CHAVEZ: KORKAKLARA İNAT

1990’larda Sovyetlerde ve ona bağlı diğer ülkelerde sosyalizm yıkılırken insanlığın yoksul tarafını büyük bir karamsarlık kapladı. Artık sonsuza dek kötülerin iktidarda kalacağı ve yoksulların yüzünün gülmeyeceği varsayılıyordu. Fakat bu karamsarlık ve kaotik ortam uzun sürmedi. Venezüella’dan çıkan Hugo Chavez adındaki esmer iri kıyım bir adam sosyalizmi yeniden kurtuluş reçetesi olarak insanlığın önüne koyuyordu. Aslında bu beklenmedik bir şeydi ve birçok varsayımı ters yüz etmişti. Küresel egemenlerin ideologları sosyalizmin tarihe gömüldüğünü ve tarihin sonunun geldiğini, o nedenle kapitalizmin ebediyete kadar süreceğini savunuyorlardı. Chavez ve sosyalizmin arkasından giden milyonlarca insan, onları adeta eşekten düşmüşe çevirdi. Üstelik yeni bir çağ olarak adlandırılan (ki onlara göre bu dönem sermayenin altın çağı olacaktı) ikinci milenyumun başlarında ortaya çıkarak yarışı henüz bırakmadığını ortaya koymuştu. Chavez’in çaktığı kıvılcım sadece Venezüella ile sınırlı kalmamış çevresindeki onlarca ülkeyi fiilen etkilemiş, dünyadaki diğer halklar için de umut ışığı olmuştu.

Hugo Chavez “Ben sosyalist değildim; süreç içinde oldum.” diyordu ve devam ediyordu: “Çünkü ne emperyalizmle işbirlikçilik, ne neoliberal politikalar bizim sorunlarımızı çözmedi veya çözemedi. Yoksulların yüzünü güldürmenin tek geçerli çözümünün sosyalizm olduğunu hayatın bizatihi kendisi bize öğretti.” Chavez’in sözleri şu anlama geliyordu: Venezüellada sosyalizm ideolojik bir zorlamayla değil, kapitalist politikaların tarihsel çıkmazı sonucunda kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Hayat, en azından yoksul ülkelerde sosyalizmi tek seçenek olarak ortaya koymuştur. Bu kendiğinden gelişen bir durumdur.

Chavez dünya yoksullarına, kurtuluşun sosyalizmde olduğunu, üstelik küreselleşmenin zaferini ilan ettiği bir dönemde gösterdi. Evet, emperyalizmin zafer sarhoşluğu uzun sürmemişti. Küresel dünya yoksulların henüz tam olarak kontrol altına alınamadığını görüyordu. Özellikle ABD, Latinamerika’yı kaybettiğini düşünerek Ortadoğu’ya, yakın Asya’ya saldırmaya başladı. Latinamerika’da kaybettiğini oralarda kazanmayı umuyordu.

Chavez, Petrol, bakır madeni ve diğer ekonomik kaynakları millileştirerek emperyalist talancılara meydan okudu. O, emperyalistlere karşın politika yapılamaz diyen aymazlara inat emperyalistlerden korkmadığını dünyaya göstermişti. ABD’nin onca baskısına karşın teslimiyet çizgisine girmedi ve yanıbaşında olduğu halde bu ülkeyi en sert sözlerle eleştirmekten geri durmadı. Onun posterleri Latinamerika’dan, Ortadoğu’ya, oradan Pasifik’e ve Afrika’ya değin her yerde sokak panolarını, evlerin duvarlarını ve miting alanlarını süsledi. Dünyaya, özellikle küresel devlerden korkarak neoliberal solculuğa kapağı atan korkaklara ABD’ye rağmen politika yapılabileceğini gösterdi. O, Latinamerika özgürlüğünün simgesi olan efsane lider Bolivar’ın ruhunu yeniden canlandırdı. Chavez halkın içinden gelen biri olarak hep halkla iç içe yaşadı. Sosyalizmden umudunu kesmiş döneklerin yaygınlaştığı bir dönemde kızıl bayrağı düştüğü yerden kaldırıp göndere çekti. Bugün dünya sosyalistlerine düşen görev onun mirasına sahip çıkmak ve bıraktığı bayrağı yere düşürmeden dimdik tutmaktır.

Hugo Chavez yaptıklarıyla yoksullarla zenginlerin savaşında kilometre taşlarından biri olarak her daim hatırlarda kalacaktır. Bir eylem adamı olarak onu Simon Bolivar, Emilyano Zabata, Castro ve Che gibi her daim sevgiyle, minnetle ve özlemle anacağız.

Eyyüp ALTUN