Bir ülke düşünün ki kendisini paylaşmayı planlayan bir imparatorluğa ittifak önerisinde bulunsun! O nedenle İngilizler Osmanlının saflık derecesindeki bu önerisini tereddütsüz geri çevirirken hiçbir kuşkuya kapılmamışlardı. Masaya parçalanmak üzere yatırılan bir koyunla işbirliği yapmak hangi kasabın işine gelirdi!?

----------------------

Yerde duran 250 kiloluk top mermisine bir kez daha göz attı Seyit! Kaldırabilir miydi? Alnındaki teri silip arkadaşlarına döndü: “Davranın gardaşlar; mermiyi topa yerleştirmemiz gerek. Aksi halde İngiliz’i durduramayız.” Arkadaşları hep bir elden topu kaldırarak Seyit Onbaşının sırtına yüklediler. O topun yalnızca Osmanlının değil, doğudan batıya, kuzeyden güneye bütün ezilen dünyanın kaderini değiştireceğini bilemezlerdi elbette. Bunlardan habersiz hazneye yerleştirilen topun ardındaki barut ateşlendi. Ateşlenen barutun gücü, koca mermiyi binlerce metre ötedeki İngiliz muhribini vurmak üzere fırlattı. Havada vınlayarak ilerleyen mermi tam isabetle savaş zırhlısının gövdesine gömüldü. Parlayan alevler eşliğinde sulara gömülen muhrip aynı zamanda bir çağın, yani klasik sömürgeler çağının kapanmakta olduğunu müjdeliyordu.

Evet, İngiliz ve Fransız donanmasının 1915 Çanakkale yenilgisi bir devrin kapanmasının kapısını aralamıştı. Nasıl mı? Şöyle:

Birinci Dünya Savaşının kapıya dayandığını gören Osmanlı sömürgeleştirilme konusunda masada bu kez kendisinin olduğunu hissetmişti. Öte yandan Avrupa Osmanlı topraklarını ele geçirme kavgasında iki kutba ayrılmıştı. Bu saldırıyı daha az kayıpla atlatmak ve hiç olmazsa topraklarının bir kısmını koruma peşindeki İstanbul Hükümeti (İttihat Terakki) ise önce Britanya’ya işbirliği teklif etti. Topraklarında güneşin hiç batmadığı bu devasa sömürgeci imparatorluk paylaşılan konumundaki ülkenin önerisini geri çevirirken mağrur tavrıyla belki de arkasından kıs kıs gülüyordu. Bir ülke düşünün ki kendisini paylaşmayı planlayan ülkeye ittifak önerisinde bulunsun! O nedenle İngilizler Osmanlının saflık derecesindeki bu önerisini tereddütsüz geri çevirirken hiçbir kuşkuya kapılmamışlardı. Masaya parçalanmak üzere yatırılan bir koyunla işbirliği yapmak hangi kasabın işine gelirdi!?

Osmanlı bu kez karşı kamptaki Almanya’ya yöneldi. İngiliz-Fransız bloğundan daha zayıf konumdaki Almanya bazı isteklerini kabul etmesi koşuluyla bu işbirliğine evet diyeceğini Türk Hükümetine bildirdi. Askeri ve ekonomik bakımdan yıkkın durumdaki Osmanlının başka çaresi yoktu; şartları yerine getireceğini söyleyerek anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşmaya göre stratejik cephelerde Alman üst düzey subayları görev yapacaktı. Çanakkale ve Kafkas cephesi gibi iki önemli hat bunların başında geliyordu. Ayrıca Ortadoğu petrollerinin kısmi denetimi kendilerine bırakılacaktı.

Derken savaş patlak verdi. Dünyanın en güçlü ordularıyla Çanakkale’ye yüklenen Fransızlar ve İngilizler karşıdaki direnişin kolay kırılacağını, ardından Karadeniz’e ulaşılarak Bolşeviklerle mücadele halindeki Çarlık ordusuna yardım götürülebileceğini düşünüyorlardı. Ne var ki Avrupa’nın bu iki güçlü ordusu Çanakkale’yi aşmayı başaramamıştı. Türk devleti yediden yetmişe herkesi cepheye yığarak bu saldırıyı püskürtmüş, dünyanın en güçlü donanmasına yenilgiyi tattırmıştı. Büyük bir seferberlik sonucunda gerçekleşmişti bu direniş. Öyle ki lise öğrencileri bile sınıflarını terk ederek orduya katılmışlar, can pahasına Çanakkale direnişine omuz vermişlerdi.

Bir kısmı çocuk denecek yaştaki 250 bin insan düşman kurşunuyla yaşamını yitirdi. Çanakkale’yi geçemeyen İngiliz ve Fransız ordularından istediği yardımı alamayan Çarlık ordusu ise Bolşeviklere yenilmekten kurtulamadı. Böylece Lenin’in başlattığı Ekim Devrimi, yani dünyanın ilk sosyalist devrimi başarıya ulaştı.

Başarıya ulaşan bu sosyalist devrim daha sonra Mustafa Kemal önderliğinde sürdürülen Kurtuluş Savaşı’nı destekledi. Bu destek hem psikolojik, hem de maddi açıdan Anadolu direnişine rahat bir nefes aldırdı. Sovyet desteğini arkasına alan Anadolu hareketinin durdurulamayacağını gören savaş yorgunu (Birinci Dünya Savaşı 1914–1918) İngilizler Mustafa Kemal’le anlaşmak zorunda kalarak savaştan çekildiler. Böylece Lozan Antlaşmasıyla (1923) Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu tescillenmiş oldu.

İşte, ne olduysa bundan sonra oldu. Dünyanın, sömürge altındaki diğer ulusları sömürgeciliğe karşı verilen bir savaşın başarıya ulaşabileceğinin mümkün olabileceğini Türkiye örneğinde somut olarak gördüler. Sovyetler Birliğinin ezilen ulusların yanında yer alma eğilimi (ki Bolşevik Devrimin lideri Lenin, ‘Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı’ gibi bir şiarı ortaya atmıştı) bu mazlum milletleri daha bir cesaretlendirdi. Böylesi bir psikolojik ortamda verilen mücadeleler bir bir başarıya ulaştı. Türkiye’den sonra Hindistan bağımsızlık savaşı, Çin sosyalist devrimi, Rodezya ve Mozambik ulusal kurtuluş savaşları, Libya, Cezayir derken sömürge durumundaki yüzlerce halk (savaşla veya savaşsız) ulusal bağımsızlıklarını elde ettiler. Ardı ardına gelen bu bağımsızlık zaferleri klasik sömürgecilik çağının sona ermesini sağlayarak tarihin siyasi akışını değiştirdi. Çanakkale direnişiyle başlayan, Ekim Devrimi, Türkiye Kurtuluş Savaşı, Çin ve Hindistan devrimleriyle devam eden süreç tarihteki bir dönemin kapanmasını getirdi.

Şimdi küresel dünyaya karşı ulusal kurtuluş savaşı veren mazlum milletler bu sürecin bir parçası olarak kendilerini tanımlamalıdırlar. Bu süreçten koparak bağımsızlık hayalleri kuranlar özgürlüğe değil, yeni bir esaret sürecine dâhil olacaklarını bilmelidirler.

                                                                 Eyyüp Altun