BARIŞ EN ÇOK SADAKAT GEREKTİRİR.
‘’ ‘’Eve dönmek istiyorsun ama yol çok uzun’’ diye başlar Vietnamdan söz eden bir şarkı.
Evet yol çok uzun evimizle aramıza kan girmiş, 30 yıl girmiş elbette çok uzun yol. Ama dönülecek bir ev varsa yol uzun da olsa gidilecek.’’
Yukarıdaki dizeler Bejan Matur’un ‘’Dağın Ardına Bakmak’’ adlı kitabından. Aslında sohbet ettiği kitabının kahramanıyla arasında geçen bu diyalog günümüzde gelinen aşamayı tamamlar niteliktedir. İnsanlar ve özellikle bu insanların içindeki evsizler kendilerine ev olarak belledikleri dağlardan o taşınmaz mülklerinden ne icra yoluyla ne de iflas yoluyla tahliye ediliyorlar sadece uğrunda canlarını feda ettikleri halklarının artık kart kurt olmadığını ispat ettirip iniş zamanı diyorlar. Onların bulundukları zirveler anlatılırken kalıcı kardan değil anlaşılmadıkları sürece kalıcı kandan bahsediliyordu. Anlaşılmak çoğu devrimcinin en son başardığı şeydir. İcraatin anlaşılmamanın duvarlarını yıktığı bir ilkeler zinciri için önce kendini ortaya koymak gerek. Belki çoğu ortaya kendini koyanlara kandırılmış sıfatı yapıştırılacak, haklarında dünyanın en büyük ordusu olan basında bir sürü etiket ve alası.
Biz olmasaydık yerine biz olmayabilirdik kelimeleri en çok onlarca tekrarlanır. Bizim burada olmamızın yegane amacı semerleriniz olan anlamca yumuşatılmış ama halen II. Dünya hunharlarının şirazesi kokan, ata ülkünüz olan milliyetçilik anlayışınızın sizi sürüklediği noktaları, size ‘o göremeyen size’ göstermektir.
Devam ediyorum Hasan Cemal çekilme günlüklerinde beklediğim çıtanın çok üstünde bir grup bu demekten alamıyor kendini. Bir kurtuluşa vasıl olacağını bilmek aslında insanın onursal çıtalarını tabandan tavana kaldırabilir. Onlar birşey bilmeyenlerini çoğu şehir entellektüelleriyle haşır neşir olan gazetecilerden daha doyurucu bilgilerle donatmışlardır. Hiç olmazsa inanç sadakata erdirir insanı bunu bilebiliyorlar.
Şimdi insanın inançları insanı kendisine alenen çağırır. Din bunu ibadetle yapar, kardeşlik inayetle. Kalleşlik ise ihanetle.
Çekilmek birşeylerin olacağına inananların içine girdikleri bir süreçtir. İnançlar en çok karşılık beklemeyenlerindir. Ama barışta karşılık almak bir nevi kardeşiliğin inancıdır. Eğer bu ülkenin bir yangını varsa onu söndürmek için kullanılan her damla su bir inancın simgesidir. Çünkü suyun o ateşin söndüreceği umudu bir inançtır. Nasıl ki doğal gaz hattı patladı mı hiç bir su kaynağı bu ateşin gücüyle başedemiyor ve ateşin kaynağı olan gaz kesiliyorsa burada da umut artık inançtan daha gereksizdir. Ateşin kaynağının kesildiğinde yangının söneceği umut gerektirmez çünkü olacak olan aşikardır. Bu ülkenin hiç bir zaman umut gerektirmeyen bir vakti olmadı. Çünkü ateşin kaynağı olan üstünlük arayışı ve ezilmeye çalışılanın altta kalmayışı hep körüklerini saklayanların umudu oldu.
Artık güzel şeyler inanç olmaya başladı ve dediğimiz gibi barışa olan inanç bizi kendisine alenen çağırıyor. İnancı kendisini çağırınca evinden, dağından, çekilen herhalde bir biz olsak gerek. Biz derken biz ne Kürdüz ne Türküz ne de başka bir millet çünkü inananlar ayırılmayanlardır. Hele barışa inananlar asla barışın kimliğini aramazlar. Kime ait olduğu yalnızca şarkılarda yer alır. Şarkılar yol uzun dese bile barışa inanç sizce en büyük sadakat değil midir?
Cahit Tan (31.05.2013)