Pazartesi günü akşamı, 13 Mart’ ta vizyona giren “Selam Bahara Yolculuk” isimli sinema filmini izlemeye gittim. Filmde İstanbul’dan Kırgızistan’ a (ata yurt) giden bir eğitim gönüllüsünün hikayesi anlatılmaktadır. Filmin sonunda gözyaşlarıma hakim olamadım. Dram türünde güzel bir yapıt. Senaryosu gerçek bir hayat hikayesinden yola çıkılarak yazılan, çekimleri Türkiye’nin yanı sıra Kazakistan ve Kırgızistan’ da gerçekleştirilen filmin yönetmenliğini Hamdi Alkan üstlenmiş.
Kaliteli insan yetiştirmek amacıyla Orta Asya bozkırlarına giden bu eğitim gönüllüsü insanların arkasından konuşulacak çok şey yok, iki damla göz yaşı. Onlara karşı duyulan sevgiyi veya hoşnutsuzluğu tabi ki Kırgızların, Kazakların dilinden dinlemek gerekir. Biz işin sanat yönüne, sinemaya yansıyan tarafına bakıyoruz. Filmde anlatıldığı gibi bir hayat yaşanmışsa da o hayatı takdir etmek lazım. Demişler ya “Yiğidi öldür ama hakkını ver”.
Şiirde, romanda ve sinemada kurgudan ziyade gerçekliği arayanlar için mükemmel bir film. Kırgız Türk okullarından mezun olan öğrencilerin de rol aldığı bu yapıt Türk Milleti için gurur verici bir tablo. Bu tablodan çıkardığım ana fikir “İsmail” rolündeki eğitim gönüllüsünün kaliteyi, modernliği ve iyi düşünceyi yaymak için vatan topraklarından ayrı kaldığı. Sınırlarımız dışında bir iş başarmış.
Bu tablonun (filmi izleyip de) yanlış olduğunu birisi bana su-i zanları ile değil dayanakları ile anlatsın ki bu düşünceyi model alabileyim. Biliyoruz ki kültürümüzde başkasının hakkında bilmeden, görmeden kötü düşünmemek lazım. Ben gördüğüm ve bildiğim kadarını, izlediğim kadarını anlatıyorum. İşin aslını bilmeden konuşmak dedikoduculuk olabilir. Bilmeden inanmak da aklı bir kenara atmaktır. Realist bir yorum getirmeniz için şimdiden iyi seyirler diliyorum. Hoşça kalın.