Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı ve Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Dicle Müftüoğlu'nun tutukluluğunun üzerinden 5 ay geçti. Müfüoğlu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında 29 Nisan'da MA editörü Sedat Yılmaz'ın da aralarında bulunduğu 18 kişiyle birlikte gözaltına alındı. Müftüoğlu, 3 Mayıs'ta çıkarıldığı mahkemece gazeteci Yılmaz ile birlikte tutuklandı.
Müftüoğlu hakkında hazırlanan iddianamede, geçtiğimiz günlerde hazırlandı. “Örgüte üye olmak” ve “ Örgüt kurmak ve yönetmek” iddiasıyla hazırlanan iddianame, yetkisizlik kararı verilerek, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemelerine gönderildi. İddianame henüz herhangi bir mahkeme tarafından kabul edilmediği için davaya dönüşmedi. 43 sayfalık iddianamenin 41 sayfası "KCK yapısından" oluşurken, geriye kalan bölümlerde ise Müftüoğlu'nun meslektaşlarıyla yaptığı telefon görüşmesi, yurt dışına çıkması ve pek çok soyut husus suçlama konusu yapıldı.
MÜFTÜOĞLU'NUN YAZISI
Sincan Kapalı Kadın Cezaevi'nden tutulan Müftüoğlu, 5 aylık tutukluluk sürecini değerlendirdi. Müftüoğlu'nun iddianamesi henüz eline geçmeden kaleme aldığı "İddianame CMK’ye aykırı ise neden tutukluyuz?" başlıklı yazısı şöyle:
"Sorumun hukuki bir yanıtı yok elbette. 29 Nisan’da gözaltına alınarak 3 Mayıs’ta tutuklanmamızın hukuki bir açıklaması olmadığı gibi bu sorunun da yok. Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunduğu iddianame CMK’ye aykırı bulunarak reddedildi. Haklarında iddianame hazırlanan kişilerin birbirleriyle fiili ve hukuki bir bağlantılarının olmadığını, iddianamelerin ayrı ayrı hazırlanarak, 'suç yeri’ olan Antalya’ya gönderilmesi istendi.
Kararın bazı noktalarına katılmamak elde değil. Gazeteci arkadaşım ve mahallelim Sedat Yılmaz ile birlikte Amed’de gözaltına alındığımızda daha önceden hiç tanımadığımız, büyük çoğunluğuyla herhangi bir sokakta karşılaşmadığımız kişilerle birlikte gözaltına alındık. Tabii Ankara emniyeti seçime sayılı günler kala, büyük bir sansasyon yaratarak 'örgütün finans kaynağı yakalandı’ diyerek servis ettirdi haberi. Büyük çoğunluğu iktidarın sözcüsü olan ‘basın’ ise konuya bakmadan olduğu gibi servis etti. Bu basın için teyit, araştırma gibi haber ilkelerinin cenaze namazı çoktan kılınmıştı. Dört günlük gözaltı ardından tutuklanarak Sincan Cezaevi Kampüsü’ne getirildik. Sedat Yılmaz’ın da aralarında bulunduğu erkek tutuklular 2 No’lu F tipi Cezaevi’ne ben de Sincan Kadın Cezaevi’ne getirildim.
Evet Dünya Basın Özgürlüğü Günü olan 3 Mayıs’ta iki gazetecinin daha yüzüne ‘tutuklama’ kararı okunmuştu.
KÜRT GAZETECİ OLDUĞUMUZ İÇİN TUTUKLUYUZ
Bugün itibariyle özgürlüğümüzün kısıtlanmasının 5’inci ayı doldu. Hiçbir duvarın bizi mesleğimizden alıkoymayacağını biliyorum ve bir kez daha tekrarlıyorum. Ancak başlıktaki soruya dönecek olursak Kürt gazeteci olduğumuz için tutukluyuz. Apê Musa’nın kalemi, Cengiz Altun’un baş eğmezliği, Gurbetelli Ersöz’ün inadı, gazete binası bombalandıktan sonra ‘Bu ateş sizi de yakar’ diyen özgür basının inadı olduğumuz için tutukluyuz. Şahin Öner’in, Kemal Kurkut’un faillerini deşifre eden, 13 yaşında aralarında kamu görevlilerinin de olduğu çok sayıda kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç.’nin faillerini deşifre eden, dünyanın üzerinde kara bir bulut gibi çöken DAİŞ’e karşı zafer kazanan gençlerin hikayelerini dünyaya duyuran, Cudi’den Akbelen’e kadar yaşanan ekoloji kırımını anlatan Özgür Basın geleneğinin bir üyesi olduğumuz için tutukluyuz.
Biz de demokratik kamuoyu da neden tutuklu olduğumuzu biliyor. Tabi bizim tutukluluğumuz basın ve ifade özgürlüğünün sadece bir ayağı. Gazetecilerin çalışma şartları her geçen gün zorlaşıyor. Meslektaşlarımızın haber takibi engelleniyor, yaptıkları haberlere erişim engelleri getiriliyor, ekranlar karartılıyor, sendikalı gazeteciler işten atılıyor. Saldırının bu kadar yoğun ve kapsamlı olduğu bu noktada buna karşı mücadelenin de bir o kadar birlikte ve güçlü olmasına ihtiyacımız var. Bu vesileyle bir kez daha basın meslek örgütleri, gazeteciler, insan hak ve hukuk örgütlerine birlikte mücadele çağrısı yapıyorum."