiş fiyata yaptırımlar hakkında konuşan Erdoğan, ‘caydırıcı tedbirler’ vurgusu yaparak, "Aşırı kâr hırsı dizginlenmediği müddetçe ne kadar maaş artışı yaparsanız yapın sorun devam edecektir. Taviz veremeyiz, üzerine üzerine gideceğiz. Milletimizin fahiş fiyat yükünün altında ezilmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Bunu kim yaparsa yapsın bedelini fazlasıyla ödeyecek” dedi.
'FAHİŞ FİYATLAR TÜKETİM ÜZERİNDEN DEĞİL ÜRETİM ÜZERİNDEN TARTIŞILMALI'
Konuya ilişkin çalışma yapıldığı sinyalini de veren Erdoğan’ın açıklamalarına karşılık işletmeciler, fiyat artışlarına yönelik tepkiyi hükümet yerine restoran ve kafelere yönlendirmenin ‘gerçekçi’ bir yaklaşım olmadığını savundu. Ekonomistlere göreyse sorun, giderek artan maliyetler ve üretim süreci üzerinden ele alınmalı.
Çalışma ekonomisi uzmanı Özgür Müftüoğlu, Türkiye’deki ekonomik sorunlara ve enflasyon çıkmazına dikkat çekerek, konunun Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da yansıtmaya çalıştığı gibi ‘fırsatçılık’ meselesi üzerinden ele alınmasının eksik kalacağını düşünüyor. Sorunun genel ekonomik politikalar, üretim sürecine yönelik maliyet artışları ve enflasyon gibi birçok dinamiği olduğunu hatırlatan Müftüoğlu, tüketim üzerinden yapılan tartışmaların yüzeysel kalacağını, meselenin özünde üretim sürecine ilişkin mücadele olduğunu anlattı.
‘GÜNAH KEÇİSİ BİZ OLMAMALIYIZ’
İstanbul Ticaret Odası (İTO) Restoran ve Yiyecek İçecek Hizmetleri Meslek Komitesi Başkanı ve restoran işletmecisi Ebru Koralı da, özellikle son birkaç yılda gıda sektöründe yükselen maliyetlere dikkat çekti.
İşletmelerin gider kalemlerindeki artış karşısında fiyatları sabitlemesinin pek mümkün olmadığını ifade eden Koralı, ekonomik kriz ortamında bunu fırsata çeviren işletmelerin elbette olabileceğini, ancak bu konunun da devletin denetim mekanizmalarıyla önlenmesi gerektiği görüşünde.
BİR RESTORANIN GİDER MATEMATİĞİ
Pandeminin ardından yükselişe geçen enflasyonun özellikle gıda sektöründeki maliyetleri sürekli artırdığını kaydeden Koralı, bir restoranın gider matematiğini şöyle açıkladı:
“Mesela gıda maliyeti yüzde 35’lere yükselmiş durumda. Personel maliyeti minimum yüzde 30, kira maliyeti yüzde 15’lerde, temizlik maliyeti yüzde 3, iletişim ve yazılım giderleri yüzde 3. Ve bu gibi birçok gider kalemi var. Buna paralel olarak da şunu söylemek gerekiyor: 2020 yılında dana kıymanın kilosu 42 lira iken 2024 yılına gelindiğinde yüzde 895 artış ile 376 TL olmuş. Yine tavuk 2020 yılında 15 TL iken, 2024 yılında yüzde 707 artış ile 106 TL olmuş. Gazlı içeceklerde de yüzde 625 oranında bir artış söz konusu. Ve bu fiyatlar her geçen gün artmaya devam ediyor, sabit kalmıyor. Artan maliyetler karşısında fiyatların sabit kalması da pek mümkün değil. Bu durumda günah keçisi biz olmamalıyız.”
TÜİK VERİLERİ: GIDA ZAMMI, KDV ARTIŞI
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı mart ayı enflasyonuna göre, lokanta ve oteller yüzde 94,97 yıllık artışla, fiyat artışlarının en yüksek olduğu ikinci harcama kategorisinde yer alıyor. Gıda ve alkolsüz içeceklerdeki artış yüzde 70,4 olurken, işletmeleri kira, ulaştırma, enerji ve vergilerdeki artış da etkiliyor. Öyle ki geçen yıl temmuz ayında mal ve hizmetlere uygulanan yüzde 8 oranındaki Katma Değer Vergisi (KDV) yüzde 10'a, yüzde 18 oranındaki KDV ise yüzde 20'ye çıkarılmıştı.
‘300 LİRALIK BİR YEMEK TABAĞININ NERDEYSE 100 LİRASI DEVLETE GİDİYOR’
Gıda fiyatlarına sürekli zam geldiğini, işçi maliyetlerinin, işyeri kiralarının ve devlete ödenen vergilerin ciddi bir maliyet oluşturduğunu anlatan orta ölçekli restoran işletmecisi Kadir Şenol, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin bu giderleri tolere etmek için fiyat artışından başka çaresinin olmadığını söylüyor.
Şenol'un bu konudaki değerlendirmesi şöyle: “Temel gıda maddelerine neredeyse her hafta zam geliyor. Onun dışında hizmet sektörünün en büyük gider kalemlerinin başında gelen personel maaşları da ciddi bir maliyet. Geçen yıl ocak ayında asgari ücret 5 bin 500 liraydı. Temmuz ayında 8 bin 500 lira oldu, şu an ise 17 bin lira. Yani asgari ücrete 15 ayda yüzde 200 bir artış yapıldı. Bu ortalama 20 bin liraya çalışan bir personelin giderinin 35 bini bulduğunu gösteriyor. Ayrıca yükselen KDV oranları, gelir vergisi gibi gider kalemleri de büyük bir mali yük. Hizmet sektöründe yapılan ödemelerin neredeyse yüzde 95’i kredi kartı ödemeleridir. Dolayısıyla KDV oranı, gelir vergisi derken kazancınızın yüzde 30’u devlete gidiyor. Bu 300 liralık bir yemek tabağının nerdeyse 100 lirasının devlete gittiğini gösteriyor. Yani devlet, küçük esnafın iki katı kazanıyor demek yalan olmaz. Bir de bunun üzerine gıda maliyeti, personel gideri, kira ve diğer gider kalemleri ile eklendiğinde bize kalan ne oluyor siz düşünün.”
'PAHALI VE KALİTESİZ İŞLETMELERE KARŞI DENETİM MEKANİZMASI İŞLETİLMELİ'
Türkiye’de enflasyonun kontrol altına alınmasına, temel gıda maddelerinde fiyatları düşürecek politikalar üretmeye gerek olduğuna vurgu yapan Şenol’a göre enflasyonun yüksek olduğu bir ortamda fiyatların geriye gitmesinden bahsetmek mümkün değil.
Mevcut enflasyonun bu şekilde yükselmeye devam etmesi halinde fiyatlarda da artış yaşanabileceğini vurgulayan Şenol, “Enflasyon bu hızlı giderse 200 olan ürün bir yıl sonra 400 olur. Ekonominin biraz soğutulması gerekiyor” dedi.
Olması gerekenden pahalı ve kalitesiz hizmet veren restoran ve kafelere yönelik denetim mekanizmalarının işletilmesi gerektiğine de dikkat çeken Şenol, tüketicilerin de bu bilinç ile tercihte bulunabileceği anlattı.(Artı Gerçek)