ERCİŞ HABER- Van’ın Erciş ilçesinde 2018 yılında evine yapılan baskında gözaltına alınarak tutuklanan ve 22 ay sonra tahliye edilen Gazeteci İdris Yılmaz, tutukluluk, yargılama ve cezaevi süreçlerini anlattı. Halen cezaevlerinde gazetecilerin bulunduğunu hatırlatan ve dayanışmanın önemine vurgu yapan gazeteci Yılmaz, "Toplumun doğruları bilmeye ihtiyacı var. Bizler toplumun sesi olmaya, yazmaya devam edeceğiz" dedi.
Uzun bir tutukluluk süresinin ardından 26 Ekim'de tahliye edilen Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabiri Yılmaz, sırasıyla Erciş A Tipi Cezaevi, Van Yüksek Güvenlik Kapalı Cezaevi ve Elazığ 1 Nolu Yüksek Güvenlik Cezaevi'nde kaldı. Tutukluyken, polisin baskın yaparak "aranıyor" deyip evini dağıttığı ve cezaevinde olmasına rağmen hakkında "örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla yeni davalar açılan Yılmaz, 22 ay içinde sadece bir kez duruşma salonuna gelerek, mahkeme heyetinin karşısına çıkabildi. Defalarca Ses ve Görüntü Bileşim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmalara katılan gazeteci Yılmaz, tutukluluk süresince fiziki olarak katıldığı ilk ve tek duruşmada ise tahliye oldu.
SKANDAL TUTUKLAMA GEREKÇESİ
Ülkede yargının geldiği noktayı, "adalet" kavramına duyulan güveni ve hukuk sisteminin nasıl işlediğini anlattıklarıyla bir kez daha gözler önüne seren Yılmaz, "Kayyumların atanmasıyla birlikte birçok yolsuzluğu belgelerle açığa çıkardık haberlerimizle. Paravan şirketlere ve yandaşlara verilen ihaleleri belgeleriyle, fotoğraflarla açığa çıkardık. Saldırılara maruz kaldık, çetelerin saldırılarına maruz kaldık. Suç duyurularımız oldu. Ortada deliller olmasına rağmen, maruz kaldığımız saldırıları belgeleyen görüntüler olmasına rağmen savcılık bir adım bile atmadı. Soruşturma dahi başlatılmadı. Ancak mağdur olabileceğimiz hemen hemen her konu üzerine birer soruşturma başlatıldı. Bunlarla bir sonuç elde edilemeyeceği anlaşılınca 21 Ocak 2018 tarihinde evime yapılan bir baskınla gözaltına alındım ve sosyal medya paylaşımım gerekçe gösterilerek tutuklandım. Çıktığım mahkemede hakime, düşünce ve ifade özgürlüğünü, anayasanın buna yönelik içtihatlarını anlattım. Hakimin söylediği aynen şuydu: 'Bunu sıradan bir vatandaş paylaşsaydı belki suç olmazdı ama sen gazetecisin, yaptığın her paylaşımı milyonlarca insan görüyor bu nedenle seni tutuklamak zorundayız.’ Bir skandal ifadeyle karşılaştım" dedi.
CEZAEVİNDEYKEN 5 DAVA 1 SORUŞTURMA
Cezaevindeyken hakkında, "basın yoluyla halkı kin ve nefrete alenen tahrik", "örgüt propagandası", "devlet büyüklerine hakaret ve kamu kurumlarını aşağılama" suçlamalarından 5 ayrı dava ve bir soruşturma açılan Yılmaz, tahliye kararından kısa bir süre önce yaşadığı yargı skandalını şöyle anlattı: "Sosyal medya paylaşımından tahliye olmama 15 gün gibi kısa bir süre kalmıştı. Bir not kâğıdından söz edildi. Gürpınar Savcılığı SEGBİS üzerinden ifademe başvurdu. Not kağıdında yazılan kişisel bilgilerim ile aile kayıt örneğinin karşılaştırılmasını istedim. Bilgilerin doğru olmadığını savcıya ilettim. İfadem sonrası savcı takipsizlik kararı vererek dosyayı Erciş'e gönderiyor. Aradan bir hafta geçtikten sonra tekrar Terörle Mücadele bürosunun talimatıyla ifade vermeye çağrıldım. Bu kez bir itirafçının beyanları üzerine yargılandım. Benim örgüte drone aldığıma yönelik iddialar bulunuyordu. Savunmamda dronenin bir prosedürünün olduğunu, bununla ilgili yasaların, içtihatların olduğunu, hiç kimsenin gidip elini kolunu sallayarak drone satın alamayacağını veya satamayacağını anlattım. Buna yönelik bir araştırmanın, soruşturmanın yapılıp yapılmadığını da sordum. Ardından bana 'Sen bunları biliyorsun zaten, biliyorsan araştırmışsın demek' dinilerek, yeni bir tutuklama kararı çıkarıldı" dedi.
HAKİM NE SORU SORDU NE DİNLEDİ
Tutuklanmasından aylar sonra iddianamesi hazırlanarak hakim karşısına SEGBİS ile çıkan gazeteci Yılmaz, mahkeme heyeti ile arasında geçen diyalogu, "Mahkeme huzurunda söylediklerim dikkate alınmıyordu. Başkan sürekli söylediklerime müdahale ediyor ve çevresindekilerle konuşuyordu. Bunun üzerine beni dinlemesi istedim. Yargılandığımı söyledim. Bana dönen hakim, 'İşin rengi belli oldu zaten. Sayın savcım mütalaanızı okuyun' dedi. Bana ne soru soruyorlar ne de ifadem dikkate alınıyordu. Savcı hemen mütalaasını okuyarak bir celsede 6 yıl 3 ay ceza istedi. İkinci celsede bana duruşma tutanağı gelince, baktım kullandığım ifadelerin hiçbiri tutanakta yer almıyor. Kullanmadığım cümleler tutanakta yer almış. Mahkemeden bunun düzeltilmesini talep ettim, yazılı savunma talebinde bulunmak istedim. Buna rağmen tutanakta yazılı savunma yer almadı. 'Ek savunma süresi talebim yoktur' şeklinde benim adıma karar verildi. Yine itirafçılardan biri duruşmada benden söz etmiş. Delil araştırılması talebinde bulundum. Yasal olarak benim böyle bir talep hakkım olmasına rağmen bu da kabul edilmedi. İkinci celsede bana söz hakkı verilmeden 6 yıl 3 ay ceza verildi. Muhtemelen bu dosyadan beraat edeceğim. Çünkü kişinin beyanlarını doğrulayan hiçbir bilgi ya da belge yok" şeklinde anlattı.
‘HAKİM DE HATA YAPABİLİR’
Tutukluluk ara değerlendirmelerinden birinde FETÖ'den de söz edildiğini paylaşan Yılmaz, " FETÖ'den yargılandım. Tutuklama gerekçemin uzatılmasına yönelikte böyle bir gerekçe uydurulmuş. Mahkemeye yazı gönderip durumda bir yanlışlık olduğunu, bunun düzeltilmesini talep ettim. Dilekçem sonrası 3 tane ara tutukluk kararı geldi. Üçünde de aynı gerekçeler gösterilildi. Bank Asya’dan söz edilmiş; fakat böylesi bir şey yok. Hakime bu durumu söylediğimde ‘Biz de insanız, hata yapabiliriz' dedi. Onların hatası bizi aylarca özgürlüğümüzden etti" diye konuştu.
'HUKUKSUZLUĞU İLİKLERİME KADAR YAŞADIM'
Van sonrası götürüldüğü Elazığ 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde yaşadıklarını anlatan Yılmaz, "Bir hafta bölge cezaevinde tutuldum. Ardından ailemle tamamen irtibatımın kesilebileceği Elazığ'a götürüldüm. Burada tecrit altında 9 ay boyunca tutuldum. Spora tek başıma çıkarılıyordum, insanlarla iletişimim yasaktı. Telefon hakkım 15 günde birdi. Avukatımla iletişim imkanım yoktu. Gelen mektuplarım, kitaplarım verilmiyordu, kitaplar aylar sonra o da kısıtlı olarak veriliyordu. Dolayısıyla 9 ay boyunca hukuksuzluğun en derinini iliklerime kadar yaşadım. Birçok yargı makamına dilekçeler de yazdım; ama dilekçelerime cevap bile gelmedi" dedi.
CEZAEVİNDEYKEN ARANIYOR!
Cezaevindeyken evine baskın yapılarak aranan Yılmaz, o gün yaşananları, “Ben cezaevindeyken evim basılıyor, dağıtılıyor. Aynı zamanda babamın evine de baskın yapılıyor. Evin kapı, pencereleri kırılıyor. Amcam engelli olmasına rağmen darp ediliyor. Yapılan aramalar sonrasında aile ile dalga geçer gibi, 'İdris Yılmaz nerde? Yerini bize söyleyin' deniliyor. Ailem de bu olay karşısında şaşkınlık geçiriyor ve 'İdris Elazığ Cezaevi'nde' demesi üzerine polis evden çıkıyor" sözleriyle aktardı.
‘YAZMAYA DEVAM EDECEĞİZ’
Yargılama sürecine bakıldığında ülke genelinde gazeteci, siyasetçi, muhalif ve aktivist farketmeksizin birçok kişinin benzer hukuksuzluğa maruz kaldığına işaret eden gazeteci Yılmaz, "Toplumdan yana muhalif bir duruş sergileyip, toplumsal çıkarları esas alan, karanlıklardaki gerçekleri aydınlatmak için çaba sarf eden birçok gazeteci bugün yargılanıyor. Dosyalara bakıldığında aynı gerekçeler var" dedi. Türkiye’de halen onlarca gazetecinin cezaevinde olduğunu hatırlatan Yılmaz, sözlerini dayanışma çağrısıyla tamamladı: "İçerde dayanışmaya, desteğe ihtiyacı var. Dışarıdaki gazeteciler içerde tutsak olan her arkadaşımıza sorularını yöneltmeli. Çünkü dört duvar arasına sığmayan düşünceleri var. Bunun kamuoyuyla paylaşılmasında köprü olunmalı. Toplumun doğruları bilmeye ihtiyacı var. Bizler de toplumun sesi olmaya, yazmaya devam edeceğiz."