Ticarette, komşuluk ilişkilerinde, hak hukuk meselelerinde, savaşta ve diğer olağanüstü durumlarda eğer bir ahlaki tavır gösteremiyorsak bütün ibadetler boşa gitmiş sayılır. Çünkü bütün ibadetler kişileri doğru ahlaka yönlendirmek için birer araçtır. Doğru ahlaka yararı dokunmayan ibadetlerin Allah katında hiçbir kıymeti yoktur. Ve doğru ahlaka ulaşmış kişiler ibadetten muaftır. Çünkü doğru ahlak bütün ibadetlerin toplamıdır.
Dinsiz birey olabilir ama dinsiz toplum olmaz. Toplumların sosyo-kültürel tarihi incelendiğinde bu gerçeği görmek zor değildir. Her toplumun aşağı yukarı bir tanrı inancı vardır. Ağaca, güneşe, suya, ateşe, gök gürültüsüne, hayvana vs tapan ve bunun etrafında birtakım ilahi kurallar oluşturan toplumlar olagelmiştir. Bu topluluklar ilahi kurallar çerçevesinde dinsel bir hukuk yaratarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Denilebilir ki insanların ilk hukuk kuralları dinle gelmiştir. İnsanın sosyal evrim süreci içinde anlaşılabilir bir durumdur bu.
Kadının işte bu dini kurallar içinde statüsü belirlenmiş, kendisine toplumdaki yeri bakımından dönemin ihtiyaçlarına uygun görevler atfedilmiştir. Şunu kabul etmeliyiz ki toplumsal şekillenme ve ilkel hukuk ihtiyaçlar üzerinden biçimlenir. Aslında bu kural günümüzde de geçerlidir.
Marksist antropologlar ilkel kominal toplumda kadının statüsünün yüksek olduğunu söylerler. Bu dönemde kadın merkezi konumda yer edinmiştir ve aileyi dolayısıyla da toplumu yönetir. Ancak bu dönem avcı toplayıcı bir dönem olduğu için doğurgan konumdaki kadın önemsenmektedir. Kocaları ve çocukları vardır. Ne var ki avlanma tekniğinin ve tarımsal üretimin gelişmesiyle birlikte artı ürün ortaya çıkmış ve kadının aile içindeki konumu gittikçe zayıflamıştır. Çünkü artı ürünün ortaya çıkmasıyla birlikte sömürü de başlamıştır. Nitekim sömürü düzeni fiziksel güç gerektirdiğinden şefkatli ama zayıf kadın etkin durumdan edilgen duruma düşmüştür. Bu dönemden sonra kadının toplumdaki yeri hep erkek tarafından belirlenmiştir.
İnsanlığın belli bir aşamasından sonra ortaya çıkan dinlerde de kadın edilgen konumdadır. İslamiyet’in ortaya çıkışıyla birlikte bazı haklar elde etmiştir. Ancak toplumu yönlendirme süreci içinde yer alamamıştır. Ekonomiyi ve güvenliği elinde tutan erkek toplumdaki egemen konumunu günümüze kadar sürdürmüştür. Ne var ki İslamiyet’le birlikte toplumsal yaşamda ilerici adımlar atılmıştır. Aslında dönemin koşulları içinde basit de olsa bir demokrasi anlayışı yaratılmıştır. Nitekim saltanat ilk kez yeryüzünden bu dönemde kaldırılmıştır. Bu dönem aynı zamanda köleliğin ortadan kaldırılmasını da hızlandırmış, hukukta, adalette, toplumsal paylaşımda ciddi reformlar yapılmıştır. En önemlisi sosyal devlet olgusunun ilk kez bu dönem uygulamaya konulmasıdır.
Fakat bugün birçok din adamı o dönem itibariyle bazı kuralların geçici olarak konulduğunu göremiyor. Örneğin zekât gibi sosyal adaleti düzenleyen bir kuralın, yoksulluk ortadan kalktığında geçerliliğini yitireceğini idrak etmeleri gerekir. Bu çevreler erkeğin dört kadına kadar eş alabileceği hakkının, genel savaş koşulları ortadan kalktığında değişebileceğini de öngöremiyorlar.
İslam’ın muhafazakâr yorumundan yana olanların, Arap toplumlarının olumsuz koşulları ortadan kalktığında kadının da erkeğin sahip olduğu haklara kavuşabileceğini, bilim, üretim, yöneticilik, askerlik, vs yapabileceğine akılları erememiştir. İslam’da kadının giyimi erkeğin tahrik sınırlarına göre belirlenmiştir. Örneğin kadının saçlarının kapatılmasının nedeni budur. Bugün erkek bu tahrik sınırlarını aşmışsa kadının saçlarını açıkta bırakmasının ne gibi bir sakıncası olabilir? Bir erkek çocuğu, kadınların başlarının açık olduğu bir toplumda büyümüşse, ileriki yaşlarda onun için kadın saçının tahrik edici bir yanı kalır mı?
İslamiyeti sadece ilahi değer taşıyan katı kurallar manzumesi olarak göremeyiz. İslam aynı zamanda ekonomik, sosyal yanı olan bir beşeri içerikler sistemidir. Arabistan bölgesine gidenler bilir; su bakımından oldukça kıt bir bölgedir burası. İslamiyet öncesi dönemde Arap toplumlarının temizlik alışkanlığı yok denecek kadar azdı. İslamiyet namaz kılmayı genel bir kural olarak belirlemiş ve abdesti zorunlu kılmıştır. Abdest baştan sona kadar temizlenmeyi amaçlayan bir zorunluluktur. Sanırım dini kurallar olmadan Arap toplumunda bir temizlik devrimi yapmak mümkün olmazdı. Abdest sayesinde Araplar temizliği öğrenmişlerdir. Bu, ilahi hedefleri olsa da aslında bir beşeri devrimdir.
İbni Sina İslam’da özün önemli olduğu söyler. Gerçekten de bütün dinlerin insanlara vermek istediği bir mesaj vardır. Bu mesaj doğru ahlaktır. Nitekim Hazreti Muhammet, “gerçek Müslüman doğru ahlaka sahip olandır,” der. Demek ki burada öz doğru ahlaktır. Birçok dinde olduğu gibi İslam da insanlara doğru ahlakı öğretmeyi hedeflemiştir. Ticarette, komşuluk ilişkilerinde, hak hukuk meselelerinde, savaşta ve diğer olağanüstü durumlarda eğer bir ahlaki tavır gösteremiyorsak bütün ibadetler boşa gitmiş sayılır. Çünkü bütün ibadetler kişileri doğru ahlaka yönlendirmek için birer araçtır. Doğru ahlaka yararı dokunmayan ibadetlerin Allah katında hiçbir kıymeti yoktur. Ve doğru ahlaka ulaşmış kişiler ibadetten muaftır. Çünkü doğru ahlak bütün ibadetlerin toplamıdır.
Eyyüp ALTUN