Sömürgeci devletler, ezilen ulusların silahlı isyanını “terörizm” ile yaftalarlar. Böylelikle sömürgeciler, uluslaşma meselesinin sosyolojik, ekonomik ve tarihsel arka planını perdelerler. İsyanı bastırmaya ve söz konusu coğrafya üzerinde egemenliklerini sürdürmeye çalışırlar.

Ezen ulusun egemenlerinin ezilen ulusun isyanını “terörizm” olarak nitelendirmesi Türkiye’ye özgü değildir. Güney Afrika’da sömürgeciliğin devamı niteliğindeki ırkçı beyaz rejimin siyahların yürüttüğü ulusal kurtuluş hareketini; İsrail’in Filistin ulusal hareketini; İngiltere’nin Kuzey İrlanda’daki ulusal hareketi; İspanya’nın Bask ulusal hareketini “terörist” olarak damgalayıp karalaması en bilinen örneklerdir. Bugüne değin Afrika’da, Asya’da ve Latin Amerika’da yaşanan onlarca ulusal isyan, egemen güçlerce “terörist” olmakla suçlandı. Ulusal sorunların çözüme kavuştuğu yerlerde ise “terörist” suçlamaları rafa kaldırıldı. Nelson Mandela, Gerry Adams, Yaser Arafat, Xanana Gusmao gibi Nobel Barış ödülü almış liderlerin bir zamanlar egemenler tarafından “teröristbaşı” olarak nitelendirildiklerini unutmamak gerekiyor.

Kürt halkı da TC’nin inkâr ve imha anlayışıyla devreye soktuğu tüm yasaklara, baskılara ve asimilasyon politikalarına isyan etmiş ve sonuçta Kürt ulusal hareketi 1970’li yıllarda güçlenmeye başlamıştır. Bu hareket 12 Eylül’ün muazzam baskı koşullarına rağmen yok edilememiş, bilâkis yaşanan acı deneyimler sonucunda, uzun vadeye yayılan ve geçmişteki isyanlara göre çok daha organize bir silahlı isyan hareketi ortaya çıkmıştır. Geçen çeyrek yüzyıl içerisinde de Kürt ulusal hareketi, Kürt coğrafyasının önemli bir kesiminde sahiplenilen bir halk hareketi haline gelmiştir.

Belirli bir coğrafya üzerinde yaşayan bir topluluğun, egemen devletin dayattığı kimliği reddetmesi, çoğunluk oluşturduğu toprak parçası üzerinde ayrı bir ulus-devlet olarak örgütlenmek istemesi, söz konusu topluluğun demokratik hakkıdır. Bu hakkın gasp edilmesi, ezen ulus-ezilen ulus pozisyonlarını ortaya çıkarır. Uluslaşması engellenen, kimliği yasaklanan, dili unutturulmaya çalışılan, siyasetçileri öldürülen veya hapse atılan, varlığı bile inkâr edilen bir halkın isyan etmesi nasıl yadırganabilir?

Burjuvazi, milliyetçi demagojilerle kandırdığı yoksul işçi ve emekçileri, ezilen ulusa karşı savaş cephelerine sürmektedir. Kendi ülkelerini terörizme karşı savunduklarına inandırılan işçiler, devlet terörüne alet edilmektedir. Milliyetçilik tuzağına düşen işçi, burjuvazinin gerektiğinde kendisine karşı kullanacağı siyasal yasaklara, anti-demokratik uygulamalara, özel savaş aygıtlarına bile onay verir duruma düşürülmektedir. Bu trajik durum ancak işçi sınıfının devrimci enternasyonalist mücadelesinin yükseltilmesiyle ortadan kaldırılabilir