Her vakit bir haldir...
Susuyorum,
kör olsun ki zaman; sekerat'tır,
yer istanbul...
Ne diyorsam, dedikten sonra ağzım Rojava!
Ben sustukça:
’vicdanların taşlaşmış meydanlarına vurulmuş eşkıyalar çekilir...’
 
 
Kerhaneleri; acemi çocuk, dalavere ticaret,
Camileri; salya salavat!
Meyhaneleri kaçak babalar, ucuz şarap..
Barları; memleket mimarhane'si!
Hercai meydanı tıklım tıklım kaos,
İstanbul, eyyy! kirletilmiş bunak, kadim yazgı.
Yazgından da mı anlamazsın,
Her taşlanmış kadın, vurulmuş bir eşkıyadır şimdi...
 
 
Şiirleri asası Bir Musa’dır her şair
Zilan'da, soyu vurulmuşların soyundanım, hey haaat!
Sonra demem o ki:

’Nil boylarında göçer değillermiş, kırımdan kaçarmış sürgünler..’

Ve Firavun her çağda kıyafet soyunmuş
Umut, Katil-i Firavunun belki de erişeceği Kawa'dır şimdi
Romalı İsa'nın babası yoksul bir asker de olsa, İsa İsa’dır işte...
Ve susmak eşkıyalığın ölümüdür,
Ölüm olmasın diyedir konuşmam
 
Kureyşte kabile,  Kisra sarayı sonra, Roma'da imparatorluk varmış..

Ankara,

Şam,

Bağdat

ve sonra Tahran!

cemiyetler, cemaatler, meclisler!
Dünyanın kör gözlerine düşmüş Kürdçeyim şimdi..
Kalem mi intiharını yazar, yazdıkları mı kırar kalemi?
ve sonra bir çocuk bir çocuğu öldürdüğü gündendir, herkes katil, Kabil ise kurbandır!
al işte, canı asırlarca leş kargalar yemiş, bütün meydanlarda can taş'a boğulmuş,
ölüm ölüsünü görsün diyedir bir el kalkıp susmadı:
’Tarih 13 Ağustos 2013 ve Rojava çoğalmış bir Raskolnikov'dur şimdi!’