Bu seçimlerin iki kazananı MHP ve HDP olacaktır. Bunu bilmek için kâhin olmaya gerek yok. Kaybedeni ise AKP ve CHP’dir. Buna itiraz edenler olabilir. Fakat Türkiye’nin batısında sosyal demokrat bir görüntü veren HDP’nin (daha çok SYRİZA hareketini çağrıştırmaktadır) CHP’den bir miktar oy almasını olasılık içinde görmek gerekir.

Seçim sonuçlarını belirleyen temel etken her ne kadar yoğun propaganda çalışmaları ve cezbedici projeler olsa da zaman zaman dış etkenler de belirleyici olabilir. Açık söylemek gerekirse bu seçimlerin en çok çalışanı HDP'dir. Seçim kampanyasını büyük bir emek ve özveriyle yürütüyor. Bugün Türkiye, döneminin en çetrefilli seçimini yaşıyor. 13 yıldır ülkeyi yöneten Ak Parti’nin bu seçimlerde tek başına iktidarı kuracak çoğunluğa bulamayacağı yönünde ortaya atılan fikirler hiç de abartılı değil. Öte yandan 1995’ten beri seçimlere bağımsız adaylarla giren HDP (geçmişteki HEP geleneğini takip eden partiler) ilk kez %10 barajına meydan okuyan bir kararla seçimleri karşılıyor. Bu partinin barajı aşacağı ve yeni bir döneme kapı aralayacağı gibi analizler de gazete köşelerinde haklı olarak yer buluyor. Bu seçimlerde MHP’nin oylarını artıracağı, CHP’nin ise yerinde sayacağı yönündeki görüşler de yabana atılır türden değil.

Ancak bütün bunlar sadece iç dinamiklerle açıklanamaz. Diyelim Ortadoğu’da ortaya çıkan gelişmeler ve Kobani’de yaşanan olayların tahriki olmasaydı HDP açısından bir oy patlaması algısını yaşayabilir miydik? Öte yandan Cemaat örgütlenmesinin AKP’ye dönük yıpratıcı faaliyetleri olmasaydı bugün bu partinin (AKP) inişe geçtiği yönünde bir fikre sahip olabilir miydik? Şu bir gerçek ki batı dünyası artık Erdoğan’ı istemiyor. Ona istediklerini yaptırdıktan sonra bir kenara atma kararını çoktan vermiş gözüküyorlar. Kamu kurumlarını yabancı sermayeye satma ve geleneksel (daha milli) devletin çözülmesi konusunda görevini yaptığı düşünülen Erdoğan artık batı dünyası tarafından yararlı bulunmuyor. Üstelik Ortadoğu’daki dinci örgütlenmelerin hamiliğini üstlendiği düşünülen Erdoğan’a gelecek Ortadoğu denkleminde yer olmayacağı savı birçok strateji uzmanının ortak görüşüdür. Emperyalizm kullanır ve atar. Bu siyaset tarzı küresel kapitalizmin neredeyse gelenekselleşmiş tavırlarından biridir. Sadece aptallar bunu anlamaz.

Evet, bu koşullar altında yapılan seçimlerde HDP’nin barajı aşmaması düşünülemez. Bunu destekleyen birçok etken ortaya yerde duruyor. Bir kere DAİŞ’e karşı bölgede laik bir hareket olarak görülen HDP ve PKK’nin güç kazanması batının gelecek planları açısından önemlidir. Bir zamanlar Ilımlı İslam'ı destekleyen batı dünyası şimdilerde buna gereksinim duymuyor. Komünizm tehlikesinin geçtiği bu süreçte El Kaide, DAİŞ gibi örgütleri kendi yaşamsal çıkarları açısından zararlı buluyor. Şimdilerde söz dinleyen laik toplumların batı uygarlığına daha kolay eklemleneceğini düşünüyor. Avrupa’nın geleneksel değerlerine ters bir tutum olan DAİŞ ve benzeri yapıların durdurabileceği düşünülen biricik parti (Barzani’den de öte) PKK’dir. En azından Türkiye’deki Kürt illerinde DAİŞ’in örgütlenmesini önlemek HDP’nin ve PKK’nin bölgede ve Türkiye’de güç kazanmasına bağlıdır. O halde bu çevrelerin 7 Haziran seçimlerinde, Ortadoğu’daki dinci yapılanmaları dektekleyen AKP’yi durdurmak için HDP’yi desteklemesi anlaşılır bir durumdur. Bu da HDP'nin barajı aşmasında önemli bir etkendir.

Diğer yandan Pensilvanya’dan durumu izleyen Cemaat çevrelerinin ise AKP’yi zayıflatacak bir takım çalışmaların içinde olması kaçınılmaz gözükmektedir. Bilindiği üzere AKP ve özellikle Erdoğan Cemaatin “inlerine” girmiş ve yapıya büyük zararlar vermiştir. Bu seçimde iki politika Cemaat için büyük önem taşımaktadır: Doğu’da HDP’nin desteklenmesi, batıda ise MHP’nin olabildiğince AKP’den oy çalmasının sağlanması. AKP’yi yerle bir edecek en önemli siyasetin bu olduğu yönünde bir fikirle hareket Cemaat bu yöndeki çalışmalarını aksatmadan sürdürmektedir.

Bu seçimin bir başka ilginç tarafı ise MHP ve CHP gibi iki önemli partinin açıktan olmasa bile HDP’nin barajı aşmasını istemeleridir. Çünkü iktidar yolunun açılmasının Ak Partinin oy kaybına bağlı olduğunu her iki parti de net bir şekilde görmektedir. İşte politika böyle bir şeydir; “düşmanınızı” bile desteklemek zorunda kalabilirsiniz!

Bu seçimlerin iki kazananı MHP ve HDP olacaktır. Bunu bilmek için kâhin olmaya gerek yok. Kaybedeni ise AKP ve CHP’dir. Buna itiraz edenler olabilir. Fakat Türkiye’nin batısında sosyal demokrat bir görüntü veren HDP’nin (daha çok SYRİZA hareketini çağrıştırmaktadır) CHP’den bir miktar oy almasını olasılık içinde görmek gerekir. CHP’nin “Merkez Türkiye” tasarımını çarpıcı bir proje olarak görenler var. Ancak bu tasarım daha çok, iktidara yakın bir partinin ortaya koyabileceği bir proje olarak görünüyor. Ne var ki bütün kamuoyu yoklamaları CHP’nin iktidara ya da birinci parti olmaya doğru yürüyen bir gelişim içinde olmadığını göstermektedir. O nedenle “Merkez Türkiye” tasarımı bu konumdaki bir parti için oldukça iddialı bir projedir ve bu noktadan bakınca gerçekçi gözükmemektedir.

 SEÇİM SONRASI

Seçimleri sadece yüzde on barajını aşarak tamamlayan HDP'nin bir sürpriz yaparak bunu %14'lere çıkarması halinde Türkiyelileşme düşüncesi daha bir kökleşmiş olacak. Gerçekten Türkiye'nin SYRZ' sı olma duygusunu tetikleyen en önemli şey HDP'nin bu seçimlerde oyunu beklenenden daha ziyade artırması olacaktır. Çünkü Türkiye'nin tamamını yönetme duygusu, olumlu nesnel sonuçlarla daha bir pekişecek ve Kürt siyasetinin istikameti değişecektir. Kaldı ki Kürtlerin ve Türkiye'nin sosyolojik realitesi ayrılıkçı bir siyasal projenin uygulanmasına uygun değil ve bu gerçek olumlu seçim sonucunun ardından daha bir içselleştirilmiş olacaktır. Türkiye'yi ve içindeki halkları sahiplenme duygusal politikalardan uzak nesnel gerçeklerin zorunlu kıldığı bir durumdur. Ne var ki HDP %8-10 arasında kalırsa Türkiyelileşme tasarımını (olumsuz anlamda) tartışmaya açan kesimler olacaktır. Tabi ki bu bir olasılık. HDP yöneticileri seçim sonrası önlerini daha net görecekeler ve dönemin gerektirdiği siyaseti ortaya çıkaracaklardır. 

Türkiye'nin sorunlarını çözmek kolay gözükmemektedir. Seçim öncesinde olduğu gibi seçim sonrası da karmaşık bir görünüm vermektedir. Ak Partinin %38-40, CHP’nin %27, MHP’nin %18, HDP’nin ise %11 civarında ol alacağını düşündüğüm bir seçim sonrasında işlerin idari anlamda kısa süreli de olsa karışacağını söyleyebilirim. Tek başına iktidar olamayacağı gözüken Ak Partinin MHP’yle bir birleşyön (koalisyon) hükümeti kurabileceği yönünde birçok insan hemfikirdir. Diyelim ki MHP buna yanaşmadığında AKP bu kez HDP’yi deneyecektir. Bu görüşe itiraz edenler olabilir ama unutmamak gerekir ki açılım süreci bu güne kadar bu iki parti tarafından yürütüldü. Kaldı ki AKP Kürt meselesinin çözümüne dönük içerikler taşıyan bir anayasa sözü vermesi durumunda HDP bunu gözden geçirmek zorunda kalacaktır. Ne olursa olsun HDP’de birinci öncelik Kürt sorunun kendi ölçütlerine göre çözülmesidir. Bunun aksini kim iddia edebilir! CHP-AKP birleşyönü ise en son seçenektir.

 

                                                                                                                                                                                                                             Eyyüp ALTUN