Bir yazarın kalemi; onun yardım ve yatakçısıdır! Ordusunu dağıtmış inançsız bir komutan gibi kalemimi kendimden uzaklaştırmıştım.

Yaşamak, savaşabilmektir. Madem insan yaşayabildiği kadar var, o zaman kurulsun gerçek halaylar ve toyda şu türküyü bağıralım:



Savaş süreklilik halidir. Ve biz yaşayacağız!



Bir komutanın 'hep devam eden' bir savaştan ordusunu çekmesi, eceli gelmeden kendisini dağıtmış 'Bir Bedevinin Bedbahtlığıdır'. En başta kendisini anlamsızlaştıran bu komutan, hasmına yardım etmiş ve ordusunu dağıtmıştır. Sonrasında ise hasmının ayakları altına kendisini paspas etmiş, kendi şahsında haklı olan bir halkı çiğnetmiştir.


Kalemin kendisini kırması ancak yazarının intiharıyla mümkündür. Hiçbir kalem, yazarı yaşadığı müddetçe kırılamaz.

...


Tekrardan meydanda toplanarak siperlerine sahip çıkan bir Komutan ve Ordusu gibi, benim de dağıttığım kalemim elimde ve ben, yaşamın bekçiliğini yapıyorum. 


Ben bir komutanım ve Kalemim benim ordumdur.
Yurdum ise yaşamaya dair hissedebildiğim/düşünebildiğim kadar yerdir. Yazabildiğim kaç tane siper varsa, hepsinin arkasındayım. Kalelerimde kurulmuş, yurdumu savunuyorum. 


Özgürlüğü kadar yaşar insan

ve ben yazarken yaşayabiliyorum.

Aslı astarda en fazla da kameralı sahada en özgür olurdum, olurdum da...

O sanat lükstür azizim, o lüksü yakınen tanıyorum -Daha önce giriştiğim görünürde küçük ama bende büyük olan işimde, kazık üstüne su içme denemelerimden, beni hayallerimle beraber batırmış deliliğimden tanıyorum-

Hey hat! Madem ses veriyorum, demek ki battığım yerler beni boğmamış, ben battığım yerleri içimde boğmuşum!

...

O sanat lüks.... Ve o lüks olduğu kadar, ben de çulsuz... Evet durum aynen de budur hakimim, ben de esaretimi yazarak parçalıyorum.

Ama:

İnancımızda inatlaştık işte ve hala istediğim filmlere ibadetler büyütmekteyim.

Kronik ibadetler yapan akıllıların tesellisi olan cennet değil istediğim, emek vererek kendimden gölgeler kurmak istiyorum.

Ve şiddetle bağırıyorum: 'Ben bir yazardan fazlasıyım!'

Her ne kadar sinemada en iyi oyuncu olarak duracağımdan bahsetseler de, o bahsedenlerin hiçbirine katılmıyorum!

Ben; asıl yazıp da yönettiğim bir filmin kamera arkasından bağırdığım zaman sesim kar uykumu titretecek.



ALACAĞIM O KAMERAYI VE İTİN DELİĞİNE KADAR GİRECEĞİM...


Anlayacağınız zulmün  iktidarlarlarını yıkmaya  çıkmış olan militan ben'in, iki önemli yardım ve yatakçısı vardır:

Bunlarda biri kalem, ötekisi ise kalemin rahmi; kamera.


Bunlardan yalnızca biriyle bu kadar yaşayabiliyorsam; ötekisiyle kurabileceğim yaşamların hesaplarını , sosyolojinin muhasebesini tutanlara bırakıyorum!






(Nisan 2013/  İstanbul'dan Düşülmüş Notlar)