1994 yılının (20 yıl evvel) bir Cumartesi günü. Öğrenci yurdunun istirahat salonunda iki arkadaş bir tabloya bakıyor. Biri diğerine gördüm diyor. Öbürü neyi gördün diye ona soruyor. Ben ise sadece onları gözlemliyorum. Kafam allak bullak bir halde. Hayal âleminde yaşıyor gibiyim. O güne kadar böyle bir şey bilmedim, görmedim. Ne görüldüğünü merak ettim. 5 dak., 10 dak., 1 saat, 2 saat gözümü ayırmadan o tabloya baktım. Ve nihayet görebilmiştim. Neyi mi? Zürafayı. Evet, o güne kadar o şekilsiz tablonun içinde Zürafa var deselerdi inanmazdım. Anlamsız şekillerin arkasında Zürafa olduğuna kimse beni inandıramazdı. O gün bugün daima ön görüntünün ardındaki gerçeği aradım.

Tabi edindiğim tecrübe ile tabloya nasıl bakılacağını unutmadım. Nerde üç boyutlu resim olsa bakıp gerçeği görmekten mutlu oluyorum. Hani hep derler ya senin bilmediğin çok şeyler var. Doğru, bilmediğimiz çok şeyler var ama gördüklerimiz de az değil. Bazen 1000 km. uzaktaki bir figürün, bazen asırlar önce gelen sesin ardındaki gerçeği görmek için çabalıyoruz.

Sosyal olaylarda şefkatli bir sesle kucaklanmıyorsanız mutlaka üç boyutlu resme bakar gibi insanlara bakmanızı tavsiye ederim. Sert ve vurgulu sözcükler resmin algılanmasının önündeki en büyük engeldir. Gözünüz gerçeği ne kadar uzun zamanda algılarsa şefkatsiz güçleri o derece memnun etmiş olursunuz. Arkadaşlarım bana resmin içinde Zürafa var demediler. Eğer bana Zürafa var deselerdi Zürafa var gibi bakacaktım; Koyun var deselerdi Koyun varmış gibi bakacaktım. Size resmin içindekini görmüş biri olarak telkinde bulunmuyorum. Şimdilik sadece arkadaşınızın size resmin içinde şu var dediği ile hareket ediyorsunuz. Oysaki henüz üçüncü boyuta girmediniz, görmeden gördüğünüzü iddia ediyorsunuz. Telkin yediniz.

Mevcut inanışlarınızı benimsemenizin ardındaki gerçek, arkadaşınızın ve aile büyüklerinizin telkinleri mi yoksa gerçek algılamalarınız mı? Belli bir yaşa kadar telkinle kabul ettiniz ya sonra. Okumadan ve mantık süzgecinden geçirmeden bir inanışı nasıl kabul edebildiniz? Bakışlarınızı başkalarının bakışlarına neden emanet ediyorsunuz ki? Siz de o resme bakabilirsiniz. Resimde gerçeği görmekten mi kaygılanıyorsunuz? Tüm eleştiri, yergi ve övgülerimizi haklı bir temele dayandırmak gerekmez mi? Saygılarımla.