DEM Parti'nin aday belirleme süreci, demokrasi rüzgarlarının estiği bir meydan oldu. Seçimlerin ruhu, halkın iradesini yansıtırken, aday adaylarının "Seçilsek de seçilmesek de seçilen adayımıza destek olacağız" sözü, bu rüzgarın yönünü belirlemişti. Ancak halk oylamasının sonuçları belli olduktan sonra bazı aday adaylarının yönünü rüzgar gibi değiştirmeleri, sosyal medya hesapları üzerinde “ilke” dersi vermeleri bununla birlikte seçimi kayıp etmelerini birilerine bağlayarak “ Ben bunları not ettim” gibi ifadelerle tehditvari yaklaşımlar sergilemeleri bireyin toplumsal ilkelere meydan okuması olarak okunur.
Felsefede "kendini bil" yargısı, kendimizi ve çevremizi anlamamızın temeli olarak kabul edilir. Kendini bilmek, tüm bilmelerin temelidir ve kendini bilmeyen bir bireyin toplumsal sorunları anlama ve çözme çabaları yüzeysel kalacaktır. Seçim sürecinde gösterilen samimiyet, verilen sözler ve sonrasında sergilenen tutumlar, söz konusu aday adaylarının kendilerini ne kadar tanıdığını ve demokratik süreçlere ne kadar bağlı olduklarını yansıtır.
Bu bağlamda, "bilgi toplumu" çağında yaşadığımızı kabul edersek, gerekli bilgi gücü olmadan toplumsal dönüşüm ve yapılanma sorunlarını çözmenin ne kadar zor olduğunu anlarız. Seçim sahasını terk eden aday adayları, bu bilgi gücünün eksikliğini ve teorik çerçevenin önemini gözler önüne seriyor. Eksik ve yanlış teoriler, bizi muhakkak yanlış sonuçlara götürür.
DEM Parti'nin aday belirleme süreci, bireylerin ve toplumun kendini tanıma ve anlama sürecinin önemini vurguluyor. Siyaset, toplumun hayati sorunlarını çözme sanatı olmalı ve bu sanat, doğru bilgi ve teorik çerçeveye dayanmalıdır. Aday adaylarının sergilediği tutum, sadece kişisel bir mesele olmanın ötesinde, toplumun demokratik yapısını ve bireylerin bilinç düzeylerini yansıtır. Bu süreç, bireylerin kendi bilgilerine dayanarak toplumsal sistemlerin gelişimine nasıl katkıda bulunabileceklerini ve aynı zamanda bu sistemlerin çelişkilerini nasıl yansıtabileceklerini ortaya koyar.
Seçim sahasını terk eden aday adaylarının bu eylemi, sadece bir seçim kaybının ötesinde, bir bilinç ve sorumluluk kaybını temsil eder. Bu durum, toplumun kabul edilebilir doğal gelişme sürecinin, insanın kendi özgün bilgisinden kaynaklanması gerektiğini hatırlatır. Kendini bilmeyen bireylerin ve liderlerin, toplumsal sistemlerde sapkın ve çarpık roller üstlenmesi kaçınılmazdır.
Bu eleştirinin ışığında, DEM Parti'nin aday belirleme süreci, bireylerin ve toplumun kendini tanıma sürecinin ne kadar hayati olduğunu ve demokrasinin, her bireyin katılımı, bilinci ve sorumluluğu ile güçlendiğini gösterir. Seçim süreci boyunca verilen sözler ve sergilenen tutumlar, bireylerin demokratik değerlere olan bağlılıklarını ve toplumsal sorumluluklarını test eden önemli birer göstergedir.
Sonuç olarak, DEM Parti'nin aday belirleme süreci, demokrasiye olan bağlılığın, sadece kazanmakla ilgili olmadığını, aynı zamanda kaybetme durumunda da nasıl davranılması gerektiğini ortaya koyar. Bu süreç, her bireyin demokratik süreçlere olan katılımının ve bu süreçlerde sergilenen tutumun, toplumun demokratik yapısını nasıl etkilediğini ve bu yapının sağlıklı işleyişinin her bireyin sorumluluğu olduğunu hatırlatır. Bu, sadece bir siyasi parti için değil, tüm toplum için önemli bir ders niteliğindedir.