Yurdumdan Çocuklarıma Serenad

 

Çocuklarım için dünden yarın postasına bırakılmış bu mektup, 1 Haziran 2013 Taksim-Gezi Parkı Direnişinin sembolü olmuş Ceviz Ağacının Gölgesinde Tamamlanmıştır.



 
Hayat bugün darağacı dolusu, rutubet kokuyor... 
Yaşamaya idam çıkmış oğlum, ölülerle dolu bir hayat istenir.
Sırtımda birikmiş yorgunluklar var, 
bilirsin sen doğmamış kadınım güzel kızım; ben apoletlerin ezdiği dağlardan doğmuşum. 
Ruhuna can senin Nazım: Nazım biraz ben; ben ise biraz Nazım şimdi… 
Gezi Parkında ayaklanmış bir Ceviz Ağacının hikayesini dinleyecek çocuklarım
‘Ben bir Ceviz Ağacıyım Gezi Parkında’
O yandan Üsküdar’a ayaklanılmamış yer mi var sanki
Rahmet sana Arif, işte şimdi diyebilirim ki: ’Üsküdar’dan bu yan, lo kimin yurdu!’
Şimdi yurdum, daha çok yurdum oldu benim…


 
Dışarısı ölüme bunca yaklaşmışken, ajans programları çok uzaklarda... 
Kutuplardaki penguenler ile saklanıyor gerçekler…
Akbabanın dostluğu olmaz elbet, olmaz da...
Ahmak bir ajans, fırsat bu fırsat deyip dost postunda Yaradan'ları Kul'lamaya çıkmış...


 
Sonra İstanbul’un Gazi Mahallesinde engel kırmış zulüm,
İstanbul'un Gazisi kan duman şimdi... 
Küçük patronlarınca sigortalı kölelerini kovduran güç;
Gazide ölüm toplamaya çıkmış...


 
Ve Heraklitos…
Ve biraz da Spartaküs olan o koca İda’nın yurdu; İzmir… 
Sarışın kızların memleketi İzmir, sürgün esmerlere saldırmış... 
Ey İzmir, ey bir erkeğin can eksiği sevgili güzel kadın; 
şifanı, dermanına zehir damıtmadan ara, 
öylesi bir seyyah ol ki, 
yarın olduğunda, biraz da onu sen doğurdun desinler...

 

Ceviz Ağacı güneşi topluyor, 
her ayaklanma bir aydınlanmadır ve Ankara da uyumuyor artık!
Bütün kar uykuları bıçak yiyor, ortalık Can’ın kanına bulanmış…
Ceviz Ağacı besliyor, beslediği kadar da büyüyor, büyüdükçe besliyor, besledikçe büyüyor…
Koca ol, Kocaman ol Koca Ceviz Ağacı, 
bir ana yavrusunu koynunda nasıl sakınıyorsa, yavrular da seni o kadar kavgalarında saklıyor.


 
Resmi ilişkilerin soğuk başkenti, Ahmed Arif'in Varoş Sevgilisi; Ankara... 
Taşlarından ayrılmış kaldırımlarla dolmuş şimdi her bucağın... 
Ey Sır; var mısın- yok musun, yurdu Kürdün Ruhu sarmış. 
Anadolu Kürt olmuş, Kürt ise hep biraz Anadolu'ydu...


 
Padişah suç işlemiştir, 
Sokak, Padişah’ın divanıdır! 
ve Padişahlar sokaklarda yargılanır.
Helal şarabımıza haram eller uzanmış; açılsın bütün kapılar, ben de bir Pîr olur, olur da isyana giderim
Kimsenin helali ve haramı padişah'ın fermanıyla buyrulmaz.
Padişah, her çağda zulmüm peygamberidir;
Sözü helal, eli ise haram olandır! 
Sözler ellerin yalancısı, şaraba fetva ise en büyük haramdır!



 
Katil na’mı adına katle çıkmış!
İstanbul bir kez daha boğuluyor…
Ve şimdi Yavuz'un vurduğu Alevidir İstanbul...
Bu bir cinayet ihbarıdır, polisler satın alınmış, sokaklar duysun beni!
Herkesten herkese doğru bir ölüm projesi, Avrupa'dan Asya'ya çiziliyor.



 
İstanbul; Roboskî’de ordunun vurduğu çocuk…
İstanbul; Reyhanlı’da yasaklanmış ölüm taziyeleridir!

 

Ve Kürdistan…

Yakılmış 3000 köyü, köyleri yakılmış köylüleriyle Gezi Parkına ağlıyor... 
Ağrı’dan gelen direnişçiler Sivas’ta yakalanıyor…
Kürdistan’ın tam ortasında, taze yarasına pansumanı yasak bir Dêrsim çatışıyor.
Kürdistan; bomba yemiş kaç halkı varsa, işte o kadar Gezi Parkındaki Ceviz Ağacını anlıyor ve onu göz yaşlarıyla emziriyor. 
Yıkılma Ceviz Ağacı,
bak Kürdistan'a, Yaralarının Lokmanı olmuş yurdum binlerce kilometreden seni de sarmaya gelmiş.




Yurdun güneyinde göklere yangın karışır, zehirli gazlar kentin tavanına sinmiş…
Adana, kızgın ovanın ağalı kenti… 
Çocukluğumun bisiklet şehri… 
Kürdün deniz görmüşlüğü, Kürdün sürgün kenti...
Dağılmış bir isyan var Adana'da, 
birlik olunmadığı için, Padişah tarihin gözünü çıkartıyor.
Bir ol Adana, tarihin kör bırakacağı Padişah daha kör olsun, sen çocukların büyülü kentisin, kör kalma Adana!

 


Anadolu; Hakkari derdik sana, sen bizi anlamaz, biz ise sana küser idik... 
Medya yalan söyler derdik,
köyün saklı yerlerinde çanak kurar, köyümüzün halini Avrupa'dan dinlerdik... 
Bizim Mısto köyüne, Micheal'in kentinden bakardı. 
Anladın mı şimdi Anadolu, anladın mı Hakkari'yi!
Anadolu; biraz Hakkari'dir artık, bütün kanalları peşkeş bir efendinin asi kölesidir....

 


Ve Taksim…

Taksim; sen halayları Hakkari olmuş İstanbul'un göbeği…
Yeni doğdun, göbek bağın bile daha düşmedi ki, 
koru kendini, Zîlan'dan bilirim, süngüde az mı çocuk can verdi...

 


Ve isyanın en acılı kenti; gözleri hep ıslak, damarları hep ayrık kadını, Antakya; ölülerinin bile kanatıldığı rahmim...
Antakya bugün toprağa genç bir çocuk verdi,
Polisler İstanbul'dan zehir temin etmiş,
hayırsız halk da polis olmuş, kol kola yarının katline çıkmışlar. 
Antakya; Memduh Selim Bey'in Çerkez yarinin bahtsız yurdu…
seni ne de çok vurdular. 
Kana yurdum, kana Memduh’un Ceylanı, kana da kanma!
Bu günler de geçecek, geçecek diyorum sana inan bana.