Haber: Emrah Bakır

Varoluşçu filozof Martin Heidegger , ‘’Dil var olmanın evidir’’ der bir yazısında.  Dilin kendisi öze dönüş ve var oluştur. İnsanın anadilinden almış olduğu kelimeleri ve anlamları ancak bir topluluk halinde ve bir arada olarak üretmekten geçer. Başta sanatsal eylemler olmak üzere, birçok alanda üretmenin ve yeniden var olmanın anlamıdır. Kürtçe dilinin son yıllarda kamusal alandan özel alana doğru konuşma pratiğinin kademeli şekilde azalması gözler önünde. Kürtçenin özel alana doğru hapsolma sürecini ve bu süreçte neler yapılabileceğini, Kürtçenin kamusal alanda daha çok konuşulması ve gereken önemin verilmesi için neler yapılabilir? Sorusu üzerinden alanlarında deneyimli  katılımcılarımızla özel alana hapsedilmeye çalışılan dili konuştuk. 

                            

Özel alanda da konuşulmaması tehlikesi altındayız

“Diyarbakır Sur’da hafıza yok ediliyor” “Diyarbakır Sur’da hafıza yok ediliyor”

Yazar ve çevirmen Fahriye Adsay, Kürtçenin kamusal alandaki sorunlarının temel problemlerine ve siyasi alandaki yansımalarına dikkat çekerken, zamanla özel alanda da kopuklukların olabileceğini dile getiren Adsay şunları ekledi: ‘‘Takdir edersiniz ki, dil ile siyaset, bir dil ile o dili konuşan topluluğun siyasi statüsü arasında inkar edilemez bir ilişki sözkonusu. Biz Kürtlerin siyasi statüsüzlüğü göz önüne alındığında, Kürdçenin kamusal alandan çekilip özel alana hapsolması hiç şaşırtıcı olmasa gerek. Zira Türkiye'deki kamusal alanın düzenleyicisi ve kural koyucu siyasi iktidarı Türkleri ve onların siyasi ve kültürel menfaatlerini temsil eden Türk devleti. Türkiyede kamusal alan ve onu temsil eden kurumlar sadece Türk dili ile kültürünün kendini yeniden üretmesini sağlayan ve de bunu Türkçe dışındaki dillerin yok olması pahasına, hatta yok olmalarını amaç edinen bir düzenlemeyle iş görmektedir.12 yıl zorunlu (Türkçe) eğitim ve de öncesindeki okul öncesi eğitimden tutun, tek resmi dilin Türkçe olması, Kürdçe bilmenin iş bulma ve kariyer planında, toplumsal statü edinmede hemen hemen hiç bir getirisinin olmadığı bir ortamda kamusal alanda Kürtçenin varlığından söz etmeyi bırakın bir tarafa, yakın bir zamanda özel alanda da konuşulmaması tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktayız.’’

 Kamusal ve özel alanda ısrarla çaba

Kürteçin canlı kalması ve gelecek nesillere ulaşması için siyasi, sosyal ve kültürel bir direniş olduğunu belirten Adsay, ‘’Kürtçenin canlanması ya da canlı kalması, kendini yeniden üretebilmesi için elbette siyasi statünün elde edilmesini bekleyecek değiliz. Sivil toplum olarak Kürtçenin yok edilmesine karşı özel alan ve kamusal alanda tüm imkânlarımız/imkansızlıklarımızla daha fazla yazılı, görsel ve işitsel eserler üreterek ve de tüketerek ısrarla direnmek zorundayız. Ancak bu kültürel direniş, Kürdistan’da kendi kendini yönetmeye dönük bir siyasi, statü talebinin eşlik etmemesi durumunda yeterli olması zor ya da güdük kalması kaçınılmaz. Diğer bir deyişle, sorunumuz toplumun Kürtçeye ilgi göstermemesi değil, toplumun Kürtçeye ilgi göstermek için güçlü nedenlerinin olmamasıdır. Zira aynı toplum Türkçeyi (zorla) öğrenirken bunu aşırı ilgisinden dolayı yapmadı. Kürd dili ve kültürünün her alanda kendini yeniden üretebilmesini talep edecek, mevcut “Kürd” siyasetine alternatif bir siyaset arayışını, belki de, ilk yapılacaklar listesine koyabiliriz’’ Diye konuştu. 

Dilin rağbet görmesi

Uzun yıllardır Kürtçe anadilinde eğitimler veren ve dil alanında çalışan İhsan Birgül, Kürtçe diline son zamanlarda gelen yasaklar ve asimile etmeye yönelik çalışmalar neticesinde bir gerileme olduğuna işaret ederken, Kürtçenin tekrardan canlanmasının ise önündeki engellerin kalkmasını dile getirdi. Birgül konuşmasının devamında şunları kaydetti: ‘’Ben İhsan Birgül. Şair ve Kürt dili eğitmeniyim. Kürtçe neden kamusal alandan özel alana çekildi? Ya da çektirildi. Daha doğrusu neden sadece ev içinde konuşulan bir dil haline getirildi? Bunun tabi ki çok sebepleri var. Başta resmi ideolojiden kaynaklı olan asimilasyon politikaları, dil üzerindeki yasaklar, Her ne kadar şimdi bazı serbestlikler olsa da bunla temel sebepler. Bana göre şöyle bir şey de var. Bu dilin bir pazar dili olamamasında sebebi var. Örneğin bugün insanlar, bu işten para kazanıyorsa dil değer görür. TRT 6 ve Artuklu açıldığında insanlar buraya gidebilmek için ciddi bir şekilde dile yönelmişti ve oradan bir kazanç elde edeceklerdi ve oraya gitmelerinin temel sebebi de buydu. Bize dil dersi için başvuranların hemen hepsinde ihtiyaç duyulduğu zaman başvuruyorlar. Bir işte gerekliyse, ya da çalışacakları bir kurum bu basın ve yayın olur başka bir kurum olur, Kürt diline ve lehçelerine ihtiyaç varsa bundan dolayı başvuruyorlar. Bununla beraber tabi ki kazanç varsa insanlar yönelebilirler. Tekrar anadilin canlanması konusu nasıl olur? Dilin bir rağbet görmesi, bir cazibesinin olması, bunun dışındaki sebepler ortadan kalkınca elbet.’’

                                                 

                               

Anadil önemini kendi adından alıyor

Anadilin bir ulus için önemleri anlamları içerdiğine dikkat çeken Musa Bakan, bir ulusun kendi kültürünü ve tarihini anneden aldığımız dil sayesinde gelecek nesillere aktardığımızı dile getiren Bakan, ‘’Ben Musa Bakan. Dilimi ve kültürümü seven bir Kürdüm ve bunu her anlamda geliştirmek istiyorum. Anadil önemini kendi adından alıyor. Anadil, anne. Anne her halkın kültüründe büyük bir değer ve öneme sahiptir. İlk olarak diyebilirim ki, anadil önemini bu anlamıyla annenin kendisinden alıyor. Ayrıca dil, annemizden ve öncülerimizden aldığımız bir emanettir ve bu emaneti yeni nesillere veriyoruz. Annemizin bize verdiği dil; bir halk olarak, bir ulus olarak, kültürümüzün tarihimizin ve varlığımızın temelidir. Anadilin önemi biraz bu şekilde tamamlanabilir’’ Diye ifade etti. 

               

Kamusal alanda Kürtçe konuşuluyor ama eksiklikler var

Kürtçenin hem geniş kitlelere ulaşması hem de her alanda ilerlemesi için, Kürtçe diline öncülük eden kurumların eksikliklerine değinen ve bu eksikliklerin aşılması gerektiğine dikkat çeken Bakan şunları ekledi:  ‘’Sorunuzu biraz düzeltmek isterim. Kamusal alanda Kürtçe dili konuşuluyor konuşulmuyor değil.  Fakat Kürt kurumlarının bu konuda eksiklikleri var bana göre.  Başta siyasi kurumlar ve halka öncülük eden kurumlar, ya da öncülük etmek isteyen kurumlar. Kürtçe diline karşı birçok baskı, zorbalık ve engellerin olduğunu biliyoruz tabi ki. Ama bu engeller var olmasına rağmen, eğer halka öncülük eden kurum ve kuruluşlar Kürtçe diline gereken önemi verirse, birçok engel geride bırakılabilir. Ve her alanda Kürtçe konuşulur. Annelerimiz ve öncüllerimizden aldığımız bu emanete sahip çıkmamız, geliştirmemiz, zenginleştirmemiz ve bu haliyle yeni gelen nesillere bırakmamız gerekir. Böyle bir ehemmiyeti var bunun. Bu şekilde öneride bulunabilirim. Bu şekilde, aldığımız emaneti yeni nesillere vermemiz gerekir.’’

Bu içerik Avrupa Birliği tarafından finanse edilen Gazeteciler Cemiyeti’nin “Basın Evi Destek Aracı (BEDA)” programı kapsamında hazırlanmıştır.