Uzun zamandır yazmayı tehir ettiğim bir konuya değinmek istiyorum. Yazmak bugünlere nasip oldu. Ulaşım, iletişim ve teknolojinin hızla ilerlemesi kimseyi yaşadığı yerde “gurbetçi” yapmıyor artık. Yerel ağızlar, yerel maniler ve yerel örf-adetler günden güne kayboluyor, ortak kültür gelişiyor. Yaşadığımız yere aitlik duygusu gelişiyor. Dernekleşme ve vakıflaşma faaliyetleri küçük şehir lobiciliği görevini üstleniyor. Anadolu şehirlerinden büyük şehirlere gelen işçiler ve köylülerin bulundukları yerde tutunmalarını kolaylaştıran, dışa karşı bir ve beraber olduklarını vurgulayan bana göre tedavülden kalkma zamanı gelmiş yapılar.
Doğulu sanatçılarımızdan Mahsun Kırmızıgül’ ün “Hemşerim” isimli parçası bir zamanların sık çalınan eserlerinden birisi idi. Bugün dinleyen pek kalmadı. Dedim ya küçük Anadolu şehirlerinden büyük şehirlere gelenler için tek ortak payda “hemşerilik” idi. Yani aynı şehir insanı demek.
Bugün bizi ve milletimizi ileriye taşıyacak yapıların düşünce eksenli, fikir eksenli daha çağdaş yapılar olması gerektiğini düşünüyorum. Yerelde memleket markalı sivil toplum kuruluşları genele hitap edemedikleri için bizleri çok ileriye taşıyamayacaklardır. Kısa vadede aktif ve etkin gibi görülseler de son kullanma zamanı gelen düşük enerjili yapılardır. Önünü ve ileriyi görebilenler için memleket markalı yapılar yerine düşünce kuruluşları içinde, sanat, spor gibi sivil yapılar içinde aktif rol oynamak isabetli olacaktır. Çünkü kişinin değeri ortaya koyduğu, koyacağı yapıtta ortaya çıkacaktır.
Artık eski Türk sinemasının mazlum, ezik Anadolu çocukları değiliz; büyüyen, özgür düşünebilen, düşüncesini ifade edebilecek cesarette saygın bireyleriz. Akrabaları ile bir araya gelemeyen insanların bu yapılar içinde memleket insanına fayda sağlıyor algısı vermeye çalışması manidar değil mi sizce de? Amaçlara ulaşmak için amaç birlikteliği oluşturacak sivil kuruluşlar içinde bulunmak daha mutlu eder insanı. Bu kuruluşlara olan ihtiyacımız kollanma ve korunma ihtiyacımızdan kaynaklanmamalı artık. Saygılarımla...