- Haydardan Aliye ...
 
Daha da uzaklaşmışsın... 
Daha da yabancılaşmış, yabancılaştıkça da yalnızlaşmışsın...
Ve sevememek, 'hakiki anlamda' sevilememek...
Olan-bitene biyolojik olarak bakmayı da aşıp, boyut ötesine geçmeye delirmek, delirdikçe özgürlüğü elinden alınan deli olmak, 
yaşam alanı işgal edilip tımarhane kapanlarına sıkıştırılan deli olmak…
 
 

Sonra ömrünün tek sağlam planına karar verirsin, hazırlıklar başlamıştır da, yol hazırlığına… Mümkünü yok, er ya da geç gidecektin zaten, yanında yolluk götürmeyeceksin, işe yarar mı-yaramaz mı bilemeyeceğin yolluğunu ardında bırakıp öyle gideceksin.
 
Sakinsin, görenleri çıldırtacak kadar çok sakin… Mesela yazar'san; elinde yazdığın-doğurduğun yazıların-çizilerin mutlaka vardır, onları toparlamaya çalışırsın, aldığın yolculuk kararıyla hedef koyduğun ana gelmeden önce, yapman gerekenleri çok net olarak biliyorsun, terk edeceğin bu ellerden borçlu gidersen; giderken ağlarsın... Oysa gülerek gitmek istiyorsun, borçsuz-harçsız…
 
Her geçen anla beraber, daha da az hissedilen bir boyuta veda edip gidebilmeyi göze almak, delice algılansa da yürek ister.
 

Hayır, bu durum 'saçma manşetlerle tarifi yapılan intihar' değil, cinnet de değil, her şey gayet özgür ve de durgun iradenin kararı, 'iradenin hakimi olmadığı bir final' den söz etmiyorum.


Burada kendisiyle oynayan bir hayat var, bir Çingene; ömrünün tek sağlam planı olan ölümün var Ali.

 
Zaten öldükten sonrasını da hep merak etmiyor muydun, 'acaba hayat var mı-yok mu' muammasından kurtulup da cesaretle gidip perde arkasına geçmek… Bir kâşifsin sen çocuk, yolculuğa çıkacaksın ve bilmediğin bir yerlere gideceksin, herkesin korkuyla gittiği o yeri sen, cesaretle ayağına çağıracaksın.

 
Eğer biyolojik yaşamdan sonra hayat varsa, o zaman 'bu boyuta geri dönülüyor munun' cevabını arayacaksın, eğer Tanrı var ve birçok yaşamı birbirinden farklı boyutlara koyup da o boyutlar arasına da sınırlar çizmişse, evet o zaman da sınır ihlallerine kalkışacak, gerekirse Tanrı'nın mayınlı sınırları arasında bir kaçak gibi dolaşacaksın.

 
Çok yoruldun sen, her yaşadığın an bir öncekinden daha da ızdıraplı geçti-geçiyor, tat almadığın bir masada neden ısrarla oturmaya devam ediyorsun ki, üstelik masada oturdukça senin içinde daha da tatsızlaşan bir masa… Biyolojik yaşamın en çekilmezliği, artık bu boyutun hayatından tat alamamaktır. Ya korka korka ölüme gidecek, ya da ölümü oldukça bilinçli bir şekilde ayağına çağırıp kendi ölümünü öleceksin. Herkes gibi değil, kendin gibi öleceksin. Yaşadığın gibi öleceksin. Doğumuna sen karar vermedin belki, birçok dünya insanı gibi sen de bir tecavüz çocuğusun ve bu yazıyı okuyanlar ve yazan ben dahil kaç kişi varsa, tecavüz çocuğu olmayan istisnaların dünya genelinde çok az olduğunu düşünüyorum, yüksek bir ihtimalle tamamımız tecavüz çocuğuyuz ve açıkça şunu söyleyebiliyorum: 'Saymazsan birkaç istisna küçük grubu; hepimiz tecavüz çocuğu…'

 
Bok yoluna gitmiş sayılmazsın, asıl boklaşanlar korkarak öle öle ölenlerdir, gözün arkada da kalmayacak; çünkü genç yaşında ihtiyar bir hayat yaşadın, birçok şey gördün ve oldukça çok düşündün, hissedebileceğin kadar da hissettin; sözüm sana şu ki artık: 'Gelmişse vakit gidebilirsin.'
 

Sen güçlü bir insansın, 27 yıl yaşadın ve hızlı yaşadın, çok gördün. Klasik bir insanın 77 yılda analiz edemediklerini sen, 27 yılda yaptın. Ne kadar yol geldiğini en iyi sen biliyorsun, o kadar çok yol geldin ki güneşlerin topunun yalan ve de put olduklarını  gördün.
 


Demokrat bayraklar arasına saklanmış oyunları bir çocuk gibi buldun,

bir ihtiyar kadar yorumladın,

bir delikanlı olup, bulup da yorumladıklarına sayıp sövdün.

Dinleri cennetleriyle beraber cehennemlerinde yaktın sonra...

Sonra tek bir formülle bütün faşizmi çürüttün.

 

Düşüncede geldiğin yerden ileriye gidemedin ve gidemiyorsun. Nietzsche’nin felç geçirdiği yere kadar gelmiş bulunuyorsun. Gözün aydın, hakikate varmamış bir bedbaht da olsan, bu sınavdan geçer not almayı başardın. Düşüncede geldiğin yerde çok yalnızdın, gittikçe daha da fazla yalnızlaştın. Ve düşüncede vardığın yerde; beynini akıtmak, kafanı dağıtmak istediğin birçok anın oldu. Şükür ki bütün cinnetleri bertaraf edebilecek yaralı da olsa güçlü bir iradeye sahiptin.
 
Gidip insanlarla örgütlenebileceğin, ya da düşüncede seninle aynı yerde olduğu için yoldaş diyebileceğin kimseler yok artık, sosyal bir varlık olmana rağmen; marifetten birinin tarikatlara girmesi ne kadar olmaz ise, senin de bir yerlerde örgüt elemanı olman o kadar paradoks. Bu yüzden çektiğin çile kadar yargılanıyorsun, çevrendeki her insan biraz darbeci ve sayısız devletle uğraşmaktan dolayı itiraf et ki: 'Biyolojiden elini çekebilecek kadar kaybettin. Ama bu el çekmek olayını bütüncül olarak algılarsak, sen gerçekçi davrandığın için kazandın.'
 
Acıyı dibine kadar çekmiş adam…
Çağrışımlar, evet gördüğün her şey sende birçok çağrışım yaratıyor ve beynin, bu karmaşık durumuyla cehennem olup varlığını rahatsız ediyor.
 
Şuan oldukça fazla rahatladığını biliyorum, ne kadar rahat hissettiğini tarif bile edemezsin. Üzerinden öyle bir yük kalktı ki, söylemediğin ama uzunca süredir biriktirdiğin şeylere ihanet edip de inanmadığın şeylerin gevezeliğini yapmaktan bıkmıştın. Gerçeklerini kabullendin, kabullendiklerini anlattın ve anlattıkların anlatılıyor.
 

Biyolojik hayatına son vereceksin. Ama bunun nasıl ve ne zaman olacağına sen karar vereceksin.
 

Tutsak balinaların kafalarını kapatıldıkları yerin duvarlarına vurarak intihar ettiklerini biliyorsun ve kendinin de bir tutsak olduğuna dair artık hiçbir şüphen kalmadı. Birçok yerde tutsaksın; ailede, işte, kimlikte, yalnız yaşadığın evde, milyonlarca kişiyle güya beraber ama ayrı yaşadığın kentte… Okuduğun gazetede de izlediğin televizyonda da, yamacına gittiğin demokrat bayraklarda da; evet sen bir tutsaksın. Düşüncede ne kadar çok yol almışsan, düşüncelerin ne kadar baş kaldırmış ise; üstündeki milyon tane işgali de o kadar fark etmiş bulundun.


Aslında bütün insanlar en az senin kadar tutsaktır, ama birçoğu inanılmaz tutsaklıklarının farkında değillerdir; demokrat, milliyetçi ya da dini afyonlarla kendilerini kandırmaktadırlar. Ve sen aldığın düşünce yolunda, altından kalkılmaz tutsaklıklarını hissettin; boynundaki ilmikleri, bileklerindeki kelepçeleri hissettin.

Senin gayet bilinçli ve güçlü bir şekilde yapacağın şey, biyolojik olarak kendini bu boyuttan almak, bilmediğin bir yolculuğa çıkmak. Sanırım başka bir boyuta... Korkundan büyük cesaretinle, bilmediğin bir yerlere doğru yolculuğa çıkacaksın çocuk, orada seni neyin bekleyip ya da beklemediğini bilmiyorsun, ama bildiğin bir şey var, belki de en büyük bilgin: 'Varlığın devam edecek.' Evet, varlığın bir şekilde devam edecek ve sen buna eminsin.
 
Bu olay olduktan sonra en sevmeyeceğin şey şu olacak: 'İnsanların seni son bir kez daha anlamamaları…'  Ama artık buna da aldırmıyorsun, insanların senin hakkında ne düşündüğünü umursamayacak kadar güçlü bir karar vermiş bulunmaktasın, sen güçlüsün; boş ver onları…
 

İstediğin bir zaman ve yerde, istediğin bir şekilde biyolojik olarak kapatma düğmene basacaksın.
 
 
Yazın yapacağın deniz tatili hayallerini-planlarını anlatsan… Kimse seni yargılamayacak da…
Uzuncadır içinde büyüyen ve korkmadan anlattığın bir keşif yolculuğundan bahsettiğinde insanlar yargıçlığa bürünecekler…
Dindar biri değilsin, aslında inanıyorsun ama dinsizsin. Dinlerin biçtiği haramdır-günahtır ahlak anlayışından, ya da bilmiş entelektüel çevrelerin olaya getirecekleri umutsuzluk-yanlışlık anlayışına pek takılabilecek zayıflıkta bir insan da değilsin.


Sen bir keşfe çıkacaksın. Ve hayatta ilk kez seni bu kadar heyecanlandıran bir amacın, bir hedefin var.
Senin hiçbir zaman kararlı yürüdüğün bir amacın ve hedefin olmadı, biliyor musun…
İnsanın yürüdüğü kendi kararı olan bir hedefinin olması kadar güzel bir şey olabilir mi…


Sabahtan akşama kadar oturup türkü dinliyoruz, okuyup yazıyoruz…
Hepsinin bilinç altında; zigottan öncesi-bedenden sonrası yok mu...
Burada durup da perde arkasını politik korkularla merak etmek mi güzel, yoksa gidip de gerçeğe dokunmak mı?
 
 
Bir keşfe çıkacaksın, bilmediğin bir kuyuya dalmak, ya da gidilmemiş bir ülkeye gitmek, ya da uzaya dokunmak… Bunlardan, bütün yolculuklardan daha da gizemli bir yolculuğa çıkacaksın ve sen bir yazarsın; yol hazırlığını yapman gerekiyor. Otur ve yazıp-çizdiklerini düzene sok; belki de okunası şeyler değildir ama onların annesi sensin. Çocuklarına ihanet etmemelisin, ki etmiyorsun da… Ve daha başka son sorumlulukların... Varsa tuttuğun eller, o elleri tutacak eller bulmalısın; eller boşlukta donmasınlar.

Bu yolculuğa karar vermende kimselerin en ufak bir etkisi yoktur, mesele; kişi ve olay ötesinde cevabını saklayan bir meseledir. Bir daha doğma fırsatın olursa, evet o zaman mutlaka daha farklı yaşamak istersin. Mesela içindeki merhameti terbiye etmek, acımasız olabilmeyi başarabilmek, zeki olmanın yetmediği bu dünyada akıllı da olabilmek, hak eden insanların canını yakmak, sevilmeyi hak eden ne varsa  sevebileceğin kadar sevmek, mümkünse kimliksiz doğmak; bir Çingene olmak mesela… Evet özgür iradenle  bir daha doğma fırsatı elde edebilirsen, senin için en uygun yaşam bir Çingene’nin yaşamı olacak; dünyanın en güzel çalıp-oynayan Çingene kabilesi içinde, kara kaş-kara göz bir  Çingene olmak...




Her  bahsedilen ayrılık, aslında birer veda provasıdır. Her söylenilen hoşçakal ise vedalamaya alışmaktır.

Ali: Gideceğim Haydar...

Haydar: Hoşçakal Ali!





15/04/2013 Stemboloooo...