Sanatın her alanda var olması gerektiğini düşünüyorum. Dövüş sanatları, güzel sanatlar, yemek sanatları, yönetim sanatları. Hayatta mutlu olabilmenin yolu kişinin kendisini terbiye etmesi ile başlar. Bedenini ve ruhunu terbiye edebilen kişi toplumsal hedeflerine daha rahat ulaşacaktır. Bu bağlamda kamu yönetiminde görev alan herkese büyük sorumluluklar düşmektedir. İnsanların duyguları olay ve şekillere, sembollere göre değişebilir. Mevzuatlar ve talimatlar kamu düzeni için, toplumun ahenk içinde bir bütün olarak çalışması için ortaya konulmuştur. İdarenin sanatçı ruhlu insanlardan teşekkül etmesi kamu düzeni menfaatinedir. Taşra toplumlarında yasalar eş, dost, tanıdık ilişkileri ile uygulanamayacak bir hal alır. İşte o zaman devreye giren insan unsuru yasaların (yazgının) üzerinde bir güç olacaktır. Bu sevimsiz, zorba, asarım, keserim karakterli idareci olmaktan ziyade sorunları diyalog yolu ile halledebilecek yeterlilikte bir birey olacaktır.

1925 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi İrlandalı sosyalist düşünür,  George Bernard Shaw İslam Peygamberi için “İnsanlığın sorunlarının üst üste yığılarak nerdeyse çözülmez hal aldığı günümüzde Hz. Muhammed’e her zamankinden daha fazla muhtacız. Eğer O aramızda olsaydı bütün bunları oturup bir fincan kahve içme rahatlığı ile çözerdi. demiştir.

Bu cümle hatır, gönül için söylenmiş bir söz değildir sanırım. Sosyalizm ile İslam’ ın ortak yanları olabilir. (Araştırılabilir) Elinde kalem oynatmadan, duruşu ile iş gören insanları da gördüm, kalemi ile iş başaramayan insanları da. Amaç kamu düzeni ve menfaati olduğu için yasaların üstünde bir güç olabilmek gerekir. Yani yönetimin üzerinde bir lider olmak gerekir. Yasalar idarecinin aciz kaldığı, iş yaptıramadığı en son müracaat ettiği noktadır. Lider için iş yaptıramama gibi bir durum söz konusu olamaz.

Anne ve baba terbiyeciliğinde ceza uygulamaları (geçmişte), özgürlüğü kısıtlama yolu ile sağlandığı için toplumu baskı ile dizayn edebileceğimizi düşünmüştük. Genelde kendi felsefemin dışındakilerle (idari anlamda) “iş ortağı” olma noktasında çekingen davranırım. Olayı dallandırıp budaklandırmak olaydan daha büyük bir olay haline gelir. Bu büyük makam sahiplerinden çekindiğim için değil, problemleri sessiz sedasız çözme metodunu kullanmak isteyişimden kaynaklanmaktadır. İdareciliğin temelinde insan kayırmadan ziyade sorun çözme sanatı vardır. Geleneksel taşra toplumlarında göze batan temalar insan kayırma üzerinde yoğunlaşır. Kayırmacılık yapılmıyor da denemez. Bazen bir arkadaşımıza, bir yakınımıza yardımcı olmanın Türkçesi bazı noktalarda kayırmacılıktır. Kişi iyilik yaptığını düşünse de pozitif ayrımcılık avam tabakasının dilinde kayırmacılıktır. Biz şu fikirdeki insanlardan korkmalıyız; yasaları bir silah namlusu gibi kafamıza dayayabilecek insanlardan. Korkmalıyız, çünkü bu fikirdeki insanlar kamu düzeni için değil kendi düzeni için mücadele vereceklerdir.

Yerel yönetimlerin etkili, etkin olacağı ileriki yıllarda sanatçı ruhlu insanların milleti yönetme makamında yasaların üzerinde bir kişi olarak karşımıza çıkmasını dilerim. Çünkü yasayı bize güç olarak kullanan kamu yöneticisi özgürlüklerimizi kısıtlayabilir. 

Attan düşen ölmemiş de eşekten düşen ölmüş.

(Not: Hayatımda bir defa eşekten düştüm, bir saat dünya ile irtibatım kesilmişti; binmiyorum artık arkadaş)