Trump'ın ABD'de yeniden Başkan seçilmesiyle özellikle Ortadoğu'daki geleceğine dair ciddi bir tartışma başladı. Bunun temel nedenlerden bir tanesi de Trump'ın stratejik bakanlıklara ve üst düzey kurumlara atamış olduğu kişilerin bölgeye ilişkin görüş ve değerlendirmeleridir.

Daha önceki iki makalemde belirttiğim üzere ikinci dönem Trump'ın birinci dönem Trump'tan çok daha farklı olacağını sanıldığı gibi ABD'nin stratejik kurumlarını karşısına almayacağını vurgulamıştım. İdda edilen veya söylenenlerin aksine Trump'ın ABD'nin 2040'lı yıllara kadar belirlediği küresel stratejiyi hayata geçireceğini, küçük değişiklikler yapması dışında olduğu gibi uygulayacağını belirtmiştim.

Trump kabinesinin üyeleri

Trump, kabinesini oluştururken uyumlu bir kabine olmasına dikkat ediyor ama sanıldığı gibi esas mesele kendisine bağlı bir kabine oluşturmak değil. Kabine oluşturulurken belirleyeci olan ABD’nin küresel/bölgesel politikalarının kararlılıkla hayata geçirilmesidir. Trump’ın atamalarda belirli bir politika eğilime sahip ve aynı zamanda oldukça genç bir kadro oluşturması da bir tesadüf değil esasen önümüzdeki yıllarda ABD’yi yönetecek çekirdek kadronun hazırlanmasıdır. Örneğin Beyaz Saray Sözcüsü 27 yaşında bir kadın.

Mike Waltz’i Ulusal Güvenlik Danışmanı: Afganistan’da savaşmış ve savaş madalyası alan emekli bir yeşil bereli asker olup görüşleri ABD’nin küresel politikalarıyla esasen uyumludur. Temel yaklaşımları özetlendiğinde: “Ukrayna askeri olarak desteklenmeli. Çin, Pasifiklerde mutlak bir şekilde durdurulmalı. İran’ın nükleer güce ulaşmaması için her türlü yolun denenmeli.  Türkiye’ye yönelik değerlendirmeleri de oldukça dikkat çekici: Türkiye'nin Suriye'deki eylemlerini eleştirmiş ve bu eylemlerini "işgal" olarak tanımlamış. Türkiye'nin Suriye'deki operasyonlarının, bölgedeki güvenlik ve istikrar açısından sorunlar yarattığını belirtmiş.  PYD/YPG’nin İsrail’den sonra ABD’nin en iyi müttefiklerinden biri olduğunu vurgulamış. İsrail’in güvenliği için ABD’nin hiçbir fedakarlıktan kaçınamayacağını bir çok belirtmiş,  

ABD’de stratejik istihbarat örgütlerinin direktörlüğüne atanan en üst düzey yetili Tulsi Gabbard : Türkiye için "IŞİD'li ve El Kaideci cihatçıları destekliyor" diyor. Cumhurbaşkanı için ‘Erdoğan bizim dostumuz değil. O, dünyadaki en tehlikeli diktatörlerden biri, Sultan olma heveslisi ve İslamcı megaloman…’ Ayrıca F-16 ve her türlü savunma sanayi satışına karşı. Trump’ın Erdoğan’a yönelik olumlu politikalarına şiddetle karşı olduğu biliniyor.

Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisiğine atanan Elise Stefanik :  Uluslararası stratejiler  üzerinde çalışan sıkı bir İsrail destekçisi ve İran karşıtı katı tutumuyla bilinen biri.

Dışişleri Bakanı adayı Marco Rubio : Türkiye'nin saldırılarıyla karşı karşıya kalan Kürtlerin öfkesini anlıyorum… Şu anda Kuzey Irak olarak bilinen bölgede tam bağımsız bir Kürdistan'ın zamanı gelmiş olabilir

Pete Hegseth Savunma Bakanı: Eğer Iraklılar, Amerikan güçlerinin orada kalmasını istemezlerse, o zaman diğer müttefiklerimiz olan Kürtlerle çalışabiliriz,

CİA Direktörlüğüne aday gösterimen John Ratcliffe: Aşırı sağcı göşleriyle bilinen ve 'Hıristiyan Milliyetçiğini savunan, İsrail'in bölgede aktif olarak desteklenmesi gerektiğini belirten biridir.

Daha önceki iki makalemde belirttiğim üzere ikinci dönem Trump'ın, birinci dönem Trump'tan farklı olacağını sanıldığı gibi ABD'nin stratejik kurumlarını karşısına almayacağını vurgulamıştım. İdda edilen veya söylenenlerin aksine Trump'ın ABD'nin 2040'lı yıllara kadar belirlediği stratejiyi hayata geçireceğini küçük değişiklikler yapması dışında olduğu gibi uygulayacağını belirtmiştim.

Trump Kabinesi İsrail’e mutlak bağlılık ilan edecek

Birinici hussus: Kabinenin tamamının mutlak bir şekilde İsrail'in yanında yer alacağını gösteriyor. Yani İsrail'in zor ve şiddet kullanarak yeni bir Ortadoğu yaratma politikası, Trump ve kabilesi tarafından koşulsuz destekleneceğini söylemek yanlış olmaz. İsrail'in küresel güçlere verdiği mesajın özü şu: Ben bölgedeki radikal İslamcı güçlerle savaşarak sadece kendi güvenimi sağlamıyorum, 5000 kilometre ilerideki Avrupa'nın ve 10.000 kilometre uzaktaki ABD'nin güvenliğini sağlıyorum. Radikal İslamcı Hareketler sadece İsrail için değil bütün batı dünyası için bir tehlikedir ve ben bunları tasfiye ederek aslında sizin istikrarınızı sağlıyorum. İkinci hussus, Doğu Akdeniz'deki enerji yataklarının işletilmesi ve enerji koridorunun oluşturarak doğal gazın Avrupa'ya taşınmasının sorumluluğunu üstleniyorum. Hem ABD hem de AB, İsrail'in oynadığı bu rolü gördüklerinden Hamas ve Hizbullah üzerinden bölgeyi dizayn etmesine onay verdiler ve destek vermeye de devam edecekler.

Trump yönetiminin İsrail koşulsuz desteklemesi sadece İsrail'in bölgedeki askeri güvenliğini sağlamak değil esas mesele küresel sistemin Ortadoğu'nun yeniden dizayn edilmesinin önünü açılmasıdır. Hiç şüphesiz ki, İsrail'in bölgede askeri gücünün artırılması için gerekli bütün desteği vereceklerini yüksek bir sesle dile getiriyorlar. Öyle ki, İspanya gibi bir kaç ülke hariç Avrupa Birliği ülkelerinde İsrail karşıtı eylemlere dahi izin verilmiyor.

Trump yönetimi için önemli sorunlarından biri İran'dır

Trump kabinesi, İran’ın küresel sisteme dahil edilmesi için gerekli bütün araçları kullanılacak. İran üzerinden ekonomik, diplomati, politik ve askeri baskıyı arttırarak değişime zorlamak için gerekli hamleleri yapmaktan çekinmeyecektir. Sanıldığı gibi Trump yönetiminin önceliği savaş olmayacak. İran'ın enerji politikasına karşı çok daha sert önlemler alınacaktır. Yani  petrol ve doğal gazın küresel pazarlara akışını engellemek için yeni planları devreye sokulacak. Bu durumda özellikle Çin ile karşı karşıya gelme olasılığı gündeme gelecek. Çünkü İran’ın petrolünün önemli bir kesimin -yıllık yaklaşık 160 milyar dolar değerinde-Çin’e ihraç ediyor.

İran'ın iç dinamiklerinde politika değişikliklerin sağlanması için diplomatik ve uluslararası baskı çok daha fazla artırılacaktır. İran'ın özellikle Ortadoğu’daki yayılmacılık alanını sınırlamayı çok önemli bir şart olarak masaya koyulacak. Yani İran'ın Körfezdeki devlet dışı örgütlerle ilişkilerinin bir bütün olarak kesmesi, bölgede küresel güçlerin politikalarına uyumlu bir siyaset izlemesi konusunda oldukça sert bir politik söylem gündeme gelecektir. Kamuoyuna  yansıkıldığı gibi ABD, Avrupa Birliği ve hatta İsrail için İran'ın nükleer bir bomba elde etmesi ciddi bir tehlike arz etmiyor. Bu sadece İran'a karşı uygulanmak istenen politikaların bir gereçesidir. Bu nedenle eğer  Tahran yönetimi, uranyum zenginleştirme tesislerini, Uluslararası Atom Enerjisi Temsilcilerinin denetimine açılmaması durumunda İran'a yönelik olası bir askeri operasyonunun gerekçesi  yaratılmış olacak.

İran, yoğunlaştırılacak olan ekonomik, politik ve diplomatik baskılar sonucu geri adım atmadığında özellikle ABD ve İngiltere’nin aktif desteğiyle İsrail'in İran'ın nükleer, askeri ve enerji tesislerine yönelik çok kapsamlı bir hava saldırısı yapması gündeme gelecektir.  Trump yönetimi, böyle bir aşamada savaş doğrudan katılmaktan çekinmez.

Trump Kabinesinin Körfez siyaseti

İkinci Trump dönemi Körfez ülkelerinin politik geleceğini de etkileyecektir. Öncelikli olarak Katar, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin doğrudan veya dolaylı olarak radikal İslamcı örgütlerle ilişkilerini  kesmesi konusunda ciddi bir baskı uygulayacaktır. İkincisi özellikle Suudi Arabistan'ın İsrail ile kapsamlı bir diplomatik ve politik ilişki kurmasını sağlayacaktır. Bunun karşılığı olarak Suudi Arabistan'ın Ortadoğu'nun lider ülkesi olmasını için gerekli bütün desteği de sunacaktır. Trump yönetimi, Körfez ülkelerindeki iç reform hareketlerini çok daha aktif olarak destekleyecek gibi görünüyor. Böylelikle çok daha hızlı değişen ve dönüşen bir Ortadoğu göreceğiz.

Trump kabinesininTürkiye'ye bakışı

Trump kabilesinde stratejik görevlerde bulunanların tamamı özellikle AKP iktidarının belirlemiş olduğu Ortadoğu politikasına karşı açık bir tutum almaktadırlar. Hepsinin temel ortak yönü; AK Parti iktidarının ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın radikal İslamcı bir çizgide olduğunu düşünmeleridir. Özellikle Suriye'de radikal İslamcı örgütler ile kurulan ilişkiler Trump'ın aday kadrosu tarafından açık bir dille ve en sert şekilde eleştirilmektedir.

AK Parti iktidarının Hamas'a verdiği aktif destek, tersine İsrail'i terörist devlet olarak ilan edilmesi, Trump'ın yeni yönetiminin kırmızı  çizgisi olacaktır. Çünkü Trump kabinesini, doğrudan İsrail’e mutlak bağlılığını ifade eden ekipten kurdu. Yani İsrail'in bölgedeki savaş politikalarına koşulsuz destek verecek bu ekibin, Türkiye'ye karşı net bir tutum alacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Öyle ki Trump kabinesinde Türkiye'ye en yakın kişinin sadece Trump'ın kendisi olduğunu söyleyebiliriz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dostum olarak tanımladığı Trump'ın Türkiye politikasının sanıldığı gibi pozitif olmayacaktır. Önümüzdeki dönemlerde Ankara'nın ama İsrail politikası ve İran'a yönelik izleyeceğiz siyaset, ABD yönetiminin Ankara stratejisinin yönünü belirleyeceği açıktır. Bu nedenle Trump'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşmesi sıklıkla belirttiğim gibi ciddi bir politik karşılığı olmayacaktır. Beyaz Saray'a gitmenin Amerika Birleşik Devletleri ile politik ilişkilerin düzeleceği anlamına gelmiyor. Beyaz Saray'daki görüşme odasında, ne gibi tavizler vereceğiiniz, İsrail ile yeniden uzlaşmak ve Hamas’tan vazgeçmek ne yapacağınız. Yani bugüne kadar izlediğiniz Ortadoğu politikasında hangi düzeyde vazgeçeceğiniz belirleyici olacaktır. Bu bakımdan Trump'ın belirlediği kabinenin Ankara için pek hayırlı olmadığını söyleyebiliriz.

Trump Kabinesinin Kürtlere bakışı

Trump kabinesinin Kürtlere yönelik yaklaşımının genelde olumlu olduğu söylenebilir. Kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda hem Kürtlerin merkezde olduğu Kuzeydoğu Suriye'deki Özerk Yönetimin askeri ve politik olarak desteklenmesi hem de Irak Kürdistan Bölge Yönetiminin bağımsız bir devlete doğru verilmesi gerektiğini belirtmektedirler. Özellikle İsrail'in bölgede yürüttüğü savaş dikkate alındığında İsrail'in en yakın müttefikinin Kürtler olduğu konusunda hemfikir olduklarını söyleyebiliriz. Böylelikle önümüzdeki dönemde İsrail ile Kürtler arasındaki ilişkilerin özellikle askeri boyuta çıkartılması için çok daha etkili bir rol oynayabilirler. İsrail ile Kürtler arasındaki gelişmenin/yakınlaşmanın özellikle Türkiye açısından ciddi bölgesel politik riskler oluşturacağı ve bunun da Ankara tarafından görüldüğünü söyleyebiliriz.

Hiç şüphesiz ki Trump kabilesinin üyelerinin kişisel fikirleri tek başına bölge ilişkilerinde etkili olmaz. Burada belirleyici olan ABD'nin bölgesel stratejisidir. Ancak bölgesel stratejiyi uygulayabilecek olanların kişisel görüşleri de önem arz eder. Kişinin görüşleri ile ABD'nin uygulamak istediği politika birbirinden farklı olursa başarılı bir sonucun ortaya çıkmayacağı bilinir. Bu nedenle Trump tarafından atanan kişilerin bölgesel politikalara ilişkin görüşleri ile ABD'nin Ortadoğu siyaseti arasında ciddi bir uyumun olduğu görülmektedir. Yani Trump'ın yeni ekibinin Ortadoğu'da önemli politik değişimler yaratacak şekilde çok bilinçli bir tarzda görevlendirildiğinden kimsenin kuşkusu olmasın.