Kafası sıyıran bir adam varmış bizim köyde,

Sorsan kimse adını anmamıştır şu ana kadar. Ben söyleyeyim adı Mirvadin’miş. Öyle kafayı sıyırması genetik bir şey de değil ha babası Zilan yöresinin en ünlü lokman hekimlerindenmiş 1930’dan önce. Mirvadin’i şimdikiler bilmezler, o cesetlerin altından çıkmıştı, Zilan’daki kurtlar kuşlar tarafından yenilmeyi bekleyen binlerce cesedin altından, zaten o günden sonra da kafayı bir türlü toplayamamıştı. Öyle de kaldı vefat edene kadar sonra da vefat etti. Adını kimse yazmadı şu ana kadar. Zilan’daki isimlerden hangi birisini söylesinler kaçını ansınlar ki. Söylesen tüm isimleri gün alır bitirmek için. Bilinen isimler zikredildi de bir bilinmeyen ızdırabı da ben dillendireyim dedim.

Mirvadin, Erciş’in Xarxus köyündendi.


Cesetler yaşayan var mı diye tekrar kontrol ediliyordu. Üzerine, aceleyle o hengamede yanındakinin kanını sürebilenler ya da mitralyöz kurşunlarının az önce öndeki ya da arkadaki amcasının, kardeşinin, teyzesinin kimse artık parçaladığı kolundan ya da kafatası kemiğinden sıçrayan kanının doğal olarak üzerine bulaşmasıyla ve ani bir baygınlık veya bilinçli bir hamleyle kendisini yere yığmakla kurtulabilmiş ve geri kalan süre boyunca askerlerin süngülerinin uçlarının köreltildiği anlara kadar ölü numarası yapabilmiş kişilerden biri olsa gerek Mirvadin.


Evinize dönemin en seri silahlarından, Fransızca’daki o ürkütücü  ismiyle; ‘’mitralyöz’’lerle girseler, o çok delikli silahın kurma kolunu çeviren askere savunmasızca, merhamet yüklü bir yüz ifadesiyle baksanız ve acaba derseniz, gayri ihtiyari, zulmün kaç beden kılıfı vardır diye sorsanız? Hiç olmazsa 83 yıl aradan sonra bile sorsanız?


Kaç yıl geçerse geçsin ben Zilan Vadisi’ne indiğim andan itibaren aha evime geldim diyorum sonra bir şeyler canlanıyor gözümde. Usanmdan yanımdakilere soruyorum şuradaydı değil mi Newala Fedé? Evet diyorlar ve parmak uçlarıyla az ileriyi gösteriyorlar, bende hep bu mitralyözün kurma kolunun ucundaki emir bekleyen askerin karşısında beliriyorum ve az önceki tek bilinmeyenli soruyu soruyorum... Dedim bir de size sorayım siz hiç hayallerinizde ürkütücü bir asker amca canlandırıp böyle sorular sorar mısınız?  


Neyse...


Mizanların kurulduğu öbür tarafta kılıfsızca, aleni, eşkere bir şekilde yakalara yapışılacak...


Geçen senelerde yine böyle Zilan’daki kemiklerin sızladığı bir günden sonra şöyle nabız yoklarcasına etrafıma bir baktım... Yok abi yok, kimsede tık yok, kimse hatırlamıyor... Büyüklerimiz desen, onlara zaten kızgınım, kırgınım... Korktular, bir yerlere gidip bir daha bu kemiklere basmak için bile olsa dönmeyeceğimizden korktular...


Sonra bu sene, bir ilerleme var tabii... Allah’a şükürler olsun hatırlandık... Teknolojinin bir nimeti de bazı şeyleri hatırlattırması olsa gerek... Sevdiklerini, seveceklerini, kaybettiklerini hatırlatır insana... Teknoloji sayesinde  biraz sonra bizim evimizden, Zilan’dan, çıkıp ötelere gidiyorum ne tesadüf sanki Zilan’ın kasabı İbrahim Paşa ile Srebrenitza kasabı Ratko Mladiç anlaşmışçasına yaz ayının neredeyse aynı günlerine denk getirmişler yamyamlık yaptıkları tarihleri. Ratko 65 yıl sonra Bosna’da binlerce Mirvadin bırakıyor kan kokan meydanlara.


Her türlü kıyımı kınıyoruz, lanetliyoruz değil mi? Bilmem belki Bosna’da da  kaç tane insan vardır benim gibi, ürkütücü bir sırplı askeri karşısında hayal edip ona merhamet soruları soran?


Her bir katliamın yapıldığı yer evimiz olmalı bizim,sonra biz masumlara, zulme uğrayanlara misafir gitmiş olmayız. Biz gerçekten sahiplenirsek sahipsiz, gömülememiş ya da bombalarla cesedi parçalanan birinin bir yerde unutulmuş bir parçasını o zaman ki mazlumların bir tarafı oluruz.


Mazlumun tarafı olan, zalimi bertaraf eder...


Bugün tarafı mazlumlar olan ve olacak olan herkese en derin saygılarımla...


Zilan’ı eviniz bilin ki arada hayallerinizle uğrarsanız yabancı kalmayın...

 

Cahit Tan

13.07.13